Ejder ve Rose evlerine doğru yürürken çok fazla bir şey konuşmamışlardı. Ama Ejder'in aklını kurcalayan bir şeyler mevcuttu. Bu duruma bir türlü anlam veremiyordu.
"Ruhu bir dinozora ait olmasına rağmen aurası fazla temiz. Garip. Anne babasında durum böyle değil. Gerçekten saf ve temiz kalple doğmuş olabilir mi?"
Ejder bunu düşünüyordu. Anlam veremediği şey buydu. Rose'nin içinde azıcık bile kötülük yoktu. Saf, masum ve tertemizdi. Tamam daha doğalı 1 buçuk yıl olmuş olabilirdi ama Ejder'in gözlemleri yanılmıyordu. Etrafındaki herkesin içinde kötülük vardı. Auralarında bir şeyler vardı.
Her şeyden çok sevdiği abisinde bile kötücül bir taraf vardı. Ama nedendir bilinmez Rose'de yoktu. Rose'nin içinde en ufak bir kötülük kırıntısı bile yoktu. Ejder buna anlam veremiyordu. Bu çok garip bir durumdu.
Bugüne kadar gördüğü herkesin aurasında az ya da çok fark etmeksizin bir karanlık vardı. Bebeklerde bile.
***
(Ejder)-Aslında bunun nedenini artık biliyorum. İlk doğduğumuzda, ben var olan bütün kötülük dolu aurayı ve çok daha fazlasını ruhuma çekerek doğdum. Yani Medusa'nın anlattığı cennette beliren karanlık ve beyaz ışıklar aslında bizim gerçek auramız. Auralarımız cennette belirdikten sonra bizim bedenimize çekiliyor. Ben doğduğumda o kadar fazla karanlık aura çektim ki Rose'nin içine çekilmiş olan aura onun bedenini terk etti ve benim bedenime işledi. O yüzden de Rose içinde hiçbir kötülük olmadan doğdu. O zamanlar bunun üzerine biraz daha düşündüm fakat daha sonra akışına bırakarak düşünmekten vazgeçtim. Yani bu olay burada kapandı da sayabiliriz.
***
Ejder, Rose'yi ailesine teslim ettikten sonra kendi evine dönmek yerine biraz yürümek istedi ve köyü terk ederek her zaman gittiği ormana gitti. Aslında bu ormanda dolaşmayı pek sevmiyordu. Daha doğrusu Ejder hiçbir şey yapmayı sevmiyordu. Sürekli olarak evde oturup boş boş tavanı izlemek istiyordu ama bunu yapınca da sıkılıyordu.
Saçma bir döngünün içinde bir içeri bir dışarı sürekli hareket halindeydi.
İnsanlarla uğraşmaktan bıkmaya başlamıştı. Kendi ailesi dışında köydeki en güçlü kişi oydu. Sadece çocuklar değil aileleri bile ondan korkuyordu. Bu durum Ejder'i tatmin ediyordu ama artık kimse kendisine tepeden bakmıyordu.
Ejder kibirli insanların kibirlerini ezici bir şekilde yok etmeyi seviyordu ama artık kimse onun önünde kibirlenmediği için onları dövmekten eskiye göre daha az zevk alıyordu. O yüzden de artık köyün içinde kalmaktan sıkılmaya başlamıştı.
Dışarı çıktığında da etrafta sadece hayvanlar olduğu için sıkılıyordu. Savunmasız hayvanları öldürmesine gerek yoktu. Boş yere zaman harcamaktan başka bir şey yapmamış olurdu. Zaten hayvanlar kendisine karşı koyamazlardı. Yani onlara zarar vermesi için bir sebep yoktu. Kaldı ki aurası yüzünden hayvanlar ona yanaşmıyorlardı bile.
***
(Thoth)-Hoy Zeus.
Thoth Zeus'un arkasından seslendi. Yorgun gibi görünüyordu.
(Zeus)-Ne oldu? Bitik görünüyorsun.
Zeus yavaşça arkasına döndü ve gözüne ilk çarpan şey Thoth'un bitkin görüntüsü oldu. Sanki günlerdir uyumamış gibiydi. Kıyafetleri bile yıpranmıştı. Hareketleri çok ağırdı ve yavaş yavaş konuşuyordu. Yorgunluk bütün hücrelerine işlemiş gibiydi.
(Thoth)-Mühür Kırma Tekniği üzerinde çalışıyordum.
(Zeus)-Anladım. Ne durumdasın peki?
Zeus, Thoth'un bu görüntüsüne çok takılmadan sorusunu sormuştu. Thoth'u o kadar da önemsemiyordu. Mühür Kırma Tekniği Thoth'tan daha önemliydi.