8. Bölüm

6.7K 794 887
                                    


"Suratın neden asık?"

Merdivenlerde düşünceli bir şekilde oturan Yeonjun'un yanına oturup kolumu omuzuna attım. Bakışları bana dönerken, dudaklarını büzmüştü.

"Çok sıkılmaya başladım." İç çekerek, etraftaki insanları izlemeye başladım. Ben de çok sıkılmıştım, ama kimsenin elinden bir şey gelmiyordu.

"Biliyor musun? Soobin ile konuştuğumda, senin nasıl olduğunu sordu. Çok fazla endişelenmiş senin için."

Yeonjun yüzünde oluşan gülümsemeyle bana döndüğünde, ben de gülümsedim.

"Gerçekten mi?" Onu onayladığımda, yüzündeki gülümsemeyi yavaşça silerek iç çekti. Ne olduğunu anlamaya çalışarak ona bakarken, konuşmaya başladı.

"Onu çok özledim, bana yumruk atmasını bile özledim."

Yeonjun'un omuzunu sıvazlayarak, sessiz kaldım. Gözlerinin dolmaya başladığını fark edince, dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Ben henüz yedi yaşındayken, annem ve babam bizi terk etmiş. Tae Hyung da dokuz yaşına yeni basmıştı, kimsesiz kalmıştık bir anda. Biliyor musun? Onlar bizi terk etmeden önce aslında çok mutlu bir aileydik biz, onlar gidince resmen boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim."

Yeonjun ellerini yüzüne bastırarak, birkaç saniye sessiz kaldı. Anlatmaya başladığı şey çoktan göğsümün üstünde bir ağırlık yapmaya başlamıştı bile.

"Her zaman neden bizi terk ettiklerini merak ettim, ama asla öğrenemeyeceğim sanırım."

Yeonjun kafasını omuzuma yasladığında, ellerimi saçlarına götürüp okşamaya başladım. Ağladığını biliyordum fakat bir şey demek istemedim, yaşadıkları ağır gelmişti ve bir şekilde içini boşaltması gerekiyordu.

"Onlar giderken bizi teyzeme emanet etmiş, teyzem ve eniştem çok iyi insanlar. Hiç çocukları olmadığı için bizi çok seviyorlar, ama asla annem ve babamın yeri dolmuyor."

Hıçkırıkları arasında zar zor kurduğu cümleyle gözlerim doldu.

"Annem devlet adına çalışan bir polisti, babamsa kendi laboratuvarında deneyler yapardı hep. Ona çok özenirdim, dünyanın en havalı insanı olduğunu düşünürdüm."

Kısılan sesiyle konuşmaya devam ettiği sırada, arkamızdan bir ses geldi.

"Jungkook? Yeonjun?"

Kafamı arkama doğru çevirdiğimde, Taehyung'un merdivenlerin başında durup bize baktığını gördüm. Yeonjun'un ağladığını görünce aceleyle aşağı inip, yanımıza oturdu.

"Neden ağlıyorsun?" Yeonjun, omuz silkerek sessiz kaldı. Taehyung'un gözleri bana döndüğünde, tebessüm ettim.

Biz sessizce otururken, Yeonjun birden omuzumdan kafasını ayırdı ve bana döndü.

"Jungkook hyung." Bakışlarım ona dönerken, o üzgünce bana bakarak konuşmaya başladı.

"Soobin, o evde yalnız mı?" Gözlerimi kaçırarak, kafamı salladım onaylar biçimde. Yeonjun iç çekerek, çenesini eline yasladı.

"Keşke onu buraya getirmenin bir yolu olsaydı."

Keşke dedim içimden, keşke o da yanımızda olsaydı. Ben dalgınca gözlerimi yere dikmişken, Yeonjun'un bir anda ayaklanmasıyla ona döndüm.

Gözlerinde gördüğüm garip ışıltıyla bir bana, bir de Taehyung'a bakıyordu.

"Gidip Soobin'i alalım oradan."

disease | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin