25. Bölüm

4.2K 565 476
                                    


Ensemdeki ağrı kendini iyice belli ederken, kapalı olan gözlerimi zorla da olsa aralamaya çalıştım. Sanki göz kapaklarımı birbirlerine yapıştırmış gibilerdi, gözlerimi açmakta zorlanmıştım.

Kısıkça aralamayı başardığımda, etrafı inceledim. Görebildiğim kadarıyla bulunduğum oda bomboştu, duvarları bembeyaz olan boş bir odadaydım.

Üstünde oturduğum sandalyede hareket etmeye çalıştığımda, kollarımın ve bacaklarımın bir halatla bağlandığını fark etmiştim.

Kasılan vücudum yüzümü buruşturmama sebep olmuştu, ayrıca son hatırladığım şeye göre enseme bir şey ile vurulmuştu ve bu yüzden ensemde büyük bir ağrı vardı.

Hareket etmeye çalıştıkça ağrıyan vücudumla, derince bir nefes alıp hareketsiz kalmaya çalıştım.

"Kimse yok mu?"

Hırıltılı çıkan sesimle öksürerek boğazımı temizledim, daha sonra daha yüksek bir sesle bağırmıştım.

"Kimse yok mu?" Herhangi bir cevap gelmediğinde, gözlerimi yumarak yutkundum.

Kendime geldikçe içimdeki korkuyu daha çok hisseder olmuştum.

Bana ne yapacaklardı?

Ne zamandır baygın bir şekilde buradaydım? Taehyung'a bir şey yapmışlar mıydı? Bay Lee yokluğumuzu fark etmiş miydi?

Binlerce soru beynimde dönüp dolaşırken, gözlerimi aralayıp yeniden bağırdım.

"Yardım edin! Lütfen..."

Dolan gözlerimi kırpıştırıp, acıyan kollarımı hareket ettirdim. O kadar kötü hissediyordum ki, istediğim tek şey Taehyung'a sarılmaktı.

"Vaay, uyanmışız!"

Bir anda aralanan kapıdan içeri giren Young Nam ile, kaşlarımı çattım.

"Ne istiyorsunuz benden?"

Young Nam, yüzündeki iğrenç gülümseyle yanıma doğru ilerlediğinde tedirginlikle beklemeye başladım. Yapabilecek başka bir şeyim de yoktu zaten...

"Ne istiyoruz senden? Hmm, biraz düşünelim bunu."

Tam önümde dizlerinin üstüne çöktüğünde, titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Senden bir şey istemiyoruz tabiki, Jeon Jungkook. Bizim işimiz Lee Hyuk ile, bizden çaldığı ilaçlar ile. Ve işimizi görmemiz için, senden küçük bir yardım almamız gerekti sadece."

Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırmasıyla, geri çekilmeye çalıştım. Fakat hareket edememiştim.

"Yaklaşma."

Beni umursamadan, yüz yüze gelmemizi sağlayarak dudaklarını yanağımda gezdirmeye başladı. Yüzümü buruşturarak, gözlerimden akan yaşlarla yeniden geri çekilmeye çalıştım.

"Şşt, ağlama. Ağlayan çocuklar hiç hoşuma gitmez, bunu unutma sakın."

Hafifçe uzaklaştığında, beklemeden yüzüne doğru tükürdüm.

"Siktir! Seni küçük velet, ne yaptığını sanıyorsun?"

Yüzünü elinin tersiyle sildikten sonra, hiç düşünmeden elini kaldırarak yüzüme attığı tokatla başım sağa doğru dönmüştü.

Bu bana ikinci tokat atışıydı.

Hıçkırarak, yüzümü aşağı doğru eğdim. Bu şerefsiz herifin önünde ağlamak istemiyordum, güçlü görünmem gerekiyordu.

disease | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin