“ ‘İkiyüzlüsün’ diyorsun,
İki maskenin ardından bana bakarak.
Kimin iki yüzü var,
Göremiyorsun.”***
Ø
2000
(Alyeska)
Hava çok soğuktu. Dışarı çıkacak cesaretim yoktu aslında ama buna ölmemek için katlanmam gerekiyordu. Eğer daha yarım saat geç kalırsam, idam edilecektim. Hoş, bunu hak ediyordum. Kocamı kendi ellerimle öldürdüm sonuçta. Ama sebebinde gayet haklıydım. Kocamı başka bir kadınla yatağımızda bulmuş, ikisini de ani bir sinirle öldürmüştüm. O anlar daha karnımdaki yaratık bir aylıktı. Karnım hafiften şişti tabii.
O yaratığı hiç sevemiyordum.
Ve işte, elimde de iki ceset kaldı. Ne yapacağımı bir an bilemedim. Teslim olsam idam edilirdim ama daha ölüm için erkendi. Ölmek istemiyordum. Daha yaşayacağım uzun bir hayat vardı! Ölmek bana vazgeçiş gibi gelirdi, olmazdı.
Keşke o zaman, yaptığım bu şeyin hata olduğunu anlayabilseydim.
Elimdeki iki cesedi de saklama durumunda kaldım. Evde kalamazlardı, elbet kokusu yayılırdı. Bodrum katı ise hiç olmazdı. Elbet oraya girip çıkardım ve her inip çıktığımda iki cesetle karşı karşıya kalmak bana korkunç gelirdi. Travmam olurdu.
Benim geçmişten çok travmalarım vardı. Bileklerimde ve kollarımda taşıdığım izmarit izleri kalıcı hâle gelmişti. Hiç çıkmadılar. İz çıkmazdı sonuçta. İz olan çıkmaz. Babam bana hiç baba gibi olmadı. Annem desen yok, ölmüş... Ben daha onun yüzünü bile göremedim. Sesini bile duyamadım. Annemden kalan son fotoğrafları babam aldı, bana hiç göstermedi. “Sen annene layık değilsin,” derdi hep. “Annen seni görse kahrolurdu zaten. İyi ki öldü. Seni görmek onun için de işkence gibi gelirdi umarım.” İşte babam beni hep buna alıştırdı. Annen bile seni istemezdi. İyi ki öldü. Annem bana lanetliydi sanki. Hiç görmedim.
Babam bana hep işkence uygulardı. Her gün, neredeyse her saat... Kollarımı ve bileklerimi hep o yüzden sakladım. Okuldakilere göstermemeye çalışmıştım. En azından onu başardım.
Ve o gün, kimse görmeden gecenin bir yarısı iki cesedi de büyük iki bavula koydum. Eşim Keskin, beni sever sanardım. Oysaki bilmiyordum ki Karya isimli bir kadının da hayatımızda olduğunu...
Keşke üç gözüm olsaydı. Üçüncü gözüm başımın arkasında, ensemde olsaydı. En azından gerçekleri bir de ardımdan görürdüm.
İki cesedi de bavula zar zor sıkıştırdıktan sonra ikisini de zorlukla yerde sürükledim. Tekerlekler zar zor gidiyor, içindekileri taşıyamıyordu. Biraz daha dayanmaya çalıştım, ikisini de zar zor sürükleyerek evin karşısındaki arabaya getirdim. İki bavulu da bıraktım yerde. Hızla evden anahtarı aldım ve dışarı çıktım. Anahtardaki kilit tuşuna basınca arabanın ışıkları yanıp söndü. Ardından anahtarı cebime tıkıp arabanın sürücü koltuğunun kapısını açtım. Üst ışığı açıp elim tuşların üzerinde gezdirdim ve sonunda bagaj tuşunu buldum ve tıkladım. Kapıyı açık bırakıp bavulların yanına koştum. İkisini biraz daha bagaja doğru yaklaştırdım ve bagajın açılmasını bekledim. Bagajın açılışı neredeyse yarım dakikamı aldı. Açılır açılmaz hızla bir bavulu kucakladım güçlükle. O kadar ağırdı ki, elimden düşecek gibi oldu. Neyse ki o anda bagaja fırlattım ve derin bir soluk aldım. Kısa bir rahatlamadan sonra koyduğum bavulu köşeye dayadım ve diğerine yer açtım. Sonra da diğer bavulu kucakladım ki, bu taşınacak gibi değildi. Kaldıramıyordum! Kaldırmayı ne kadar denersem deneyeyim, asla kalkmadı. Yardım lazımdı ama bu saatte dışarıda kimse yoktu ki!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHİR
Teen FictionHer taraf karanlık olacak. Aydınlık bir alan bulmak için çaba sarf edeceksin. O ellerin çok üşüyecek. Isınmak için ufacık bir mumun izini süreceksin. Kaçacaksın, belki de kurtulmuş olacaksın. Ama başından beri hata, sen olacaksın. Korkacaksın. Yeri...