"Kalbimin çevresindeki sarmaşık,
Seni benden korudu.
Ancak gerçekler öyle bir vurdu ki,
Kalbim bile ele verdi her şeyi."🕯️
(Hilal)
Yaşadığım her an sarmaşık ardında saklanan gerçekten haberim yoktu. Kalbim boşuna atıyordu yaşamak için. Arkamdan ne kadar ihanet, ne kadar hainlik, ne kadar küstahlık yapılmıştı ki, saymamıştım artık. Yorulmuştum.
İlk başta çocukluk aşkım tarafından ihanet edildim. Beni tecavüz etmeye kalktı. Sonra ise çevremdeki herkes gittikçe benden uzaklaşmaya başladı. Ardından Mahir Sayer girdi hayatıma. Mesaj yazarak benimle iletişimdeydi ancak ismini söylememişti. Sadece okuduğumuz okulun aynı olduğunu söylemişti. Başka bir şey de dememişti kendisiyle ilgili. Ardından en kötü, en çaresiz günümde aynı koridorda karşılaştık. O bana gülümsedi, bende ona gülümsedim.
Konuştuk, muhabbet ettik. İkimiz de neden burada olduğumuzu hiç eleştirmedik, çünkü söylemedik. Sakladık. Ben hâlâ onunkini merak ediyordum. O da sanırım benimkini...
Kalbimdeki zehir, hayatımın bana vaadettiği tek berbat şeydi. Kalbimin hastalıklı olduğunu bildiğim halde, ölme ihtimalimin olduğu halde saklamıştım kalbimin hasta olduğunu. Eğer söylersem sadece konuşacaklardı. Bir faydaları dokunmayacaktı. Daha benim faydam dokunmuyordu kalbime, onların faydası nasıl bana dokunsun...
Ve şimdi, hayatımı ve annemi katleden adamı öldürmüş ve öylece üzerinde duruyordum. Yüzümdeki kan onun kanıydı.
İntikam kanı.
Yüzümde şeytani bir gülümseme ile bakıyordum onun suratına. Göğüs kafesine sapladığım kılıç da kan içindeydi. Çıkarmamıştım daha kılıcı henüz onun bedeninden. Ölmüştü, ancak ben hıncımı fazlasıyla çıkarmıştım.
Kılıcı çıkarttım. Ayağı kalktım ve sert bir şekilde sağa doğru fırlattım. Sırtımdaki yükün tamamen silindiğini hissettim. Sanki biri gelmiş ve aniden sırtımdaki devasa yükü çekip atmış gibiydi. Fazlasıyla rahatlamış, neredeyse bütün kötülüklerin silindiğini hissetmiştim.
Ancak hayır. Daha asıl kötüler ölmemişti.
“Sonunda!” diye bağırdım bir zafer kazanmış edasıyla. İşte bu! Hayatımı karartan adam şu an yerde cansız bir şekilde yatıyordu. Üstelik onu ben öldürmüştüm!
Ne kadar Mahir’in babası olsa da...
Panzehirleri geçirdim elime. Onlar da kana bulanmıştı. Ancak kullanılabildiği sürece sıkıntı yoktu. Tek amaç, bu lanet kalbin ortadan kalkmasıydı.
Onun üzerinden bir adım attım ve üzerinden çıktım. Cansız bedene öfke dolu bir bakış atarken, gerçekten de işini bitirdiğime inanmak istemiyordum. Ancak hayır, bunu gerçekten de yapmıştım. Hemde derin bir intikam arzusuyla...
Ve benim intikamımı, okyanus dökülse üzerine yine sönmezdi.
Her gün yeni gerçeklerle yüzleşmiştim. Her gün birer kez daha yıkılmıştı bedenim. Ruhum yaralıydı. Yaralarıma yara bandı gerektiğini düşünürdüm her zaman.
Ancak hayır. Benim yaralarımın büyüklüğüne, bir yara bandı yetmezdi. Ne on tane, ne yüz tane, ne bin tane... ruhumdaki yaralar geçmeyecekti. Tanrı bana bunu buyurmuştu.
Unutmaya çalışma. Çünkü Tanrı bunu sana buyurmayacak.
Akıllandım. Güçlendim. Annem olan ancak asla anne gibi olmayan Akay şunu derdi ben küçükken; “İntikam arzusu ile yetişen bir insan, her zaman intikam için bir yer arar. Güçlenir. Cesaretlenir.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHİR
Подростковая литератураHer taraf karanlık olacak. Aydınlık bir alan bulmak için çaba sarf edeceksin. O ellerin çok üşüyecek. Isınmak için ufacık bir mumun izini süreceksin. Kaçacaksın, belki de kurtulmuş olacaksın. Ama başından beri hata, sen olacaksın. Korkacaksın. Yeri...