“ ‘Derdin ne?’ diye soruyorsun bana,
Asıl derdimin sen olduğunu bilmeden.”🕯️
Ø
Gecenin yaşam bulduğu bir gündü sanki bugün. Çok garip geliyor, çok değişik hissettiriyordu bana.
Mahir’le geçirdiğimiz zaman vaktinde o sadece gülümsüyordu. Onu sanki anlıyordum. Kimse anlayamaz.
“Benim evimde kalır mısın?” diye sormuştu bana. Bu sorunun cevabına hâlâ doğru düzgün bir şey bulamamıştım. “Hayır,” mı deseydim? İtiraz ederdi kesin. “Olur,” mu deseydim? Mutlu olur ve götürürdü beni.
Her iki tarafta da illa götürecekti beni evine.
“Olur,” dedim pat diye. “Her ne desem illa götüreceğini bildiğim için...”
Gülümsedi bu sefer içten. Ayağı kalktı ve “Hadi o zaman,” dedi. Tam karşıma geçti ve elini bana uzattı. “Gidelim, saat çok geç oldu.”
“Yarın tatil,” dedim. “Ne olacak biraz daha otursak? Evde eşin ile çocukların mı bekliyor?”
Gülümsedi. “O sen olsan fena olmazdın,” dedi. İşte, put gibi kalmıştım şaşkınlıktan oturduğum yerde.
Bu çocuk çok mu kitap okuyor, romantik türü falan? Bu iltifatlar insanın aklından uyduracağı bir kapasitede değil çünkü.
“Ha ha,” diye sahte bir şekilde gülermiş gibi yapmaya çalıştım ancak sahte gülümsemenin de sahtesini yapmıştım. Flash TV alır mıydı acaba beni?
“Komik olabilecek bir şey söylemedim.”
“Bana komik geldi ama.” Sesim titriyordu. E ebesinin şeyi ama ya!
“Utanınca yüzün kızarıyor,” dedi. Gözleri tir tir titreyen ellerimi buldu. “Ellerin ve sesin, titriyor,” diye devam etti. O an bir anda kaybolup Ay’a ışınlanmak istedim. Uzaya atarlar beni, amin, inşallah!
“B-ben... Özür dilerim... Tedirgin oldum bir an-“
“Ve bu, hayatımda gördüğüm en masum şey.”
Onun gözlerine baktım, içine baktım. Ne çok enkaz duvarı vardı... Dediği şeyler, bakışları, hâl ve hareketleri beni garip bir şekilde ona çekiyordu bir mıknatıs gibi. Bana Küçük Yılan diye sesleniyordu. Ve bu da beni biraz kızdırsa da, garip bir şekilde hoşuma da gidiyordu.
Etraf soğumuştu, ellerim soğuktan kurumuştu ama sesimi çıkarmadım hiç. Ayrılmak istemedim ateşin başından. Gözümden düşen bir gözyaşım, her zaman acımdı. Bunu her zaman derdim kendime. Sen acısın.
“Gidelim mi?” diye sordu tekrar. Yanı başımda ayakta dikiliyordu. Eve gitmek istiyordu anlaşılan ki sırf benim keyfimi bekliyordu. İstemsizce gülümsedim bu hareketine. “Tamam be, gidelim,” dedim. Ayağı kalktım ve yanına geçtim. Yan yana bir şekilde ikimiz de sol yola ilerledik. Orada bir motosiklet vardı. Simsiyah, çok lüks bir motosiklet... Motosikletin yanına geldiğimizde iki aynasının üzerine bıraktığı kaskları aldı. Biri siyah, diğeri ise siyahtı. Mahir, sanırım siyahı çok seviyordu ki her şeyi siyahtı. Bende severdim siyahı.
Siyah kaskı aldı sağ aynanın üzerinden. Başına geçirdi ve camını yukarı kaldırdı. Gözlerimle onun lüks motosikletini incelerken “Al bakalım,” dedi. Bakışlarımı ona çevirdim, beyaz kaskı bana uzatıyordu. Gülümseyerek elinden aldım kaskı. Ellerimin arasındayken camını yukarı kaldırdım onun ki gibi. Sonra da başımdan geçirdim. Giydiğim montun önünü fermuarlarken Mahir motora bindi ve anahtarı takıp sağa çevirdi. Ayağının altındaki şeye bastığı an motor çalışıverdi büyük bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHİR
Teen FictionHer taraf karanlık olacak. Aydınlık bir alan bulmak için çaba sarf edeceksin. O ellerin çok üşüyecek. Isınmak için ufacık bir mumun izini süreceksin. Kaçacaksın, belki de kurtulmuş olacaksın. Ama başından beri hata, sen olacaksın. Korkacaksın. Yeri...