"Her direnişte acı vardı. Acı olmazsa direniş çok zordu."
🕯️
İnsanların ve bıçakların da yaralama huyları vardı. Bunlara ekleme yaparsak eğer; sözler de yaralardı.
Bir bıçak veya insanın yaralamasından çok, en çok sözlerin oluşturduğu yaralar acıtır insanın canını. Çünkü sözler yapıyordu asıl yarayı, temas değil.
Ama eğer alışıksa bir insan yara almaya, işte o zaman hiçbir şey canını yakamaz, yaralamazdı.
Dilinden çıkardığın o sözün yarası daha acıtırdı, biliyor musun? İşte senin de o sözlerin acıttı beni, bilemezsin. Dediğinin her bir noktası bedenimi paramparça ederken gözlerinde nasıl direndim ben, biliyor musun? Dayandım sana, sırf yüzsüzlük olmasın diye ama asıl yüzsüzlüğü sen bana yaptın.
Ya da belki... gerçekten de kimsesizin tekiydim.
Her yaranın bir şifacısı olur. Sen daha da derine kestin dikmek yerine. Bir bant bile yapıştırmak zor muydu yoksa yanlış mı yapmış olurdun? Öpsen geçer miydi her yara? Geçmezdi. Öperek hiçbir yara geçmezdi. Bir kurmacadan olan bu iki kelime, sadece aldatmak için kullanılan bir kelime dizisiydi.
Kimde olmuştu ki öperek iyileşen bir yara? Kimin yarası bu kadar basit geçerdi ki, acısı fazla olmasına rağmen?
Bu gece bir kıyametti adeta. Mahir, Kumsal, Güney, ben, Ares ve Ölüm Meleği denen o lanet varlık...
Bu gece olmaması gereken şeyler oluyordu.
Gökyüzü kararmış, kargalar ormanın her bir yanını sarmıştı. Bedenimden dolup taşan şiddetli yaraların sızısı canımı yakarken, üzerine bastığım ayaklarım daha fazla dayanamadı. Bedenimde hissettiğim el, kalbi söküp çıkarırken bilmiyordu onun bir halüsinasyon olduğunu...
Her şey bir kurmacaydı. Kalbimi söküp çıkaramamıştı çünkü hazırlıklıydım. Böyle bir plan olacağı düşüncesiyle başından beri içimde zehir vardı.
Bedenimin her bir tarafına sürülen zehir, ona zarar veriyordu. Elini geçirdiği an elinde hissettiği zehir canını yaktı. Hızla elini bedenimden çekti ancak ben acıdan duramadım ve ilk önce dizlerimin üzerine, sonra da tamamen yere attım kendimi. O acı dolu bir çığlık atarken, ellerinde gördüğüm siyah kanlar zehrin oluşturduğu yaradan geliyordu. Elini tuttu ve yarasına baktı. Ben daha fazlasına da şahit olamadan an bitti.
·
Gözlerimi açtığım yer, hastaneden başka bir şey değildi. Göğsümdeki ağrı artık yoktu, çabucak geçmişti. Ayak altımdaki yaralar ve göğsümdeki yaraya ne olmuştu acaba? Ciddi olmalılardı.
İlk önce gözlerim loş bir ışıkla karşılaştı. Loş beyaz ışık gözlerimi acıtırken "Uyanıyor," diyen Kumsal'ın sesini işittim.
Etrafımda beliren siluetler Kumsal, Güney ve Mahir'e aitti. Hepsi de bana korkuyla bakıyor, bana doğru yaklaşıyorlardı.
"Ne oldu..." diye sordum sanki bilmiyormuşum gibi. Oysaki her anı aklıma kazımıştım. "Ben neden buradayım?"
"Endişelenme," dedi Kumsal ve hemen yanıma oturdu. Gülümseyerek elini benim elime uzattığında karşılık verdim. Onun elini tuttum. "Hastanedesin. Birkaç yaralanman ile birlikte sana sürpriz bir haber getirdik."
Sürpriz bir haber derken?
"Ne sürprizi ya?" dedim merakıma yenilip. Gözlerim yarı açık, yarı kapalıydı. "Ne haltlar karıştırıyorsunuz siz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHİR
Teen FictionHer taraf karanlık olacak. Aydınlık bir alan bulmak için çaba sarf edeceksin. O ellerin çok üşüyecek. Isınmak için ufacık bir mumun izini süreceksin. Kaçacaksın, belki de kurtulmuş olacaksın. Ama başından beri hata, sen olacaksın. Korkacaksın. Yeri...