"Dilinden dökülen her bir zerresi,
Bana ektiği bir zehirdi."🕯️
Ø
Bir toprağa geç, elinde fidanın olsun.
Toprağı kaz, fidanı içine koy.
Etrafını toprakla doldur, sıkışa kalsın.
Nefes alsın ama ayağı kalmamasın.
Hareket edemesin, orada bir ömür toprakta ekili kalsın.
İşte biz insanlar da dünyaya ekilen bir fidan gibiydik. Kolay beri dünya dışına çıkamıyorduk.
Fidan, toprağa nasıl muhtaçsa bizde dünyaya muhtaçtık.
Nefes almamız gerekiyordu yaşamak için, fidanın büyümesi için de toprağa...
Ruhum parçalanıyordu ama yaşamaya da çalışıyordum ayrıca. Nefes al, nefes ver... Eğer tedirginlenirsem derin bir nefes alır ve veririm. Eğer korkarsam bir şeyden derin bir nefes alır veririm. Eğer bir şey için telaş yapıyorsam bir nefes alır ve veririm.
Bunu her zaman yapıyordum artık. Bir döngü gibi dolanıyordu etrafımda.
Hayatıma zehir ektiler, yemin ederim o kadar acıdı ki göğüs kafesimdeki bir avuç kalbim, ölüme kavuştuğumu hissettim bir an.
Neyse, geçti zaten.
Ölmek istiyor musun, diye sorsalar bana evet derdim anında. Ama o silahın soğuk namlusu alnıma dayanınca işte hemen vazgeçiyordum seçtiğim karardan. Hani kısacası, korkaktım. Dediğim hiçbir şeye uymaz, tam tersini yapardım. Anında pes ederdim o şeyi.
Tam iki gün geçti aradan. Koskocaman bir iki gün... 48 saat...
Gelen giden yoktu hiç odama. Hmm, daha dün akşam babam ziyaret etmişti beni. O da işten geliyormuş, bakmak istemiş sadece. "Teşekkürler," demiştim ona. "Geldiğin için."
Hayır. Size şaka yapmıyorum. Yalan da atmıyorum. İki günden beri sadece o gelmişti beni ziyarete. Ne arkadaşlarım, ne Mahir ve de Zemheri... Mesaj da atmamıştı kimse. Unutulmuştum işte. Sıkıntı değildi. Bu her zaman olan bir şeydi. Sonuçta bazı insanlar, hayat ona nasıl vadedildiyse öyle yaşamak zorundaydı.
Ve bugün benim taburcu günümdü. Hastanedeki eşyalarımı aldım ve hastaneden çıktım. Tabii, yine tek başımaydım... Çok fazla oyalanmak istemedim ve normal hızda adımlarla hastanenin bahçesinden geçtim. Çık güzeldi burası. Çok güzel bir park olabilirdi aslında burası... Çok yakışırdı bana göre ama başkalarının fikirleri nasıldı, bilemezdim.
Yeşillik dolu bahçenin içerisinden ilerledim ve en sonunda hastane bahçesinden de çıkıp en sonunda caddeye ulaştım. Etrafa baktım tekrar belki Mahir falan vardır diye ama yine kimseyi göremedim. Umursamamaya çalıştım biraz. Adımlarımı devam ettirdim, caddenin ilerisindeki kaldırıma geçip hiç arzu etmeyeceğim o tenha sokaklara baktım. Öcünün caddeleri. Oradan geçmeyecektim tabii ki. Hızlı adımlarla anayola ilerledim ve oradan evime devam ettim.
Bugün Salı'ydı. Şuan okulda olmam gerekiyordu ama hastanede olduğum için gidememiştim tabii. En azından öğretmenlerimin ve müdürün haberi vardı bundan. Neyse ki anlayışla karşılamışlardı yanıtımı.
Ellerimi montumun cebine soktum. Başımı yere eğdim ve öyle yürüdüm sakince. Bu sefer yanımda Bluetooth kulaklarım yoktu. O yüzden biraz moralim bozulmuştu tabii. Benim moralimin bozulmadığı bir an var mıydı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHİR
Teen FictionHer taraf karanlık olacak. Aydınlık bir alan bulmak için çaba sarf edeceksin. O ellerin çok üşüyecek. Isınmak için ufacık bir mumun izini süreceksin. Kaçacaksın, belki de kurtulmuş olacaksın. Ama başından beri hata, sen olacaksın. Korkacaksın. Yeri...