1.5

4.8K 237 72
                                    

Bu Sena, Altay'ın sevgilisi olamazdı değil mi?

"Sana bunu kim söyledi?" Sorduğum soruyla hatırlamaya çalıştığını belli eden yüz ifadesiyle biraz beklemişti.

"Icardi olması lazım, kız onun arkadaşıymış yanlış hatırlamıyorsam." Vay be.

Altay bunu biliyor muydu acaba?

"Kız nereden biliyormuş peki sen biliyor musun?" Alayla sorduğum soruya dudaklarını büzmüştü.

"Kız Altay'ın sevgilisi." dediğim şeyden sonra şaşkınlıkla bakıyordu yüzüme. Altay'a karşı hayranlığımı biliyordu ve şimdi onun sevgilisinden bahsediyor olmam biraz garibine gitmişti.

"Kapıda kaldık, gelsene içeri." Yere bıraktığı poşeti aldığında merakla ona bakıyordum.

"Sana küçük bir ev hediyesi." Neydi acaba?

İçinden süslenmiş bir kutu çıktığında gülümseyerek baktım yüzüne. Koltuğa oturduğumda o da tepkimi merak edermişçesine yüzüme bakıyordu.

Kutudan çıkan gryffindor cüppeli ayıya bakıp kocaman bir kahkaha atmıştım.

"Beni unutma diye." Çekinerek söylediği şeyle yüzümdeki gülümseme daha da büyümüştü.

Sonrasında içinden çıkan Harry Potter ile alakalı lambaya hayranlıkla baktım.

Benim sevdiğimi nereden bilebilirdi?

(Hediyeleri medyaya koydum.)

"Abinin evine geldiğimde, kitaplığın orada fotoğrafının hemen önünde figür vardı. Fenerbahçe'yle olan maçımızı kaybettiğimiz gün abin söylemişti, çok sevdiğini."

Koltuğun bir ucundan ona doğru kendimi attığımda bana sıkı sıkı sarılmıştı, hiç bırakmak istemezmiş gibi. Kokumu içine çektiğini hissediyordum.

Onun yanındayken ben tam anlamıyla kendimdim.

Bu duygular neydi böyle?

Çalan telefonumla ayrılmak zorunda kalmıştık.

"Efendim Mert?" Sorduğum soruyla Kerem, kulak kabartmıştı.

"Nasılsın? İyi misin. Senin böyle bir şeyi yapacağına nasıl inanabilirler? Bu işin içinde bir iş var." dediği şeyle buruk bir şekilde gülümsedim.

"Hayırlısı buymuş."

"Hayır, bu değil. Bu senin üzerine yapılan bir plan ve ben de Mert Hakansam bu planı bozarım."

Mert Hakan kısa sürede benimsemişti beni. Bir abi olarak yaklaşıyordu bana. Belki de abimin yapmadığı abiliği yapıyordu bile diyebilirdim.

"Aradığın için teşekkür ederim."

"Üzme kendini, üzeni üzerim." Gülümseyerek telefonu kapadığımda Kerem'in meraklı bakışları üzerimdeydi.

"Mert Hakan, işten kovulmam hakkında konuştu." anladığını belli eden şeyler söylediğinde ona baktım.

Maç dışında taktığı gözlükleriyle çok ne bileyim... Çok tatlı mı denirdi?

"Gözlüklerin... Çok yakışmış." Aramızda az bir mesafe vardı. Gözlüklerine bakan bakışlarım gözlerinin içine kaydığında gözlerindeki o ifadenin anlamını bilmek istedim.

"Neden öyle bakıyorsun?"

"Nasıl bakıyorum?" Fısıldamaya başlamıştık nasıl bakıyordun?

"Bilmem, farklı?"

"Öyle mi?" Gülümseyerek konuştuğunda yutkundum. Kalbim bunu kaldıramazdı. Neden böyle olmuştu?

Normalde olmazdı.

Çalan telefonumla aşina olduğum numaraya baktım. Jesus'un bizzat kendi numarasıydı bu.

Bugün de arayan arayana.

"Buyrun?" sesim net ve soğuktu.

"Bilge... Lütfen tesise gelebilir misin?"

"Neden? Daha fazla aşağılamanız için mi?" Bizzat kendisi aramıştı, araya kimseyi sokmadan. Ne olursa olsun beni kırmışlardı, bana inanmamışlardı ve daha da kötüsü bu işi Bilge yaptı diyip peşin hüküm vermişlerdi.

"Özür dilerim."

Yine bir özür gelmişti, doldurmuştu kulaklarımı.

"Kırdığınız bir kalbi sadece bir özürle düzeltebileceğinize inanıyor oluşunuz beni kendine hayran bıraktı." Alayla konuştuğumda sesi üzgün çıkmıştı.

"Lütfen, tesise gel."

Gider miydim bilmiyorum.

"Ne olmuş?" Kerem'in sorduğu soruyla bakışlarım ona döndü.

"Jesus, tesise gelmemi söylüyor. Ben bana güvenmeyen insanlarla nasıl çalışacağım?" Sorduğum soruyla başımı göğsüne yaslamıştı.

Kalp atışlarımı duyabiliyor muydu? Umarım duymazdı. Rezil olurdum.

"Hiçbir şeye mecbur değilsin, seni Galatasaray'a da alabiliriz." Gülümseyerek söylediği şeyle gülümsedim. Şaka yapıyordu, gelmeyeceğimi biliyordu.

"Şaka bir yana Bilge, bence bir şans daha vermelisin. Çünkü herkes ikinci bir şansı hak eder."

Eder miydi?

Hızlı adımlarımla toplantı odasının kapısına gelmiştim. Derin bir nefes alıp içeriye girdiğimde bakışlar bana çevrilmişti.

Boş gördüğüm - Mert Hakan'ın benim için tuttuğundan eminim - yere oturdum.

Jesus'un gergin bakışları bendeydi.

"Özür dilerim." Herkesin içinde dilediği bu özürün bir anlamı var mıydı bilmiyorum.

"Asıl ben özür dilerim, aramıza soktuğum insana dikkat etmeli ve onunla takımla alakalı özelleri paylaşmamalıydım. Beni affedebilecek misin?" Altay'ın sorduğu soruya soğuk bir şekilde cevap verdim.

"Sorun yok. Profesyonel bir şekilde davranabilirim."

Ne kadar kırıldığım belliydi. Onları affedebilirdim ama eskisi gibi olmak?

Şüpheli.

"İşini sana geri vermek istiyoruz. Bizi affedip bizim bir üyemiz olmaya devam edebilecek misin?" Jesus'un söylemiyle alaycı bir şekilde güldüm.

"Profesyonellik bunu gerektirir." ses tonum onları o kadar etkilemişti ki. İçimde neleri bitirdiğim çok belliydi.

İrfan utançla bakıyordu yüzüme. Ben böylesine bir hatayı nasıl yapabilirim der gibi.

"İzninizle, eğer işime döndüysem çevirmem gereken dosyalar var." dediğim şeyle Saruhan abi dur işareti yaptı.

"Sabah halledersin kardeşim." Kafamı salladım ve oturduğum yerden kalktım.

"İyi günler." arkamı dönüp o odadan çıktım.

Belki de arkamda bıraktıklarımı kırmıştım. Onlar da beni kırmışlardı. Mert Hakan ve Arda bana o denli inanıyorlardı ki, yeni bir aile kurduğumu yeni bir hayata başladığımı fark ettim.

Aile neydi?

Bir aileyi aile yapan güven ve sadakattir. Birkaç Fenerbahçeli aile sınavından kalmıştı, benim gözümde.

Ufaklık || Kerem Aktürkoğlu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin