Poşet

630 56 19
                                    

"İsmail Yk?"

"Bas gaza?"

İsmail Yk kılıklıyı burada beklememenin verdiği şokla suratına aval aval bakarken elimdeki poşetin hareketlenmesiyle kafamı ona çevirdim. Hafifçe poşeti aralayıp ilk önce içerisine baktım. Kedinin iyi olduğuna emin olduktan sonra büyük bir ciddiyetle poşeti karşımdaki adama uzattım.

"Al"

"Bu ne?" Bir yandan soru sorup bir yandan da poşetin içerisine baktı. Etrafını kontrol edip kimsenin buraya bakmadığını anlayınca bana yaklaştı.

"Sen geri zekalı mısın?" Kısıkça bana bağırırken anlamayarak ona bakıyordum.

"Kediyi neden poşete koydun" Poşeti aralayıp kediyi kucağına aldığında onu izlemeye devam ettim.

"Buraya getirmek için" Bir süre suratıma bakıp kısıkça sabır çekti. Kendi kendine birkaç şey homurdandıktan sonra bana döndü.

"Buyurun Kuzey bey muayene odasına geçelim." Bir anda ciddileşmesiyle hafifçe kafamı sallarken, elindeki kediyle odaya doğru ilerleyen adamı takip ettim.

Odaya girdiğimizde burnuma dolan o iğrenç koku yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. hastane kokularından nefret ediyordum ve burası tam olarak öyle kokuyordu.

"Çocuğunun mu?" Gelen soruyla onu incelemeyi bırakıp bakışlarımı suratına çıkarttım.

"Ney"

"Kedi diyorum çocuğunun mu?" dedi ve ekledi. "Bu arada ismi ne?"

"Ne alaka lan" oğlum ben kaç gösteriyorum sanki ne çocuğu şimdi anasını satayım.

"Benim çocuğum falan yok" Bir anda savunmaya geçmiş olmamdan olacak ki hafifçe gülümsedi.

"Neden gülüyorsun lan"

"Ne bileyim kedi besleyebilecek bir adama benzemiyorsun"

"Ne alaka anasını satayım kedi besleyenlerin belirli bir tipi mi var" Dediğimde düşünürmüş gibi suratıma baktı.

"Ayrıca bu kedi benim değil." derin bir nefes alıp ekledim. "Sokakta buldum yaralıydı getirdim. O yüzden bir ismi de yok İsimsiz birisi yani"

Anladım dercesine kafasını sallayıp bir yandan da kediye mama veriyordu.

"Anladım. Peki şimdi ne yapmayı planlıyorsun?"

"Ne bakımdan?"

"Sokağa atmayacaksın herhalde? sahiplenmeyi düşünüyor musun yoksa sahiplendirecek misin?"

Gelen soruyla gerçekten ne yapacağımı bilmediğim suratıma vurmuştu. Emin olduğum tek şey onu sokağa geri bırakamayacağımdı.

"Ben de o sorumluluk yok" dedim.

Eline eldiveni giyerken bir yandan da suratımı inceliyordu. Derin bir nefes bırakıp gözlerini kediye geri çevirdi.

"Bence bakarsın sen"

"Nerden anladın bunu tam olarak"

"O gün beni kurtarmıştın." Kafasını kaldırıp birkaç saniye gözlerime baktı. "Gerçi anlaman zor oldu ama yine de teşekkür ederim."

"Ben de teşekkür ederim." dediğimde kaşlarını çatarak suratıma baktı.

"O neden?"

"Hırsız olmadığın için" Dediğimde yüzüne yayılan gülümse benim de gülmeme sebep olmuştu.

"Kimden kaçıyordun ki o gün"

"Önemli bir şey değil boşver" Her ne kadar merak etsem de umurumda değilmiş gibi omuz silktim ve onu izlemeye devam ettim.

"Evet şimdi küçük beyin ateşini kontrol edelim bakalım" dediğinde sessizce onu izliyordum. Ateş ölçeri çıkartıp kedinin poposunu çevirdiğinde kaşlarımı çattım. Kedinin poposuna ateş ölçeri sokmak üzereyken bütün şokumu dışarı yansıtan bir ses tonuyla

"NE YAPIYORSUN" dedim.

"Ateşini ölçüyorum?"

"Götünden mi???"

"Kuzey ya sus ya da git"

Sessizce sandalyelerden bir tanesine oturdum. Daha fazla buna bakamayacağıma karar verip gözlerimi yumdum.

"Bitti açabilirsin gözlerini."

"Kapalı değildi zaten. Gözlerim ağrımış onları dinlendiriyordum."

"Eminim öyledir." Dediğinde daha fazla uzatmadım

"Çocuğumunuz hafif ateşi var ona hemen bir ateş düşürücü yapacağım. Aynı zamanda kalçasındaki yara için endişelenmene gerek yok yeni bir yara değil. Bacağını kırmış ameliyat olmuş ama eski bir yara" Parmaklarıyla kalçasının üzerinde gezindi ve konuşmaya devam etti.

"Zaten bakarsan tüyleri yavaş yavaş çıkmaya başlamış. Endişelenecek bir şey yok o konuda." Tam derin bir nefes almıştım ki konuşmaya devam etti.

"Ama sokakta kaldığı için kedi calicivirüs oluşmuş" Anlamadığım kelimeyele nedense gerilmiştim.

"O ne demek ölmeyecek değil mi?

"Kuzey saçma sapan konuşma ne ölmesi" derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.

"Kediden kediye bulaşan bir hastalık. Ağzında bir sürü yara var şu an ama geçmeyecek bir şey değil merak etme." Gözleriyle suratımda gezinip yeniden konuşmaya başladı.

"Eğer istersen hemen tedaviye başlayabiliriz."

"Sahiplenmem gerekiyor değil mi benim şu an?"

"Gerekmiyor. Ama bu çocuk belki de senin şansındır. Hiçbir şey tesadüfi gelişmez emin ol"

"Aynı seninle yeniden karşılaşmam gibi" dediğimde ne dediğimi çok sonradan fark ettim.

"Yani demek istediğim haklısın" biraz duraksadım. Söyleyip söylememek arasında kalsam da en sonunda kelimeler ağzımdan döküldü.
"Korkuyorum ben. Yani nasıl desem bir şey falan olursa ben ne yapacağım?"

"Endişelenme. Öyle riskli bir hastalık değil. Hiçbir şey olmayacak"

İkna olmuş bir şekilde kafamı salladım.
Kediyi yeni aldığım taşıma kabına koyarken bir yandan da kafamdan binbir tane soru geçiyordu.

"Al." Uzattığı reçeteyi alıp kafamı salladım.

"Tamam o zaman. Bunları kullanacağım." Onaylar biçimde kafasını salladı.

Muayene odasından çıkıp kediyle birlikte yürüyorken anlık gelen cesaretle geri döndüm.

Anlamayarak bana bakan adamın yanına ilerleyip telefonumu uzattım.

"Telefon numaranı yazsana?"

"Sebep?"

"Bizim için" Biz mi demiştim ben...

"Kediyle ben yani" dedim ve devam ettim.
"Bir şeye ihtiyacımız olursa diye"

Suratımdan bakışlarını çekmeden telefonu elimden aldı. Birkaç numarayı tuşlayıp kendini çaldırdı.
Telefonu bana uzatırken bir yandan da sırıtıyordu.

"Bir şeye ihtiyacınız olursa diye"

Kafamı sallayıp elinden telefonu aldım. Odadan çıktığımda içimde garip bir his vardı. İçimden bir ses adamın dediği sözün doğru olduğunu söylüyordu. Bu kedi bana şans getirecekti.

Adamın mı... evet adamın, veterinerin, ismail yk'nın ismini sormayı yine unutmuştum. Telefonu cebimden çıkartıp whatsApp'ı tuşladım. Veteriner bey'in ismine tıklayıp bilgilerinden ismine baktım.

"Deniz. Demek ismin deniz.."

Şahsına Münhasır (B×B)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin