Kırmızı dudakları ışıl ışıl parlarken derin bir nefes bırakmıştım. Bakışlarımı anlayamadığım bir zorlukla gözlerine çıkardığımda onunda benim dudaklarıma baktığını görmüştüm. Bu kalbimi daha da çarptırırken yutkunup ikinci bir aptallığı gerçekleştirerek dudaklarımı yalamıştım. Gözlerinden geçen karartılarla göz kapaklarım titrerken yavaşça bana yaklaştığını fark etmiştim. Kalbim büyük bir hızla atarken ciddi anlamda her yerimin titrediğini fark etmiştim. Beynim sulanmış ve pelteleşmişti sanki. Onu uzaklaştırmam gerekiyordu. Midemin bulanması gerekiyordu. Bu kalp atışlarımın korkudan olması gerekiyordu ama lanet olsun olmuyordu! Tam tersi bir şekilde geçen sefer dokunuşlarının verdiği o his içime taht kurmuş bir türlü gitmiyordu! Hislerimde ki bu değişim beni korkuturken, bu korkuyla yarışacak tek şeyde değişen hislerimdi..
Ve sanırım ben, bu değişimin etkisi altın girerek, ona izin vermek istiyordum. Ne yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu yakınlık şuan düşünmemi engelliyordu. Bir yanım bunu istemezken düşünemeyen yanım buna izin veriyordu...
...
Yüzü git gide yaklaşırken artık cidden beynim durmuş gibiydi. Ne yapmam gerektiğinin farkında olmama rağmen ne kendi düşüncelerimi durdurabiliyordum ne de onu. Titrek çıkan nefeslerim yüzüne çarparken dudaklarımda olan gözlerini gözlerime çıkarmış ve birden bire durmuştu. Siyahın en koyu tonuna çalan gözleri kararsızlıkla parıldıyordu. Kafa karışıklığı yaşadığını çok rahat bir şekilde anlayabiliyordum. Çatılan kaşları bu kararsızlığının ve tereddütünün altını çizerken ağzını açıp konuşacaktı ki kapı çalmıştı.
İkimizde aynı anda bakışlarımızı o tarafa çevirirken derin bir nefes bırakmıştım. Tekrar çaldığında bakışlarımı ona çevirdim. Ona baktığımı anlamışcasına bakışlarını yüzümde gezdirip en son dudaklarıma baktığında kaşlarını çatıp yavaş bir şekilde ellerimi bırakarak üzerimden kalkmıştı. Ama ben hala olduğum yere sinmiş bir şekilde uzanıyordum. Çünkü az önce nefes almadığımı ve şuan bedenime giren nefesleri fark edebilmiştim. Ciğerlerime dolan oksijenle kendime gelmeyi umut ederek yatakta öylece uzanmaya devam ettim.
Onunda kapıya doğru ilerlemesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Ama çevirmez olsaydım keşke. Çünkü her an belinden düşecekmiş gibi duran siyah eşofmanı ve yukarı doğru sıyrılmış beyaz tişörtüyle yutkunma ihtiyacı hissetmiştim. Arkadan omuzları o kadar geniş ve güçlü duruyordu ki gerçekten onun yanında cılız kalıyordum.
Yaptığım şeyin farkına vardığımda sinirle kendime söylenip yerimde yavaşça doğruldum. Bacaklarımı zar zor örten tişörtü aşağıya çekip yatakta kendimi geriye çekmiştim. Sırtımı başlığa yaslayıp burkulmuş olan ayağımı uzatırken ayağıma giren acıyla inlemiştim. Jong'a baktığımda kısaca bana baktığını gördüm. Ama hemen önünde ki kapıyı açtığında aralık olan kısımdan sekreter kızın geldiğini anlamıştım.
DR- Sana kaç kere-
derken kız bir hışımla sözünü kesmişti.
"Efendim. Sayın başkan yardımcısı burda. Ve sizinle görüşmek istiyor. "
derken garip bir şekilde o tarafa baktım. Yerimde dikleşip o tarafa baktım.
Başkan yardımcısı mı? Ne başkan yardımcısından bahsediyordu böyle? Hastanenin başkan yardımcısından falan mı bahsediyordu acaba? Bir şey anlamadığım için Jong'un konuşmasını bekledim ama.. sessizlik içine gömülmüş konuşmuyordu. Hiç bir tepki vermeden öylece duruyordu. Şuan yüz ifadesini acayip derece de merak ediyordum çünkü gerçekten donmuş kalmış gibiydi.
Endişeyle ayağa kalkarken aralık kapıdan görünen kızın bakışları bana dönmüştü. Jong'un bedeni sayesinde alt tarafı göremiyor olsa da yüzümü çok rahat bir şekilde görüyordu. Şaşkınlıkla büyüyen gözleri bana odaklıyken bunu takmayıp Jong'un yanına doğru ilerlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴅᴇ'ᴀᴍᴏʀ|𝟾
Fanfictionᴄ'ᴇsᴛ ᴛᴏᴜᴛ ᴄᴇ ǫᴜ'ɪʟ ᴍ'ᴀ ᴅɪᴛ ᴄᴇ ᴊᴏᴜʀ-ʟᴀ̀ᴅᴇ'ᴀᴍᴏʀ.. 𝟽 ʜᴏᴍᴍᴇs, ᴜɴ ᴘᴇ́ᴄʜᴇ́...