V

438 44 10
                                    

Haritayı yemek masasına açıp, elindeki siyah kalemle evinizi işaretledin. "Biz buradayız," haritada elini biraz hareket ettirerek, "Maggie'lerin çiftliği de burada." diyerek işaretledin.

Çevreyi aydınlatan mumlar, liv'i az uz görmene yetiyordu. Ancak buna rağmen, kafasının karıştığı yüzünden belli oluyordu. "Nasıl gideceğiz o zaman?" diyerek bir soru yöneltti. "Interstate 85 yolunu kullanabiliriz, oraya ulaşmanın en kısa yolu bu." diyerek haritada bölgeyi işaret ettin.

"O halde, aracın yanına gidelim," diyerek ayağa kalktı. "Gece mi yola çıkacaksın, Liv?" dedin, tek kaşını havaya kaldırarak. "Hayır, kontrol edelim, belki çalışamayacak durumda." diyerek karşılık verdi. "O külüstürün nasıl ses çıkardığını unuttun mu? Şu an yaparsak bütün dikkatleri üzerimize çekeriz." dedin.

"Haklısın," dedi, ayağını yere sürterek koltuğa ilerledi. Haritayı katlayıp çantana koyduktan sonra kardeşinin yanına ilerledin. Kenara koyduğun pikeyi alıp, geniş koltukta kardeşinin yanına oturarak pikeyi ikinizin üzerine serdin.

Liv, bir koluna sarılarak kafasını senin omzuna yerleştirdi. "Çok sessiz," dedi. "İlk defa," diyerek buruk bir gülümseme verdin. "Babam iyi midir?" dedi, kafasını kaldırmadan sana bakmaya çalışarak. "Evet, bundan eminim."

Öyleydin, bu sefer yalan yoktu. Bu zamana kadar öğrendiğin her şeyi sana öğreten kişi babandı, o iyi olmayacaktı da kim iyi olacaktı? Burada kalmamasına anlam verememiştin, neden diye kendi kendine sorduğunda, cevabı çok kolay bulabiliyordun aslında.

Burada kalmak, onu yok ederdi. Burada yaşadığı onca güzel anıya karşılık, yaşadığı tek bir olay, evini terk etmesine yeterdi. Ve bu çok anlaşılabilir bir durumdu. Biliyordun ki, sende aynı şeyi yapardın.

Annen sürekli baban ile ne kadar benzediğinden şikayetçi olurdu, bu yüzden liv'i kendine benzetmek için ekstra uğraş vermişti. Başarmıştı da, liv senin gibi değildi. İşinde iyiydi, cesurdu ancak bunlardan nefret ediyordu. Avcılıktan hoşlanmaz, at binmeyi sevmez, silah çalışmalarından nefret eder ve en önemlisi, kamp yapmak onun için bir kabus olurdu. Ancak sen öyle değildin, küçüklüğünden beri babanın peşinde, bir kuyruk gibi gezerdin.

Baban avlanmak için ormana gitmeye hazırlanırken, çok kez külüstür aracının arka koltuğuna saklanır ve ormana geldiğinizde açığa çıkardın. Bu durumda sana kızsa bile, işin sonu sürekli beraber ağaçların arasında tavşan kovalamakla biterdi.

Eve geri döndüğünüzde ise duyduğun ilk şey bir çığlık olurdu. Çamurlu halin, saatlerdir ortada olmayışın, panik atak annenin sürekli endişe ve öfke ile bağırışlarına sebep olurdu. Üstüne birde seni elinde tavşan ile görünce, bazen ona bunu bilerek yaptığını düşündürtüyordu.

Yazları ise ayrı bir eğlenceliydi, beraber kamp yaptığınız günler boyunca koşturur durur, silah ve ok çalışmaları yapardınız. Sevmediğin tek şey, denizle ilgili her şeydi.

Oldun olası denizden, balığın türlerinden ve kurtulamayacağın kadar büyük sulardan korkmuştun. Bu yüzden babandan kaçtığın tek yer, göle gittiği zamanlar oluyordu. Baban bu duruma kızsa bile, bir şey yapmıyordu.

"Burada uyuyalım," dedi liv, düşüncelerinden sıyrılıp şaşkın bir ifadeyle oma baktın. "Neden? Birimizin odasında uyuyabiliriz," kafasını salladı, "Hayır, yukarı çıkmak istemiyorum. "Liv, yukarıyı temizledim.--"

"Konu o değil, temiz veya kirli, umurumda değil. Sadece istemiyorum." kollarını kız kardeşine sararak iç çektin. "Tamam, hadi uyu, yarın işimiz var." diyerek saçlarına bir öpücük kondurdun.

"Her şeyin bu kadar hızlı değişmesi, korkutuyor." dediklerini umursamamış gibi konuşmaya başladı. "Ne?" diye sordun, "Geçen ay, bir liseye gidiyordum, arkadaşlarım vardı, elektriğimiz vardı, dışarıya korkmadan çıkabiliyordum ve ailem yaşıyordu." dedi, sesi son sözlerinde kısılmıştı.

kayıp - daryl dixonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin