𝟏.𝟓

782 300 553
                                    

Dışardan göründüğüm kadar relax bir karaktere sahip olamayışım benim tercihim değildi.

Yani en azından bazen.

Yani bazen demişken, nadiren.

Her ne kadar dünkü konuşmada Lal'e Anıl Beyle konuşacağımın sözünü vermiş olsam da yapamayacağımın ne yazık ki farkındaydım. O yüzden az evvel bana bitti mi diye mesaj atan Lal'i ufak bir yalanla geri çevirmek zorunda kalmıştım.

En yakın arkadaşıma yalan söylemekten haz etmesem de hayat bazen mecbur kılıyordu.

Neden konuşamazmışsın, senin gibi bir hatuna bu sünepelik yakışıyor mu hiç, ayıp ayıp, dediğinizi duyar gibiyim lâkin bilmenizi isterim ki benim çekincem Lal'e de dediğim gibi Anıl Beyle konuşmaktan ötürü değil, talebimin dikkate alınmamasından ötürüydü.

Anıl Bey'in benim gözümdeki yeri bir patrondan daha çok bir abi gibiydi; üniversiteyi bitirdikten sonra iş bulmak o kadar kolay değildi ki, bu da zaten herkese aşikâr bir krizdi. Fakat ben iş bulma konusunda kelimenin tam anlamıyla dört ayak üstüne düşmüştüm. Allah karşıma Anıl Bey gibi bir insan çıkartmış, yetmemiş, bir de herkesin yana döne mesleğini icra etmek için kapı aradığı o lanet dönemde beni hiç zora sokmadan işe aldırmıştı.

Her şey o kadar hızlı olmuştu ki, hâlâ düşündükçe şaşırıyordum. Çünkü bu mucizeden başka bir şey değildi.

Bizim üç yıldır Anıl Beyle çok seviyeli bir patron-asistan ilişkimiz vardı; beni hep takdir eden gözlerle izleyip, başaramadığım işlerde hakkı olmasına rağmen kızmak yerine hoş bir üslupla üstesinden nasıl geleceğimi anlatırdı.

Siz de takdir edersiniz ki o böyle yaptıkça bendeki saygı daha da artıyordu.

İşte şimdi demek istediğim nokta tam da buydu; ben, Anıl Bey'in benim nazarımdaki konumunun değişmesini istemiyordum. Hatta bundan açık açık korkuyordum.

Beni sevdiğini, sıradan bir çalışandan daha çok işini en iyi şekilde öğreteceği değer verdiği bir öğrencisi olarak gördüğünün farkındaydım ama bir sözümle şirketin bel kemiği sayılacak bir başka çalışanından vazgeçeceği kadar değil.

Ancak bunu bilmek başkaydı, bilmekten ileriye taşıyıp başına getirmek bambaşkaydı.

Hakkım olmadığını bile bile Anıl Bey'e kırılır ve ona olan kırgınlığım yüzünden görevimi eskisi kadar iyi yapamadığımı düşünerek günden güne kendi motivasyonumu düşürürdüm, ta ki çıkışımı muhasebeden alana dek.

Kendimi biliyordum, insan kendini tanırdı.

İşte tam da bu yüzden hiç o iç bunaltıcı işlere giresim yoktu.

Umarım Semih biraz olsun adam olur diye dua etmekten başka yol bulamıyordum, yoksa tamamen kendi yöntemlerimi konuşturmak zorunda kalacağım bir serüvene girerdim ki bu, gerçekten hiç istemediğim bir şeydi.

Yoruluyordum ayol.

Düşüncelerime fasıla verip saatlerdir oturduğum koltuktan kıçımı tuta tuta kalkarken, Anıl Bey'in incelemem için bana verdiği dosyaları odasına bırakıp biraz gerindikten sonra masadaki eşyalarımı çantama atıp şirketten çıkmak üzere odadan ayrıldım.

On katlı şirketin her katı hınca hınç doluyken bizim kat neden bu kadar tenhaydı hâlâ anlamış değildim. Koskoca kattaki insan sayısı iki elin parmağı kadar dahi değildi, ki onlar da zaten Semih ile benim odalarımızın bulunduğu taraftan epey uzakta kalıyordu. Lanet olası mahlukla her yerde de yan yana olmak zorundaydım sanki!

Prensesler De Ağlar |  DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin