𝟑.𝟐

635 288 43
                                    

Deli bir kurşun sesi, bir zihni ne kadar hızlı çalıştırabilirdi?

Beynimin içindeki çarkların peşpeşe döndüğü, hepsinin de birbiriyle son hızla çakıştığı hem fazla uzun hem de fazla kısa bir zaman dilimindeydim. Etrafımda olan biteni algılamak şöyle dursun, baktığımı görebildiğimden bile emin değildim. Aklımda onlarca düşünce vardı ama yalnızca biri nefesimi bıçak gibi kesiyordu.

Akif Yağız'ıma bir şey olmuş muydu?

Kalbimin, başımı ağrıtacak kadar kuvvetli vuruşları göğsümde yankılanadururken yanımda nereden geldiğini bilmediğim bir beden belirdi; eğildi omuzlarıma kolunu doladı, çayın içine kurulmuş şark köşesinden birbirine dolanan adımlarıma rağmen düşmeden geçmemi sağladı. Yanımızdan onlarca insan çığlıklar eşliğinde koşar adım çıkarken biz sanki onlardan biri değilmişiz gibi insan selinin ortasında öylece durmuştuk.

Kendimi boş bir poşet gibi hissediyordum.

Yanımdaki adam kimdi? Beni nereye götürüyordu? Ben neden kafamı kaldırıp bir soru soramıyordum? En önemlisi Akif Yağız neredeydi?

Onu geride bırakmış olmak düşüncesi donukluğuma alev aldırdı; uğultulu seslerin işgal ettiği kafamın içini yüksek sesimle bastırdım. "Akif Yağız!" Yanımdaki iri bedenin sahibi beni ilerletmeye çalıştığında yeniden bağırdım, bu kez ses tellerimin incindiğinden emindim. "Akif Yağız!"

Yürümeyeceğimi anlayan adam beni daha fazla zorlamadı ve olduğu yerde kaldı. "O iyi," dedi sadece, robotik sesini duyduğum anda kimliğine dair zihnimde bir suret belirivermişti fakat yine de bu, benim için bir şey ifade etmiyordu çünkü inanmıyordum. Görmem lazımdı, benim Akif Yağız'ımı gözlerimle görmem lazımdı.

"Nerede?" Kolunu omuzlarımdan çoktan uzaklaştırmıştı lâkin yine bedeni bedenime yakındı, sanki önümde etten bir duvardı. Sorumla bana yönelen simsiyah, ifadesiz hareleri beni yanıtlayacağına dair olan inancımı baltalamaya yeterken onca insan gürültüsünün arasında bile kulağıma çok başka dolan sesini işittim sevgilimin.

"Ela'm, buradayım." Arkamdan gelen aceleci sesiyle ışık hızında ona döndüm yüzümü. Saçlarından ayak uçlarına kadar taradım iki saniyelik o bakışta herhangi bir yarası var mı, ona bir şey oldu mu diye. "İyiyim bebeğim," dedi ona korku dolu bakışlar atan yeşillerimin içine odakladı keskin bakışlarını. "Senin şimdi gitmen gerekiyor, tamam mı?"

Dehşetle iki yana sallarken başımı, sıktığım gömleğini avucumun içinde iyice dertop ettim. "Hayır!" Başımı bunu asla kabul etmeyeceğime inandırırcasına hızlı hızlı sallamaya devam ettim. "Sen de geleceksin! Sensiz gitmem, hayır!"

Akif Yağız yüzümü avuçlarına aldı. "Ben de geleceğim evet." Çocuk ikna etmeye çalışır gibi konuşması daha da korkmama sebebiyet verirken suratımdaki ifadeden ne hissettiğimi anlayan sevgilim, "Söz veriyorum geleceğim, sadece senden biraz daha sonra. Bekle beni, tamam mı?" der demez benden bir tepki almayı beklemeden yanımdaki en az kendisi kadar iri kıyım adama yöneldi. "Nereye götüreceğini biliyorsun Süleyman. Ben gelene kadar yanından bir saniye bile ayrılmayacaksın."

Yanımdan uzaklaşacağını sezerek göğsüne tutunmuş elimi gömleğine daha sıkı sardım. "Ela'm şu an burası tehlikeli, hemen gitmen gerekiyor." Sesinde mercisinin ben olmadığımı bildiğim bir öfkenin ayaklanma izleri mevcutken ve bu beni delicesine korkutuyorken Süleyman'a gözünün ucuyla baktı.

Hâlâ nereden çıktığına aklımın ermediği Süleyman'a.

Akif Yağız'ın, Dubai'deki olaydan sonra yanından kovsa da asla ayrılmayan Süleyman'a.

Prensesler De Ağlar |  DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin