𝟏.𝟖

746 261 616
                                    

Bir insan müsveddesinin ellerimden yaşama sevincimi almasını istemiyordum.

Bu kadar aciz olmaya katlanamazdım.

Semih'in bilmem kaç gece kâbuslarıma konuk olacak cehennem zebanisi bakışlarının, bir ömür ruhumda taşıyacağım izlerle bir olup beni yerle yeksan edişini seyretmek istemiyordum.

Ya bu rengârenk dünya sahnesinde onun rolü bitmeliydi; ya da bana düşeni benden almalılardı.

Ama artık bu cihana ikimiz birden mümkün değil sığamazdı.

İki yana açılan asansör kapısının arasından göz göze geldiğim sevgilim, odağını kaybetmiş gözlerime daha fazla bakmaya dayanamamış olmalıydı ki onu tanıdığımdan bu yana hep gayet sakin ve efendi kişiliğini, omuzlarından sıyırıp yere fırlattığı ceket gibi üzerinden attığına şahit oldum.

Ondan çıktığına inanmakta zorlandığım bir hırlamayla üstüme kapanmış Semih'in sırtına atıldı ve diz kapaklarının arkasına savurduğu tekme hasebiyle yere çöken Semih'i boş bir çuval taşır gibi tişörtünün ense kısmından tutarak sürükleye sürükleye kabinden çıkardı.

Elbette bunu yaparken onun küfür bildiğini bile zannetmediğim dudaklarından kopan o sözcükler, havada uçuşuyordu.

Akif Yağız'ın benden uzaklaştırdığı şerefsizin akabinde kim olduklarına şu an beynimin basmadığı birtakım kızların etrafımı sardığını, kiminin omuzlarımdan kaymış ceketimden tutarak kiminin de sırtımı sıvazlayarak lâkin her birinin ağzından aynı tonda çıkan iyi misin sorularıyla kabinden çıkarıldığımı hissettim.

Bunları ancak hissedebiliyordum çünkü gözlerimin baktığı yeri görecek dermanı yoktu.

Beni lavaboya yönlendirdikleri o esnada dizlerimin beni daha fazla taşıyamayacağını sezmemle ayaklarımın altındaki zeminin gökle yer değiştirmesi yalnızca birkaç saniyeye bedel olmuştu.

Gözlerimi kapayıp bilincimi hudutsuz karanlıkta yitirmeden hemen önce görebildiğim tek şey, yerde cansız yatan bedenin üzerindeki üstü başı kan olmuş Akif Yağız'ın, ismimi yeniden haykırarak bana doğru koşmasıydı.

Sonrası bir gece vakti, tenha bir ormanda takılıp da düştüğün kuyu misali zifiri karanlıktı.

***

"Özür dilerim."

Dakikalardır saçlarımda gezinen elleri kuş tüyünden hallice dokunuşlar bırakıyorken ve bu dokunuşlar bedenimi gözle görülür bir biçimde rahatlatıyorken, on saniyede bir aynı cümleyi tekrar eden Akif Yağız, ölüp bittiğim dudaklarını nefesimi tutmasam hissetmemin mümkün olmayacağı bir zerafetle bastırdı şakağıma.

Aynı cümleyi yine yeniden kurdu. "Özür dilerim sevgilim."

Hem bana bu denli yakın olan bedeninden yükselen erkeksi kokusuyla hem de ona ait olduğunu genzime dolan yumuşatıcının içine sanki bir fırt Akif Yağız Kozcu katmışlar gibi hissettiğim o mükemmel kokuyla başımın döndüğünü düşünmem gayet doğaldı bence.

Bir saniye.

Kelimeleri sarf edince algıladım sanırım.

Yattığım yataktan Akif Yağız'ın kokusunu almak? Yani onun bedeninin, kokusunun emaresini taşıyan çarşafa benim bedenimin temas etmesi? Yani bir nevi sevişmiş olmak?

Yüce Mevlam...

DELİRWEK.

Zihnimdeki filtresi yırtılmış süzgeçten her türlü fikrin Ya Hakk diyerek birbirini eze eze geçmesi, göz kapaklarım henüz açılmamış olsa bile aynı anda kanat çırpan milyonlarca kuşu himaye eder gibi büyüyen göğüs kafesim, uyandığımın resmini çiziyordu.

Prensesler De Ağlar |  DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin