Her gecemde, akşamımda
Tütüyorsun gözlerimde
Her şafakta, her güneşte
Sana dair bi' şey var işteİstanbul'a yazın geldiğini bir oturduğun yerde kilometrelerce koşmuşcasına terlemenden anlardın, bir de arabanın asfalt yolda yağ gibi kayıp gitmesinden.
Yaz tatili gelir gelmez insanların memleketlerine, yazlıklarına, tatil köylerine kaçmasını çok seviyordum çünkü şehir o zaman biz fakirlere kalıyordu. Tatillere gidemesek de arkadaşımızın evinden kendi evimize geçtiğimiz o yirmi dakikalık yolu trafikte ayılıp bayılarak tüketmiyorduk en azından, bu da iyi bir şeydi.
Ben bu hayata daima pozitif yönden bakmak için kendimi zorlamayı bir bırakırsam var ya yerlerde sürünürüm de kaldıranım olmaz.
"Akif Yağız, tamam artık bir sakin olur musun ya?"
Yeryüzünde karanlığın getirisi meşru bir sessizliği parçalayan arabaya biner binmez açtığım radyodan duyulan şarkı olurken, üç şeritli yolun üçünde de neredeyse bir elin parmağı kadar aracın anca olduğu bomboş yolda gaz pedalına asılan Akif Yağız'ı, içimde başgösteren korku kıvılcımlarıyla ikaz ettim.
Aracı, yaklaşık beş dakikadır tek kelime etmeden ve keskin gözlerini bir kez yoldan çekmeden, şehir içinde bu rakamları görmenin doğru olmadığı kadar yüksek rakamlara vuran ibreyi yerinden sökmek ister gibi bir hırsla kullanıyordu.
Ah Emrah ah, o son hareketi yapmayacaktın yengem.
"Elini uzat bana, Ela." Otoriter sesiyle yüzüme bakma gereksinimi duymadan verdiği emir kaşlarımı havalandırdı; yine de ikiletmeden sol elimi, sağ dizinde belli belirsiz bir ritimle hareket edip duran büyük elinin üstüne bıraktım.
Göğsündeki ateşten nasibini alan elleri cehennem gibiydi, alev alev yanıyordu.
Elinin üstündeki soğuk elimi saniyelerle yarışan bir hızla avucunun içine aldı. Uzun ve nasırlı parmakları, benim istisnasız her gün bakımdan geçirdiğim parmaklarımı elinin kabalığına muhalif bir kibarlıkla okşadı. "Tamam, sakinim."
Ama ben değilim yiğidim, ben değilim.
"Ne dedi o gereksiz sana? Niye kenara çekmiş seni? Benim yanımda söylese olmuyor muymuş?" Parmaklarımın arasından geçirdiği parmakları ile ellerimizi birbirine kimsenin ayırmaya gücünün yetmeyeceği kadar sıkı kenetlerken, sabırsızca sıraladığı sorulara dudaklarımı büktüm.
"Senin yanında söylemek isteseydi senin yanında söylerdi çocuk, demek ki bana özelmiş."
Ela the kudurtma machine.✌🏻
Damarına basmama karşılık beklediğim tepkilerden hiçbirini vermediğinde yerimde merakla beklerken, dizindeki elimi yavaşça biçimli dudaklarına götürdü ve gözlerimin içine baka baka avucumu öptü.
Sen var ya... Az çakal değilsin.
"Özür diledi belki rahatsız olmuşumdur diye, o kadar." Tek bir hareketiyle bülbül gibi şakımama memnuniyetle kıvrılan dudakları, son dediğimle tekrar düz bir çizgi halini aldı. "Belli ki çocuk senle uğraşmayı seviyor, niye o kadar sert davrandın ki?"
Bize doğru burnundan soluyarak gelen Akif Yağız, hemen karşımdaki Emrah'ın ensesinden kedi tutar gibi tutup merdivenlerin alt kısmında kalan bir odaya doğru sürüklerken Emrah'ın kafasını, arkalarında ısırdığı dudaklarıyla onları izleyen bana çevirmekle kalmayıp, üstüne bir de göz kırpmasıyla kalan sabrının kırıntıları da uçmuştu sevgilimin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prensesler De Ağlar | DÜZENLENİYOR
أدب نسائي❗️Hikaye düzenlemededir❗️ Onun adı Ela Sever ama siz kısaca Prenses de diyebilirsiniz. Ya da son muhafazakâr bükücü. Seçim size kalmış. Y/N: Prensesler De Ağlar isminde yazılan ilk ve tek hikayedir. İsminin ve/ya içeriğinin (ç)alıntılanması durumund...