𝟑.𝟑

647 317 134
                                    

Hastaneye geldiğimizde haberi almamın üstünden yarım saat geçmişti; tıpkı iki mengene arasında kıstırılıp duran yüreğimin hüzünle bükülmesinin üstünden de yarım saatin geçmesi gibi.

Acısı olanı, bağrındaki sönmeyen yangını kendine ev bellemiş ruhlar anlıyordu bir tek. Her acının birbiriyle bağı vardı; belki de acının birleştirme gücü bundan olmalıydı.

Akif Yağız ve Yağmur'un hızlı atılan adımlarıma karışan ayak sesleri hastanenin koridorunda yankılanırken hemen ileride, üzerinde kocaman harflerle ameliyathane yazan kapının önünde bekleyen insanları gördüğümde içlerinde beni ilk fark eden kişi Asu olmuştu.

"Bir haber var mı?" Sorumla birlikte diğerleri de beni fark ederken olumsuzca başını sallayan Asu'dan çektiğim gözlerimi yaklaşık on kişilik kalabalığa çevirdim. İçlerinde göremediğim çehreyle tekrar Asu'ya baktım. "Neva teyze nerde?"

Genel itibariyle dümdüz sayılan çehresinde hüznün emaresini okuduğum Asu dudaklarını ıslattı. "Sakinleştirici verdiler, uyuyor."

Dudaklarımı ısırdım. Diyecek bir şeyim yoktu.

Ameliyathanenin önünde birbirine paralel olan koltukların neredeyse hepsi boştu çünkü yerinde oturarak beklenmiyordu böyle haberler. Üç tane koltuk doluydu yalnızca ve hatırladığım kadarıyla da onlar Teo'nun halalarıydı.

Lal ile Nilay, Asu ile konuşurken yanıma gelip iki kolumdan girerek başlarını omzuma koyduklarında hiç konuşmadan yanımda olduklarını anlattılar bana. Burada Teo'yu en çok anlayan kişi olarak beni paramparça eden o acıyı bildiklerinden, hiçbiri bir şey deme gereksiniminde bulunmadı.

Sustuk sadece. Birlikte.

Biraz zaman sonra, "Teo'ya kim haber vermiş?" diye sordum ayakta kalmaktan nedensizce yorulduğumu hissedip boş koltuklardan birine oturduğumda kızlar da oturmuşlardı. "Tufan." dedi Lal, çantasını omzundan çıkarıp kucağına koydu.

Daha sonrasında olayın nasıl ve nerede gerçekleştiğini yine bir şekilde öğrenmeyi başaran Lal'den dinleyerek biz de öğrenmiş, iki saat boyunca ameliyatta olmasına rağmen henüz yeni bir haber alamadığımız Serhat amcayı beklemeye devam ederken evde olacağımı söylediğim saati çoktan geçtiğimden dolayı telefon üstüne telefon ekleyen anneme durumu anlattıktan kısa bir süre sonra annemi ve Bora'yı da karşımda bulmuştum.

Bu süreçte Akif Yağız ise yanımdan bir saniye bile ayrılmamıştı.

"Ela, Teoman nerede annem? Geldi mi?" Koştura koştura olduğum yere doğru gelen annemle birbirimize sarılırken, annemin hemen arkasında gördüğüm Bora da Akif Yağız'la erkekçe selamlaştı. Onlardan ayırdığım gözlerim, koridorun bize biraz daha uzak kısmında oturup, annemle sarılışımı izleyen Yağmur'la kesiştiğinde bakışlarımı hızla ondan uzaklaştırdım.

Anlaşamıyorduk belki kendisiyle ama şu an burada benim arkadaşım için bekleyip işlerini aksatmasını istemezdim.

Anneme, "Gelmedi," deyip ayaküstü kısaca konuştuktan sonra hemen yanıbaşımdaki kocaman bedenine doğru yanaştım sevgilimin. "Sen Yağmur'u al, git. Boşuna beklemeyin bir daha. Biz muhtemelen geceyi burda geçiririz zaten."

Akif Yağız ona sunduğum teklifi hiç duymamış gibi yapmayı tercih etti, nitekim bakışlarından bunu anladım.

Annem, sakinleştiricinin etkisinden çıkan Neva teyzeyle konuşup onu rahatlatmak için yattığı odaya girdiğinde biz ameliyathanenin önündeki nöbetimize devam ederken birdenbire kulağımıza çalınan tempolu adım sesleriyle hepimizin bakışları aynı yere sabitlendi.

Prensesler De Ağlar |  DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin