(bizim hatunlar temsili 🧚🏻♀️🔥💅🏻💘🤌🏻)
Yaşam denilen şey hakkında eminim ki birçok filozof, felsefeci ve edebiyatçılar bana gelene kadar, bu iş sırf bana gelmesin diye belki de yüzlerce şey karalamıştır fakat dünya döndükçe ve içimizdeki duyguları kelimelere dökmek hissi de bizimle birlikte büyüdükçe hayatta karşılaştığı her terim hakkında yorum yapmak genişliğine eriştiğini sanıyordu bazen insan.
250K takipçili hesabında ciddili bir tweet atıyormuşcasına girişini de yaptığına göre sanırım artık konuya geçebilirsin! 🧚🏻♀️💅🏻🧚🏻♀️💅🏻🧚🏻♀️
Bana göre yaşam, geri vitesin bulunmadığı bir araçta seyahat etmek gibiydi.
Hep ileri, daima ileri bakmak zorunda olduğun ve yalnızca bir an geriye dönüp takılmanın bedelini bir daha ne ileriye ne de geriye bakmak için açacak gözlerinin olmamasıyla ödeyeceğin ağır yaptırımlı bir simülasyondu.
Geçmişe dönük yaşamanın, hayatın hiçbir alanında fayda sağladığını görmemiştim bugüne dek. Hem, zor bela kabuk bağlayan yaraların içindeki irini büyük bir zevkle patlatarak yarayı, iyileşmesi daha sancılı bir sürece sevk etmekten başka ne halta yarıyordu ki?
Neyse ki kendimi, bunun farkında olmadan yetiştirmekle cezalandırmamıştım.
Geçmişi geçmişte bırakamamayı, sürekli ondan söz etmeyi ve yaptığım hataları düşünüp hayıflanmaktan bugünümü ıskalamayı en büyük korkularım arasında ilk üçe sokardım. Tam da bu yüzden geçmişte yaşanılan olayları eşeleyip, o anlarda bana dayatılan ve beni üzen şeyleri düşünmemek üzere kendime annem, kardeşim ve mezarını en sevdiği çiçek olan lalelerle süslediğim merhum babam üzerine yemin etmiştim.
Sevgilimin gudubet anasının bize engel oluşu sebebiyle pek kıymetli aile efradıyla tanışıp evlilik yoluna girmemizin bu kadar geç olmasını hiç umursamıyordum bu yüzden. Kötü ve zorlu günleri öyle okunduğu kadar kolay olmasa da atlatmıştık.
Artık önümüzde daima birlikte ve kucak kucağa -canım kocam öyle demişti- olacağımız günler vardı ve ben o günleri iple çekiyordum.
"Aşkom şaka maka yarın nihayet tanışıyorsunuz he. Bundan sonrası da artık çorap söküğü gibi gelir zaten." diyen Lal, içindekini hepimizden önce bitirdiği büyük boy latte bardağının dış yüzeyinde gezen mavi ojeli tırnaklarını kucağına indirip bakışlarını yüzüme kaldırdı. Cafenin ışıklarının farklı açılardan vurmasıyla tonunu hâlâ çözemediğim gözlerinde adeta bir renk şöleni yaşanırken, buruk bir gülümseme belirdi Lal'in çocuksu çehresinde.
Bu hüznü de sevinci de ikiye bölüp, iki gözüne eşit derece paylaştıran bakışlarının ne anlama geldiğini biliyordum.
Sandalyemin gövdesine yaslanıp bacaklarımı da üst üste atarak yerimde dakikalardır rahat bir pozisyonda oturuyor olmama rağmen o an rahatsız hissettim kendimi; sırtımı yaslandığım yerden kopararak önümdeki masaya doğru eğildim ve tam karşımdaki Lal'in yeniden masaya çıkardığı ellerine uzandım. "Amacın ne senin aşkım ya? Bu gece içim çıkana kadar ağlayayım sonra da yarın ejderha gibi gözlerle mi çıkayım müstakbel kocamın ailesine? Hım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prensesler De Ağlar | DÜZENLENİYOR
ChickLit❗️Hikaye düzenlemededir❗️ Onun adı Ela Sever ama siz kısaca Prenses de diyebilirsiniz. Ya da son muhafazakâr bükücü. Seçim size kalmış. Y/N: Prensesler De Ağlar isminde yazılan ilk ve tek hikayedir. İsminin ve/ya içeriğinin (ç)alıntılanması durumund...