İlk yardım eğitimi almamışlığımın eksikliğini bir bütün olarak hissettiğim bir zamanın tam içindeydim.
Her şeyi bilen ben, gerçekten öğrenememiş miydim yani bunu?
Ayıptı. Harbiden ayıptı.
Bugünden sonra yapacağım ilk şey, şu garip alet ve edevatın ne işe yaradığını detaylıca öğrenmek olacaktı.
Yani inşallah.
Bir aksilik çıkmazsa.
Sevgilimin avucunun içi, Kızıldeniz misali ortadan ikiye yarılmışken ve kesikten ince ince sızmaya devam eden kan bileğinden süzülürken, banyodaki ilk yardım eşyalarının bulunduğu dolaptan aldığım ancak ne işe yaradığını bilmediğim malzemeleri bir bir önüme koydum.
Yine bütün yağmur bulutlarının gelip sığındığı gözlerimi, Akif Yağız'ın hemen önümdeki eline çevirdim.
Onun avucuna baktıkça benim avucumun sızlaması normal miydi?
"Sevgilim iyiyim ben, bir şeyim yok, ağlama." Beş dakikadır beni sakinleştirmek için sürekli iyi olduğunu ve canının acımadığını söyleyen Akif Yağız'a yeşillerimi sitemkârca diktim. "Bir susar mısın artık ya? Neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum şurda."
Hem yaralıydı hem de hiç susmadan konuşuyordu.
Sol avucunun içinde derin bir kesik, o kesiğin de hoş olmayan bir hikâyesi vardı. Semih'i öldürürcesine döverken, şerefsizin neresinden çıkardığını bilmediği çakıyla avucunu çizdiğini söylemişti.
Daha doğrusu o söylememişti, lafları ağzından kerpetenle çeke çeke ben öğrenmiş, sonra da duyduğum kelimeleri birleştirip mantıklı bir cümle kurduğumda ortaya bu gerçek çıkmıştı.
Tam bir katır inadı taşıyordu. Bir daha o pezevenkle alakalı hiçbir şey konuşmak yok dedi diye resmen doğru düzgün tek kelime ettirememiştim.
En basitinden hâlâ ona ne yaptığını bilmiyordum. Hoş, öldürmemiştir ama... Bir daha o pek yüce erkekliğini kullanamayacak kıvama getirdiğinden de emindim.
İnşallah yakın zamanda o iğrenç bedenini de toprağın altına girecek kıvama getirirlerdi.
Amin.
Kimse bana bir tecavüzcüye merhamet beslemem gerektiğini söylemesindi lütfen. Eğer söyleyecek olan varsa da kendisine, evvela özsaygısıyla derin bir sohbet etmesini tavsiye ederim.
Önümdeki sargı bezi, tentürdiyot ve ismini bilmediğim daha birkaç şeyi nasıl kullanacağımı Akif Yağız'a sora sora yarasını temizlediğimde, dolu gözlerimle baktığım yarasına hafif hafif üfleyerek sargı bezini sarma işlemini bitirdim.
En son avucunun içine masumiyet kokan bir buse kondurdum.
"Dikkat et," dedim canımı canına siper etmek ister gibi. "Yaramı saklayacağım diye canını acıtma bir daha."
Nitekim bana fark ettirmemek için kesiğe yarabandı dahi örtmemiş, açık bıraktığı için de mutfakta elinden kurtulmak amacıyla debelenip dururken avucuna denk gelen tırnağımla yarayı tekrar deşmiştim ben de.
Ancak o söyleyene kadar bembeyaz zeminde gördüğüm kanın avucuna ait olduğunu bile anlamamıştım.
Resmen aklım çıkmıştı. Donup kalmıştım.
Kırık beyaz renginin hakimiyet kurduğu geniş ve ferah salondaki üçlü koltukta dip dibe oturduğum çikolata gözlü yârimin telefonundan yükselen melodi, dakikalar öncesine dalıp giden zihnimi dürttüğünde hemen ortamızdaki telefonun ekranında gördüğüm isimle dudaklarımı birbirine sürttüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prensesler De Ağlar | DÜZENLENİYOR
Literatura Feminina❗️Hikaye düzenlemededir❗️ Onun adı Ela Sever ama siz kısaca Prenses de diyebilirsiniz. Ya da son muhafazakâr bükücü. Seçim size kalmış. Y/N: Prensesler De Ağlar isminde yazılan ilk ve tek hikayedir. İsminin ve/ya içeriğinin (ç)alıntılanması durumund...