𝟐.𝟑

655 251 16
                                    

Neye şaşıracağımı şaşırmıştım adeta.

Benim göğsü iman dolu yârim nasıl sarhoş olurdu?

Yakarım ulan bu dünyayı!

"Ela! Özür dilerim! Ben..." Gecenin bilmem kaçında sokağın ortasında bana serenat yapmasına tav olmaya hazırdım hazır olmasına da, millet bir uyansa benim rezil oluşum yok mu...

"Akif Yağız! N'olur sus!" İşaret parmağımı dudaklarımın üstüne koyup ona dördüncü kattan susmasını işaret ediyordum, hem de bağırmamaya çalışırken bir yandan.

Adam o kafayla kesin anlardı ne yaptığımı zaten!

"Beni affet yalvarırım! Yemin ederim böyle olsun istemezdim!" Kollarını açmış, yukarıya doğru kaldırdığı kafasını beni görebilmek için geriye atmışken daha fazla beklersem bir bokluk çıkacağından emin bir vaziyette, "Bekle!" diye fısıltıyla karışık bağırdım ona.

Lan salak duymuyor öyle duymuyor! Dördüncü kat burası salak!

Belki duyacak ya? Allah Allah!

Bana herhangi bir cevap vermesini beklemeden fırladım balkondan. Duş alır almaz üzerime geçirdiğim askılı-şort takımımın üstüne gardrobumdan elime gelen ilk hırkayı taktığımda annem uyanmasın diye içimden dualar sıralaya sıralaya hırkamın cebine anahtarı attım ve kapıyı ardımdan çektim.

Dört katı da ışık hızına yakın bir hızla devirip apartmanın kapısını açtığımda direkt burnumun dibinde biten adama şöyle bir baktım. "Ya sen kafayı mı yedin? Serseri olup çıktın başıma he!"

Serseri lafını duyuşuyla dudakları bu sıfata layık bir gülüşle kıvrıldı. "Senin serserin olmak bana anca gurur verir!"

Bak bak bak laflara bak.

Konuşurken hafif duraksamalarını ve nefesini kontrol etmekte zorlandığını fark etmeseydim eğer sarhoş olduğunu anlamazdım çünkü çok güzel cümle kurmuştu şerefsiz!

Oğlum bak zaten kendimi zor tutuyorum mermer tenine yapışmamak için, bir de laflarınla sınama beni.

Aramızdaki yakınlığa takılacak kadar kafası yerinde olmayan Akif Yağız bilhassa adımları kendisi atıp mesafeyi daha da kısaltırken nefesimi tuttum. "Çok güzel kokuyorsun."

Yutkundum. İçimi ateşler basıyordu.

"Ben çok özledim seni," dedi sonra bir anda, omzunu silkti bir de çocuk gibi. Koskoca adam gitmiş, yerine şımarık bir velet gelmişti sanki. Yakışıklı mı yakışıklı, seksi mi seksi bir velet. "Aşırı özledim hemde."

Konuşurken ağzında yuvarladığın harflere kurban olduğum yârim, beni çok zorluyorsun be...

"Çık sen bakayım yukarı," dedim, önünde dikildiğim kapıdan Akif Yağız'ın geçebileceği kadar yer açarken. Bu lafına karşılık geri gönderecek değildim hani adamı. Daha bir saat önce birlikte olduğum adam sanki beni yıllardır görmemiş gibi özledim diyordu.

Hangi hatun bu tavıra karşı duvar gibi durabilirdi ki?

Dört katı kafası bulanık bir adamla çıkmam imkânsız olduğu için mecburen asansörü kullanmak zorunda kalmıştık. Bu benim için biraz zorlayıcı olsa da gözlerimi sımsıkı kapatıp kendime, sevdiğim adamın yanımda oluşunu ona yapıştırdığım bedenimle kanıtlayarak alt ettim korkumu.

En azından bu seferlik.

Asansörden indiğimizde hırkamın cebindeki anahtarı tek elimle yakalayıp kilide yerleştirdim fakat bir kolum tamamen Akif Yağız'ı tutuyor olduğundan kapıyı açmak pek de kolay olmadı. Birkaç denemeden sonra sessizce açtığım kapıdan içeriye soktuğum Akif Yağız'ın ağzına elimi örttüm.

Prensesler De Ağlar |  DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin