Bölüm 1

1.5K 56 33
                                    

Sonunda çocukluğumdan beri hayal ettiğim mesleği elime alabilmiştim. Artık sadece kendim için yaşamayacaktım, binlerce insanın hayatı için yaşayacaktım. Gökyüzünün maviliğinde dalgalanan o Albayrak gökten inmesin diye yaşayacaktım.

Başarmıştım, artık bir askerdim.
Küçüklüğümden bu yana tek hayalim olan o üniformayı giyip, vatanım ve bayrağım uğruna savaşacaktım. O güzel bayrak altında onurlu ve gururlu bir şekilde vatan için kan dökmek... ne güzel bir şeref, ne güzel bir duygu. Vatanıma göz dikenlerin kökünü kazımak peki... nefret, duygu ve sağlamlık. Tam olarak hazırım.



Şehit olmak için gittiğim yollarda şehit olmamı sağla Yarabbim...



(Time geldiğinde sohbet ederken anısını anlattığı yer)

27/07/2013

Kendimi bildim bileli silahları, üniformaları ve askerleri çok severdim. Aynı zamanda da imrenir ve üniforma giymek isterdim.

Bir gün arkadaşımla gezerken önümüzden üniformalı bir asker geçti. O gün ilk defa bir üniformayı yakından ve canlı bir şekilde gördüm. Giden o askere hayran bir şekilde baktığımı hatırlıyorum. Hayrandım ona. Olduğum yerde öylece durdum. Heykel gibi dondum ve sadece giden o askere aşık gibi baktım. Arkadaşım bana sesleniyordu ama nafileydi. Sadece hayal kuruyordum. Kendimi o üniformanın içinde, omuzlarım dik, çehrem yukarıda yürürken düşündükçe hayallerimin en uç noktasını yaşıyordum.



Asker arada dönüp bakıyordu. Ben ise onun bakışlarına aldırış etmeden bakmaya devam ediyordum. Asker en son dayanamamış olacak ki durdu. Dönüp bana baktı. Saniyeler geçti. Asker bana ben askere bakıyordum. Bir anda bana doğru gelmeye başladı. Heyecandan ellerimin titrediğini unutamıyorum. Kalbim yerimden çıkarcasına hızlı atıyordu. Sanki o an düşüp bayılacakmışım gibi hissettim. Tam önüme geldi ve durdu. Belki de hayatım boyunca yaşadığım en heyecanlı gündü.



Gözleri tam gözlerime bakıyordu. Üzerinde dünyanın en güzel kıyafeti vardı. Siyah saçları ne çok uzun ne de çok kısaydı. Muhtemelen her gün tıraş olduğu için cildi kötü durumdaydı. Kahverengi gözleri çok güzeldi. Boyu en az 1.85 civarındaydı. Benim kısacık boyum, ona bakarken kafamı fazlasıyla yukarı kaldırmama sebep oluyordu. İnce dudakları, kocaman yanakları ve çenesinde gamzesi vardı. Ben onu incelerken gülümsüyordu.

İkimizin arasında derin bir sessizlik vardı. En son derin bir nefes aldı ve "adın ne senin?" dedi. Sesi o kadar güzeldi ki anlatamam. Farkında olmadan üniformaya dalmıştım. Cevap vermemi bekledi. Cevap gelmeyince tekrarları. "hey sana diyorum". Şaşkın bir şekilde kekeleyerek "A-Asena" diyebildim. "Asena" diye tekrarladı beni. Şaşkınlığım en başta sesimden anlaşılıyordu. Yetmiyormuş gibi sesim de şaşkınlığımı desteklemişti.



Asker biraz ciddi biraz şakacı bir sesle 'Neden bana beni yiyecek gibi bakıyorsun. Sadece önünden geçtim' dedi. Utanarak başımı eğdim. Haklıydı. Onu bakışlarımla yemiştim.

"Şşey, yani ben. Aslında."
En son kendimi toparladım ve konuşmaya başladım. "Ben aslında üniformanıza bakıyordum. Çok güzel. Size de çok yakışmış".

Asker şaşırmış gibi baktı. "Demek üniformamı çok beğendin" dedi. Hızlı bir cevap verdim. "Evet, bu neden sizi şaşırttı ki".
"Yaşın kaç senin ki bir asker üniformasına bu kadar hayranlıkla bakıyorsun". Söylediği şey beni çok kızdırmıştı. Bu konunun yaşla ne alakası olabilirdi ki. Kendimden emin ve sert bir sesle "9 yaşındayım. Ve askerleri de üniformaları da çok seviyorum. Ben de büyüdüğümde asker olacağım." dedim.



Asker bu cümleme içten bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Şimdi soru sırası bende o halde. Adını ve yaşını merak ediyorum. Asker olmak nasıl bir his merak ediyorum. Senin nerde ve hangi rütbeyle çalıştığını merak ediyorum. Birde sormadan edemeyeceğim boyun kaç senin ya kendimi uzun bir kuleye bakıyor gibi hissediyorum". Asker bu kadar hızlı soru sormama şaşırmıştı. Ama son sorum onu güldürmüştü.

DOLUNAY ZİRVESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin