1605-Güz Dönemi Fransa Krallığı/Paris
Paris, Avrupa'nın en güzel şehirlerinden biriydi. Mimarisi, sanatı ve kültürüyle herkesi büyülerdi. Birbirinden güzel şatolar ve saraylar vardı. Bunlardan biri Versay Sarayı'ydı. Bende bu sarayda Fransa Kraliçesi'nin nedimesiydim. Kraliçe'ye hizmet eden bir köleydim. Kıyafetlerini ona getiriyor ve seçmesini sağlıyordum, odasından ben sorumluydum, odasını temizliyor ve dizaynında fikir sağlıyordum. Yemeğini mutfaktan getiriyor ve Kraliçe'ye sunuyordum. Kraliçe'nin hazinesinden ve ticari defterdarlığından da ben sorumluydum. Öyle bir yetiştirmişti ki beni Kraliçe, muazzam bir eğitimle bir hanımefendi gibi olmuştum. Kraliçe, çok asaletli, güzel ve kudretliydi. Kral'ı güzelliğiyle kendine hayran bırakmıştı ve onu kadınlığıyla yönetiyordu. Bazen Kralları eşleri yönetir. Devleti görünmeden yöneten kadınlardır. Ne mutlu ki böyle güçlü bir kadın olmak kabiliyet ister. Silik karakterli bir Kraliçe olacağıma hiç olmayayım daha iyi. Kraliçe'nin odasında hazine gelir giderlerini hesaplarken birden bire Kraliçe geldi ve bana 'Hazırlan Clara, gidiyorsun.' dedi. 'Nereye' diyemezdim. Koskoca Kraliçe istemiş sorgu sual olmazdı. Fakat bana hemen anlattı. 'Osmanlı Sarayına hediye ediyoruz seni. Diplomatik ilişkileri güçlendirmek için senin gibi iyi eğitim almış, güzel bir kızı Padişah'a hediye olarak yolluyoruz.' dedi. 'Ben sizin yanınızda memnunum Kraliçem. Sizi nasıl bırakır da giderim.' dedim. Oda bana 'Gideceksin Clara! Konu kapandı. Topla eşyalarını, dışarda arabacı seni bekliyor. Marsilya'ya oradan da gemiyle İstanbul'a gideceksin. Saygında kusur etme. Hanımefendi gibi davran. Sana güveniyorum.' dedi. Bende başımı sallayarak 'Peki Kraliçem' dedim. Odama gidip eşyalarımı topladım. Saray görevlileri de bana yardım ediyordu. Versay Saray'ından çıkarken tekrar saraya bir baktım ve ne kadar özleyeceğimi düşündüm. Atlı bir arabaya biniyordum. Atlar bembeyazdı ve heybetliydi. Araba ise Kraliçe'nin nedimesi olduğumdan dolayı biraz görkemliydi. Atlı arabaya bindim ve yola çıktık. Marsilya'ya giderken atlı arabadan hep dışarıyı izledim. Fransa'nın yemyeşil bir tabiatı vardı. O kadar çok yağmur yağıyordu ki bitkiler hep yeşil kalıyordu. Birbirinden güzel çiftlikler ve köyleri izleye izleye gidiyordum. Bazen mola verip nehirden su içiyorduk. Günler sonra Marsilya'ya varmıştık. Burası adeta Fransa'nın hem ticari hem de köle pazarı olarak bulunan devasa bir liman kentiydi. Şehirde İtalyan mimarisi görmek mümkündü. Liman'a varmıştık. Gemiler devasa büyüklükteydi. Çoğu ticari ve köleleri taşıyan gemilerdi. En sonunda kraliyet gemisi olan görkemli bir gemiye bindik. Fransız diplomatların ve elçilerin kullandığı gemiydi bu. İçeriye girdim ve yerleştim. Birbirinden güzel altın sandıklar ve çeşitli mücevherlerle ve hediyelerle dolu sandıklar göz kamaştırıyordu. Hepsi Padişah'a gidecekti. Fransız elçisi yanıma geldi ve bana 'Demek o güzel nedime sensin he.' dedi. Bana iyi davranılmasını güverte görevlilerine söyledi. Yemek verdi ve yolculuğum boyunca konforumu sağladı. Akdeniz'e açılmıştık. Deniz çok güzel kokuyordu. Adeta içimi ferahlattı. Martılar uçuşuyor, balıklar berrak suda yüzüyordu. Denizi izlerken yanımızdan hep köle gemileri geçiyordu. Marsilya cidden çok tehlikeliydi. Neyse ki oradan çoktan ayrılmıştık.
1605 Güz Dönemi Osmanlı İmparatorluğu/İstanbul
Aylar geçti ve en sonunda İstanbul'a varmak üzereydik. Boğaz öyle harikaydı ki iki kıta birbirine komşuydu. İstanbul'a varmıştık ve gemiden indik. Elçi ve kraliyet gemisi olduğu için bizi Topkapı Sarayı'nın ağaları karşıladı. Topkapı Sarayı dünyanın en büyük sarayıydı. Ağalar beni ve hediyeleri elçimizle birlikte saraya götürdü. Hediyeler Divan-ı Hümayün adlı yerde Padişah'a sunulmuştu. Elçi, istediği diplomatik görüşmeyi elde etmişti. Divan-ı Hümayün, Osmanlı'da devlet işlerinin görüşüldüğü ve bir çok paşanın Padişah ile görüştüğü bir meclisti. Beni de Babüssaade Ağaları aldı ve Kızlar Ağası denilen Darüssaade Ağasına teslim etti. Darüssaade Ağası, Padişah, Valide Sultan, Vezir-i Azam ve Şeyhülislamdan sonra ki en kudretli ve yetkili kişiydi. Sarayın Harem-i Hümayün adlı bölümünden sorumluydu. İşte o kapıya gelmiştik. Harem Kapısı çok görkemliydi. Mermerler harika görünüyordu. Kızlar Ağası ile birlikte kapıdan içeriye doğru girdim. Bakalım şimdi neler olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harem
Ficción históricaHarem 1 Bir Fransız köle olan Clara'nın Fransa Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu diplomatik ilişkilerini geliştirmek için Topkapı Sarayı'na hediye edilmesi ve kaderinin tamamen değişmesi söz konusudur. Entrikalarla dolu Saray'da türlü türlü oyunlar...