Çinli Prenses'in Odası-Harem
Çinli Prenses Wei, odasını adeta Çin usulü süslemiş ve mobilyalarını Asya kültürüne göre seçmişti. Yerde ki kilimden pencerelerde ki ipek perdelere kadar her şeyi sanki Çin'den getirmişti. Üzerinde ejderha desenli, kırmızı bir ipek kumaştan elbise vardı. Yanında da işlerini gördüğü nedimesi veya hizmetkarı Cho vardı. Cho, Çinli Prenses'in ayaklarını yıkıyor ve masaj yapıyordu. Çinli Prenses Wei, adeta Kraliçe'ler gibi dairesinde yaşıyordu. Kapıyı elimle tıklayarak içeriye takdimle girdim. 'Destur! Gülnuş Sultan Hazretleri!' dedi ağa. İçeriye girdiğimde bir de ne göreyim. Wei, oldukça rahat bir şekilde Cho tarafından ayak masajına devam ediyordu. Bozulmuştum. 'Prenses Wei, ayağa kalkmanız gerekmez mi?' dedim. 'Neden? Niçin?' dedi. 'Ben Hünkar'ımızın esas kadınıyım. Bir şehzade ve bir sultan verdim ona. Saygı önemliidir bu haremde.' dedim. 'Sen bir kölesin, bense bir Prenses. Sen kimsin ki ayağa kalkayım hatun!' diyerek kıkır kıkır gülmeye başladı. Yanında ki Cho'da güldü. Cho'ya yaklaşıp 'Haddini bil hizmetkar, sen kimsin de bana gülersin!' diyerek ona elimin tersiyle sağlam bir tokat atmıştım. Cho yere düşüp ağlıyordu. Çinli Prenses Wei, ayağa kalktı ve yüzüme baktı. 'Bunu yapmaya hakkın yok. Bu ne cürret hatun!' dedi. Bende ona: 'Ben bir Sultan'ım, Şehzade anasıyım. Bana Sultan diyeceksin! Bu bir ve ikincisi, bir hizmetkar asla Sultan ile alay edemez. Saygısızlık ederse olduğu gibi, cezasını da çeker' Sana gelecek olursak, Prenses diye saydım, sohbet etmeye geldim. Ama bakıyorum ki pek kibirliymişsin' dedim. Çinli Prenses Wei, öyle bir davranış değişti ki yılan gibi kıvırmaya başladı. 'Buyrun o halde Gülnuş Sultan, sohbet edelim' dedi. Kim bilir aklında ne tilkiler ve ne sinsilikler dönüyordu. Fakat zamanında Valideler'den çektiğim için az çok oyunlarının farkındaydım. Yerde ki minderlere oturmuştuk. Bana Çin Çayı ikram etti. Bende kabul ettim ve içmeye başladım. Oda benimle birlikte Çin Çayı'nı içti. Çayı içerek bana bir hediye verdi. 'Bu ejderha motifli kolyeyi sana veriyorum. Ejderha, Çin'de gücü temsil eder, Sarı olmasını sebebi ise Çin'liler sarı tenlidir ve soyun bir Ejderha'dan geldiğine inanırlar.' dedi ve gülümsedi sinsice. Bende kolyeyi aldım ve boynuma taktım. 'Teşekkür ederim Wei.'dedim. 'Prenses Wei diyeceksin Gülnuş Sultan!!!' dedi ve kahkaha atmaya başladı. O esnada karnım ağırıyordu. Sanki bağırsaklarım rahatsızlanmış gibiydi. Çinli yılan bana zehir içirtmişti adeta. 'Ahh!' diyerek elimi karnımda tutarak odasının dışına attım kendimi. 'Umarım benim kim olduğumu anlamışsındır Fransız Köle!!!' diye bağırdı arkamdan. Kolyesini çıkarıp şömineye attım ve daireme lazımlığa gittim. Saatlerce çıkamayacaktım dairemden. Çin Yılanı bunun bedelini elbette ödeyecekti.
Has Bahçe-Topkapı Sarayı
Konsort Kraliçe: 'Hünkar'ım ne iyi oldu da bana eşlik ettiniz. Has bahçe çok iyi geldi' dedi. Hünkar ise: 'Epeydir saray işlerinden uzak kalmamıştım. Bahçeye çıkmamız benim içinde iyi oldu.' dedi. 'İngiltere'yi bir görseniz, her yerde yemyeşil çimenler ve çayırlar vardır. Çünkü her daim yağmur yağar ve doğayı bu şekilde yeşertir.' dedi gülümseyerek Sürtük Kraliçe Maria! Hünkar'da gülümsedi. Bizim ülkemizde en az sizin ki kadar yeşildir Sayın Kraliçe' dedi Hünkar. 'Sayınlı sizli bizli konuşmasak mı acaba Hünkar'ım' dedi cilveli bir şekilde Kraliçe. 'Ayrıca Gülnuş Sultan çok şanslı, sizin gibi bir erkeğin kadını, ona özeniyorum' dedi tekrar Kraliçe Maria. Hünkar ise: 'Gülnuş benim kıymetlimdir. O başka yana dünya başka yana' dedi Hünkar. İngiltere Konsort Kraliçesi Maria bozuldu ve suratını astı. Fakat onun amacı şehzade vermek değildi. İngiltere Krallığı için ülkesinin çıkarları doğrultusunda Hünkar'ı cazibesiyle etkileyip kapitülasyonlar almaktı. Ayrıca Osmanlı tarafından Fransa'ya verilen kapitülasyonları engellemekti. Ayrıca ben Fransız olduğum için Kraliçe benden de pek haz etmiyordu. Zira Hünkar'ı sırf beni çıldırtmak için kullanıyordu. Hünkar'da diplomatik konulardan ötürü onun yanındaydı. Genç ve toy Padişah, kadının ona asıldığının farkında bile değildi fakat etkilenmişti.
Kuşhane Mutfağı-Harem
Kuşhane Mutfağı'nda birbirinden çeşitli yemekler kazanlarda fokur fokur pişiyordu. Valideler acıkmıştı ve Şeker Ağa'ya yemek yapması için emir vermişlerdi. Kötü pişirirse kellesini alacaktı onun Valideler. Birbirinden çeşitli ana yemekler: İmam bayıldı, Mıhlama, Mahmudiye, Beyrani, Su böreği, Düğün çorbası, Çeşm-i Nigar Çorbası, Bademli çorba, İlikli Padişah tenceresi ve tatlı olarak ta Kazan dibi, Revani, Sütlaç, Şekerpare, Kadayıf, Badem ezmesi ve Vezir parmağı vardı. İçecek olarak ise: Ayran, Gül suyu şerbeti, Su ve Meyve suları vardı. Darüssaade Ağası (Kızlar Ağası): 'Ooo bu koku da ne? Ver bakalım bir tabak revani Şeker Ağa!' dedi. 'Aman ağam olmaz, yetiştirmem lazım. Validelerimiz bekler' dedi. Kızlar Ağası, Şeker Ağa'ya dik dik bakarak 'Ben ki Vezir-i Azam ve Şeyhülislam'dan sonra ki en kudretli kişiyim. Kovarım seni saraydan, ver hemen!!!' dedi. Şeker Ağa, bir tabak revaniyi Darüssaade Ağasına verdi. Darüssaade Ağası öyle bir tatlı yiyordu ki sanki aç bırakılmış ve fakir kalmış gibi bir hali vardı. Oysa ki Sultanların emirlerini yerine her getirdiğinde kese kese altın alıyordu ve bu altınlarla devasa bir servet yapmıştı. Zira Kızlar Ağaları'nın böyle bir özelliği vardı. Şeker Ağa ise yemekleri geniş bir tepsiye koyup en iyi şekilde bir cariyeye vermişti götürmesi için Validelere. Fakat bir şey unutmuştu. Oda Çeşnici Başı'na tattırmaktı. Zira her yemeği Çeşnigirler tadar ve Hünkar'a, Validelere ve Sultanlara yemek öyle götürülürdü. Güvenlik için bu önemliydi. Zira biri onları zehirleyebilirdi.
Selma Valide Sultan'ın Dairesi-Harem
Büyük Valide Gülbahar Sultan ve Selma Valide Sultan gelen yemekleri görünce içleri geçmiş bir şekilde çok beğenmişlerdi. 'Mmm nefis kokuyor. Şeker ağa döktürmüş' dedi Selma Valide Sultan ve ana yemeklerden bir lokma tatmak istedi. 'Dur!!!' dedi Büyük Valide Gülbahar Sultan bastonunu yere vurup. Öyle kurttu ki Büyük Valide, 70 yaşın'ın 55 yılını Harem'e vermişti. Tehlike'nin nereden geleceğini iyi biliyordu. 'Darüssaade Ağası tatsın ilk önce' dedi Validelerin Validesi Büyük Valide Gülbahar Sultan. 'Emredersiniz Büyük Validem' diyerek bir lokma tattı Mısırlı Hadım Kızlar Ağası. Ardından nefesi kesilmişti, terlemiş ve yerde acı çekerek can vermişti Darüssaade Ağası. 'Aman Allah'ım, kim bizi zehirlemeye çalışır' dedi korkarak Selma Valide Sultan. 'Tabii ki de Gülnuş Sultan' dedi Kudretli Büyük Valide Gülbahar Sultan. Benden hesap mı soracaklardı acaba? Suçu üzerime mi atacaklardı. Fakat ellerinde kanıt yoktu. Ayrıca Hünkar'a ne dersem ona inanırdı. İyice tesirim altındaydı Genç Padişah. Fakat işin içinde Konsort Kraliçe varsa iş değişirdi. Fakat bu zehirlerden iyi anlayan başka biri daha vardı haremde. O da Çin Yılanı Prenses Wei'idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harem
Historical FictionHarem 1 Bir Fransız köle olan Clara'nın Fransa Krallığı ve Osmanlı İmparatorluğu diplomatik ilişkilerini geliştirmek için Topkapı Sarayı'na hediye edilmesi ve kaderinin tamamen değişmesi söz konusudur. Entrikalarla dolu Saray'da türlü türlü oyunlar...