"Ömer..."
Uykusuzluktan ateş gibi yanan gözlerimi özlediğim sesi duymanın verdiği heyecanla araladım, görüş açıma ilk başta sarı saçlar, daha sonra da çipil gözler girdi.
Gözleri, gözlerimdeydi.
Masum ve aşk dolu bakışları, gülümseyerek bakıyordu.
"Erdal?" diye mırıldanmaya çalıştım ama sesim çıkmadı, konuşamadım. Baskı hissiyle elimi boğazıma attığım anda, sıcak ellerle buluştu tenim. Sıcak olduğunu biliyordum ama hissetmiyordum, sadece yakıyordu.
Erdal'ın elleriydi.
Gülümseyen suratı aynı saniye ciddi bir hal aldı, gözlerinde kin ve öfke vardı. Boğazımı öyle sıkıyordu ki gözlerim iri iri olmuş, yaşarmaya başlamıştı. Nefes alamıyordum.
"Nefes alamıyorum Ömer." dedi büyük hırsla, elleri daha sıklaştı. Öfkeli gözleri derinleşti. "Yardım et."
Elini tutup kendimi kurtarmaya çalıştım ama izin vermedi.
"Nolur," dedi öfkeyle. "Yardım et."
Yardım et diye sayıklamaya başladı ama beni öldürmek istiyordu. Nefesim kesildikçe gözlerim kapandı.
Yeniden gözlerimi açtığımda, suyun içinde saniyelerce durmuşumda oksijenle ilk defa buluşmuşum gibi derin, sesli nefes alarak iri açılmış gözlerimle atik bir hareketle oturur pozisyona geldim ve elimi yatağın üzerine koydum.
Derin derin nefesler alırken etrafıma bakındım. Kaldığım evin yatak odasındaydım, ışık yarım saat önce bıraktığım gibi açıktı. Yalnızdım.
Yine her zamanki gibi uykuya daldığım anda onu görmüştüm rüyamda. Uykum zehir olmuştu yine.
Kendime geldiğim ilk an rüyamdaki ilk halini hatırlamaya çalıştım, uzun süredir onun bu halini göremiyordum ve artık unutmak üzereydim. Sanki ölen bir bedene aitti bu görüntü, sadece rüyalarımda görebiliyordum artık.
Son halini ise, daha bu sabah mezarımın başında ruhsuzca oturan sigara içerken görmüştüm.
Her sabah hiç bıkmadan, dakikasını bile geciktirmeden mezarımın başına gidiyordu. Şehitlik kısmında görev yapan insanların hepsi onu tanıyor, ikimizin kardeş olduğunu düşünüyorlardı. Erdal ise hiçbiriyle konuşmuyordu.
Yatakta bir süre durup uyuyamayacağımı anladığımda ayağa kalkıp pantolon ve gömleğimi giydim. Arabanın anahtarını alıp bana özel tahsis edilmiş binadan çıktım, gideceğim durak belliydi. Erdal'ın yanı.
Arabaya binip sabahtan kalan yarım şişe suyu kafaya diktim, bir sigara içip yarım saat gideceğim yola koyuldum. Akşam saatleri olduğu için yollar sabaha göre boştu, terim biraz soğusun diye camı açtım. Uykusuzluktan yanan gözlerim sulanmıştı.
Ömrüm boyunca bir daha rahat yatamayacağımı biliyordum. Bunu kabullenerek bu yola girmiştim.
Yol boyunca iki sigara içip, Erdal'ın evine vardığımda mesafe bırakarak arabayı durdurdum. Evinin ışığı yanmıyordu, belki uyuyordu diye düşündüğüm sırada sağ köşeden çıkan uzun boylu adamı gördüğümde endişeyle oturduğum koltukta biraz aşağı kaydım.
Nefesim hızlanmıştı, sanki nefes alırsam beni görecekmiş gibi nefesimi tuttum.
Bir yıldır ilk defa bu kadar yakındık.
Eli cebinde, kaşları çatık bir halde yürüyordu. Bu sefer düşüncelere dalmamıştı, omzunun üstünden arkasına baktı. Adımlarını durdurdu, sanki birini bekliyordu. Geldiği an üzerine atlayacaktı.
Kaşlarım çatıldı, tam önümde duruyordu. Saniyelerce öyle kaldı, daha sonra yavaş yavaş önüne döndü. Yeniden evine doğru ilerledi, o sırada karanlık sokakta siyah bir siluet gördüm.
"Sen kimsin amına koyayım?" diye öfkeyle mırıldandım.
Erdal arkasındaki adamın farkında olmadan apartmanın önüne geldi, dış kapıyı açmadan önce arkasına bakacağı vakit siyah siluet o bakmadan önce kenara çekildi. Erdal içeri girene kadar öfkeyle bakındı ve ardından kapıyı kapatıp içeri girdi.
O içeri girdiği an hızla arabanın kapısını açıp yan koltukta duran silahımı alıp dışarı fırladım. Karanlık sokağa koşar adımlarla, sinirle yürüdüm.
Kimse yoktu.
Sokağın sonunda ise bir karartı gördüğümde küfür mırıldandıp peşine düştüm ama çoktan kaybolmuştu ortalıktan.
"Kimsin lan sen?" dedim sokağın ortasında silahı sıkı sıkı tutmuşken. Kendi kendime.
Erdal'ı takip eden bu orospu çocuğu kimdi?