31- MİRAÇ'IN TEKLİFİ

15.4K 1.6K 1.2K
                                    

"Ee şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?"

Sivaslı gergin bir sesle konuştuğunda sıkıntılı nefes aldım, keşke şu an telefonun ucunda değil de yanımda olsaydı. Uzaktan uzağa dert anlatmak daha yorucuydu, yanımda olsa hiçbir şey demesem bile gözlerimden anlardı.

"Bilmiyorum, bugüne kadar ne yaptıysam onu yapacağım muhtemelen." dedim sakince, elimdeki küçük parça odunla önümdeki taşın kenarındaki yabani otu yerinden söküyordum.

Mekandan fırladıktan sonra taksiye binip, onların peşimden gelmesine izin vermeden deniz kenarına yakın bir köşede durmuş, taşa oturmuş direkt Sivaslıyı aramıştım. Biriyle konuşmadan rahat edemeyecektim çünkü.

"O zaman sen kendin kaşınıyorsun sarı." dedi sinirle. "Adam hâlâ senin hayatını sikip atıyor ama sen bir bok yapmıyorsun."

Akif'e olan sinirini onun arkadaşından çıkarıyordu.

"Ne yapayım Sivaslı? Terk mi edeyim? Yapmadım mı bunu?" dediğimde sesini çıkarmadı. "Yine geldi, iyi kötü beraber olduk. Ayrılmalı mıyım? Kaç kere ayrıldım, yine dönüp dolaşıp onun yanına gidiyorum. Ulan öldüğü halde yine kurtulamadım, kurtulmak istemedim. Her gün siktiğimin içkisini içiyordum ki yüzünü göreyim. Dirildi geldi, yaşadığım onca şeye rağmen kalbimden sevgisi azalmadı."

Sivaslı birkaç saniye sustu, o da biliyordu bizim ilişkimizi.

"Sevgisi azalmadı diyor hâlâ, normal ilişkisi var sanki..." diye hamurdandı, ona göre ilişkimiz sevgi aşk boyutunu aşmıştı.

"Burnunun ucuyla konuşma." dedim huysuzca.

"Erzincanlı yok karşında kardeşim." dediğinde güldüm, Erzincanlı harbiden sinirlenince konuşmak istemeyince burnunun ucuyla konuşur, benden bir küfür yer kavga ederek telefonu kapatırdı.

"O da gelecekti bu hafta ama Ömer'in ailesinin ortamına sokmak istemedim."

"Ben geleceğim yakında,  benimle beraber gelsin." düğün basmaya gelecekti, çoktan gerçekleşen ama onun haberinin olmadığı düğünü.

"Halay ekibi olarak mı?" dedim sırıtarak.

"Sarı." dedi sinirle.

"Tamam tamam." dedim kızmasın diye, kötü bir durumdu evet ama ahu yengem yüzünden sürekli laf sokasım geliyordu.

"İmdat!" arkamdan gelen ani sesle irkildim, gözlerim irileşirken telefonu kulağımdan indirmeden kafamı çevirdim arkaya. "Katil var!"

Miraç.

Alayla beş adım gerimde güya etrafa seslenip, yardım istermiş gibi yapıyordu. Yüzünde şerefsiz bir sırıtış vardı. Bakışlarımız birleştiği anda birkaç saniye durdu.

"Güzelliğiyle beni öldürecek."

Afallayarak ona bakarken, bu halime sırıtarak birkaç adımda yanıma geldi. Telefonun ucundaki Sivaslı adımı seslendiğinde kaşlarım çatıldı.

"Sarı? O kim? Ne oluyor?" diye endişeyle soruları sıraladı.

"Sıkıntı yok Sivaslı ben seni arayacağım." dedim ve onun bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattım. O sırada Miraç yanıma oturmuştu, aramızda çok az mesafe bırakmıştı.

"Sivaslı kimmiş?" dedi kafasını bana çevirip göz kırparak.

"Sana ne?" dedim çatık kaşlarımla.

"Ayıp." dedi çocuk azarlar gibi yalandan.

"Beni nereden buldun?" diye sordum ona aldırmadan. Ardımdan etrafıma bakındım göz ucuyla, yakınlarda kimse yoktu.

"Kokunu takip ettim."

"K9 köpeği misin?" diye sorduğumda kahkaha attı. Harbiden komik bulmuş olacaktı ki baya güldü.

"Çok tatlısın harbiden."

Sevgilim olduğu halde bu şekilde konuşması sinirlerimi bozarken sinirle ayağa kalktım. Kafasını kaldırıp bana baktı güleç bir suratla.

"Sinirlendirdim mi seni?" dediğinde birkaç adım ondan uzaklaştım ve anlamsızca suratına baktım.

"Sevgilim olduğu halde bana bu şekilde konuşan birine sinirlenmekten başka ne tepki verebilirim?"

Yüzüme baktı, baktı, baktı ve ardından sıkıntılı bir nefes alıp ayağa kalktı benim gibi. Tam karşımda durup elini cebine koydu. Üzerinde siyah bir kazak, ceket ve altında mavi kot pantolon vardı. Bugün tatil günü olmalıydı.

"Sen Ömer'i sevgili diye mi nitelendiriyorsun? Oysa benim gözümde ikinizin ilişkisi, katil ve kurbanı andırıyor..." yüzünde bir gülümseme vardı ama ilk defa bu kadar ciddiydi. "Av ve avcı... bunun gibi şeyler ama sevgililik..." dedi ve ardından dilini damağına vurup cıkladı. "çok masum kalıyor."

Bu dediğine kaşlarımı çatmadan duramadım.

"Neyden bahsediyorsun?"

Gözlerimin içine bakarken gülümsemesi soldu, bir yayvan adım attı bana doğru.

"Harcanıyorsun diyorum, kafası karışık bir av olduğundan bahsediyorum." bir adım daha attı, aramızda çok az mesafe kalmıştı.

"Bak, ben erkeklerden falan hoşlanmam. Sana da sırf Ömer'in inadına yavşayıp ediyordum, ha şimdi de senden hoşlanmıyorum ama tanıdıkça kalbindeki masumluğu, güzelliği gördüm. Farklı geldin bana, çok farklı." ilk defa bu kadar ciddi konuştuğunu görüyordum. "İnsan senin yanında huzur buluyor."

Bana yakın olmak istiyormuş gibi bir adım daha atmak istedi ama kendini zor tuttu.

"Benim hislerim önemsiz, geçici bir heves biliyorum. İki gün görmesem unuturum, pek sikimde değil. Ama kalbindeki güzelliği gördükçe senin için üzülmeye başladım. Senin yüzünü güldürmek için yapmadığım şaklabanlık kalmadı." dedi ve ardından elini hava kaldırdı, iki parmağını kaldırdı.

"Sadece iki kere güldün bana." dedi dudakları hafifçe kıvrılırken.

"Bana gülmen önemli de değil ama normalde de yüzün gülmüyor."  dedi ve elini cebinden çıkardı. Sanki intihar etmek isteyen biriyle sakince konuşmaya ve onu ikna etmeye çalışıyordu. "Benim sana olan bu boş hevesimi, yaşamalarımı siktir et. Ha etmezsen deneriz sorun değil, homofobik biri değilim zaten. Ama dersen sana dostluk, yaşımız arasında çok fark olmasa da abilik yapabilirim. Komik geliyor olabilir sana ama gerçekten bunu yapabilirim."

Yaklaştı, elini koluma koydu.

"Erdal, kendine yazık etme ulan. Mutsuz bir ilişkinin, ruh hastası bir adamın peşinden giderek hayatını yakma."

Yutkundum, az önceki sinirim kaybolmuştu.

"Kendimi düşüneceksem, kafamı çevirip baktığımda yanımda Ömer'de olmalı." dedim sakince, konuştuğum an bana kitlenmişti.

Kolumu hafifçe çekip, onun elinin boşta kalmasını sağladım. Bir eline, bir de bana bakıp elini yavaşça kendisine çekti.

"Ömer hakkında böyle konuşma hakkını sana kim verdi bilmiyorum ama onun hakkında bir daha böyle konuşursan bu kadar sakin kalmam." dedim ardından,  bomboş bir ifadeyle yüzüne bakıyordum.

"Niyetin iyi midir kötü müdür bilemem, beni düşünüyorsun diyelim ki. Ama düşünmene gerek yok. İyisiyle kötüsüyle onun yanındayım, onun yanında olmayacağım zaman gelse bile yanımda kimse olmayacak. Yani kimsenin abim, dostum olmasına gerek yok. Ömer zaten benim her şeyim."

Elimi cebime koydum, gitmeye hazırlandım.

"Bir daha da karşıma çıkmazsan iyi edersin."

Sinirlenmişti, bana üstten bakan acıyan bir bakış attı ve güldü. Onu umursamadan arkamı dönüp yürümeye başladım.

Yürürken, düşünmemeye çalıştım.

Düşünürsem kafayı yerdim.

***

Finale son iki.

VEDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin