25- MİRAÇ

16.4K 1.7K 1K
                                    

Marketten çıkarken aldığım sigara paketini sabırsızca açtım, evden çıkıp yeni çalışacağım kafeye gelene kadar paketimde kalan son iki dalı bitirmiştim ve şimdi kim bilir ne zaman sigara molasına çıkarım diye düşünerek yeni paket almıştım.

Sigarayı içmem için az bir süre olduğunun farkına varıp tek dalı dudaklarımın arasına koyup ardından çakmağımı çıkardım. Evde bulduğum bir çakmaktı, üzerinde doğalgaz şirketinin reklamı vardı. Çakmağı kısaca inceleyip yeniden cebime iliştirdim. İnşallah çakmağı alıp çıktığım için evde hırsız ilan edilmezdim.

Gerçi bu çakmakları reklam olsun diye veriyorlardı.

Kafamı iki yana salladım, neler düşünüyordum. O evde durmak zaten sikilmiş olan kafama pek iyi gelmiyordu.

Hayatım sürekli değişiyordu ve ben artık yetişemiyordum. Ömrümü Ömer gibi bir orospu çocuğuyla geçirdiğim için kendi hayatımı bile kendim yaşayamıyordum. Ömrüme de maydanoz olmuş, kalbim gibi onu da eline almıştı.

Vücudumu bile kendime ait hissetmiyordum, Ömer'indi her zerrem. Aklım, fikrim ondan ibaretti.

Yeni bir işe girerken bile acaba nasıl geçecek diye düşünemeden, Ömer'i düşünüp özlemle kasılıyordum. Allah kimseyi böyle bir aşkla sınamasın diye dua ettim. Zor bir sınavdı.

Kafelerin olduğu sokağa geldiğimde, en köşedeki diğer mekanlara göre daha elit olan kafeyi görünce adımlarımı durdurdum. Elit derken, en azından liseli ergenlerin daha az olduğu bir yerdi.

Ömer izin vermemek için dirense de, ondan izin almadığımı belirterek iş görüşmesi yaptığım bu mekana gelmiştim. Tamam ben de böyle yerlerde çalışmak istemiyordum, mesleğimi yapmak istiyordum ama CV gönderdiğim hiçbir yer geri dönmemişti. Ömer ile paraya ihtiyacım yoktu ama en azından vaktim geçsin, yıllar önce deneyimlediğim bu işi yapayım diye düşünüyordum.

Evde durmaktan iyidir, hiç olmazsa iki üç insan görürüm akşama kadar vakit geçirirdim.

Sigaranın dibine geldiğimde söndürüp çöp kutusuna attım, gözlerimi mekandan ayırmadan elim cebimde yürüdüm. Kapıyı açıp içeri girdiğimde etrafa bakındım, sabahın erken saati olmasına rağmen oldukça kalabalıktı.

Bar kısmına ilerledim, benim yaşlarımda bir adam ve daha genç iki çocuk duruyordu.

"Kolay gelsin." dedim önünde durup.

"Buyrun efendim, hoş geldiniz." dedi sarışın genç. Müşteri olduğumu düşünmüştü muhtemelen.

"Hakan abi burda mı?" diye sorduğumda orta yaşlardaki adam anında belirmişti.

"Hah Erdal, hoş geldin." dedi gülümseyerek.

"Hoş buldum abi." dedim bende gülerek.

Oradakilere benim yeni çalışan olduğumu söyledi, hepsiyle kısaca tanıştıktan sonra mutfağa girip kafenin kendine özel siyah kazaklarından giyindim. Biraz bol olmuştu, umursamadan daha evvel böyle bir yerde çalıştığım için ilk başta hangi kısıma yardım edeceğimi sordum. Buranın değişik ürünleri olduğu için öğrenene kadar garsonluk yapacağımı belirtti.

Sorun yoktu, bu ülkede herkes diplomalı kasiyer, garsondu zaten. Muhtemelen şu an devlette çalışan insanlardan daha bilgili olduğumu biliyordum ama tek sorun torpilim yoktu.

Alışmıştık artık, torpilin olmazsa kendi emeklerinle bir yere gelmek zordu. Ha uğraşıp başarabilirdin ama hayatım o kadar boktan bir hale gelmişti ki Ömer'den sonra kariyeri siktir etmiştim.

Daha doğrusu ona sıra gelmemişti silah sıkmalardan, cenaze merasimlerinden.

Çalışmaya başladığım ilk bir saat ilgi odağı olduğum için çalışanların bakışlarının üzerimden gitmesini bekledim. Bakışlar tamamen bitince belki de orada iki üç yıldır çalışan insanlardan daha rahat, sakin ve sıkıntısız iş görmeye başlamıştım.

Akşama kadar kendimi yormadan çalışırken kafamın dağıldığını hissetmek bana iyi gelmişti. Kapı her açıldığında gelen insanları sayarak boktan düşünceleri kafamdan atmıştım.

Akşam çökerken kapı bir kez daha açıldı, masanın üzerindeki boş tabakları alırken gözümü oraya diktim. İlk başta gömlekli bir adam girdi, altmış sekiz. Daha sonra mini etekli bir kadın onunla konuşarak, gülüşerek arkasından ilerledi, altmış dokuz.

Kapı kapanmadan bir kişi daha içeri girdi, bu kişi bomboş bakışlarıma afallamanın yerleşmesine sebep oldu. Miraç. 

Yetmiş.

Miraç, öndeki ikiliyi takip ederken daha rahat görünüyordu. Bir elinde telefon ve sigarası dururken diğerinde arabasının anahtarı vardı.

Avukat takımı demek ki burada vakit geçiriyordu, sabahtan beri bir çok avukat ya da hukuk öğrencisi görmüştüm burada ama Miraç'ın buraya geleceği aklımın ucundan geçmezdi.

O beni görmeden geçip cam kenarında boş masaya oturdu, umarım beni görmezdi çünkü bu çocuktan pek hoşlanmıyordum. Aile sohbetlerinde ciddi ciddi konuşur ama aslında milletle dalga geçerdi. Tabi bu dalga geçmesi onun egosundan dolayı değildi, konuşma şekli öyleydi. Hiç tam olarak ciddi olduğunu görmemiştim.

Elimdeki boş tabakları mutfağa götürürken istemsizce onun olduğu masaya bakıyordum, lanet girsin ki tam o anda mekana göz gezdirirken bakışları benimle buluştu. O da ilk başta afalladı ama ardından hayretle sırıttı.

Küfür ederek mutfağa girdiğimde elemanlardan biri onların siparişlerini almaya gitmişti bile. Mutfakta bulaşık işinin çok olduğunu görünce onlar gidene kadar burayla ilgilenebilirim diye düşündüm.

Tüm tabakları bir köşede biriktirirken, diğer yandan siparişler hazırlanırken batan tezgahı elimdeki bezle sildim, hiç hijyenik çalışmıyorlardı.

"Kolay gelsin." arkamdan onun sesini duyduğumda oflamamak için direndim, birkaç saniye duraksayıp vücudumu kapı tarafına çevirdim. Kapıya yaslanmış bana bakıyordu, ceketini çıkarmıştı beyaz gömleği ve siyah pantolonuyla duruyordu.

"Eyvallah." dedim gülümsemeye çalıştım ama olmadı.

İyice Ömer'e benzemiştim.

"Bugün eve gittiğimde Erdal çalışmaya başladı dedi yengem, burada çalıştığını tahmin etmezdim." gözlerimin içine nasıl bu kadar uzun bakabiliyordu bu adam. İstemsizce on saniyede bir gözlerimi başka tarafa çeviriyordum. 

"Evet, bugün başladım. Elaman arıyordu burası, dün aradılar başvurum için."

"Deseydin daha önce ayarlardım işi, haberim yoktu." it gibi sırıtıyordu. Yanıma adımladı.

"Sağol da buraya personel harici girilmiyor yalnız." dedim yürümeye devam eden adama bakıp.

"Öyle miymiş?" dedi kollarını birbirine bağlayıp, tam önümde durdu. Acayip yavşak duruyordu.

"Öyle." dedim inatla, anında bakışları dudaklarıma kaydı. Geri gözlerime çıktı.

"Ömer senin burada çalışmana nasıl izin verdi?" arkadaşlarım dışında başka birinin ikimizin sevgili olduğunu bilmesi garip geliyordu.

"İzin almadım."

"Hassiktir..."

Nasıl bakıyorsam ilk başta daha çok sırıttı, ardından gözlerini kapatıp boynunu sağa sola oynattı. Yüzü buruştu, kaşlarım çatıldı.

"İyi misin?"

"Dönüşüm başladı." dediğinde daha çok kaşlarım çatıldı.

"Ne dönüşümü?" dediğimde gözlerini açıp gülümsedi ve kollarını birbirinden ayırdı.

"Gayliğe." dedi dişlerini göstererek gülerken.

"Ne?"

Bu haline istemsizce güldüm, komik gelmişti. Hareketleri ve ifadesi.

Gülerken arkasını döndü ve kapıya yürüdü. Çıkmasan önce elinin tersiyle kapıya hafifçe dokunup vurdu.

"İki." dedi diğer elini havaya kaldırıp, yayvan bir şekilde salladı ve aynı şekilde yürümeye devam edip gözden kayboldu.

İki mi?

Anlamsızca arkasından bakmaya devam ettim.

VEDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin