Durgundum.
Miraç'ın haklı sözlerinden sonra geri Ömer'in yanına dönene kadar aklımda sadece onun söyledikleri vardı.
Kimse beni anlamıyordu, kimse bizi anlamıyordu.
Haklılardı ama bu düşüncemi değiştiremezdi.
Ömer olmadan nefes alamazdım, belki ilk yanlışında onu silseydim her şey daha kolay olurdu. Silmiştim de gerçi ama izimi silememiştim. O zamanlarda bile biliyordum onun benden vazgeçmeyeceğini, sadece şansımı deniyordum.
Bizim, bizden başka kimsemiz yoktu.
Eve dönerken onu aramıştım, telefonu ifadesiz bir sesle açmıştı. Ona geri döneceğimi bildiği için beni iki saat boyunca arabanın içinde, evlerinin biraz gerisinde beklemişti. Ben olmadan eve girmek istemediğinden.
Şimdi ise ailesiyle oturmuş yemek yiyorduk, masada ikimiz hariç herkes çok mutluydu. Yine ablası, eniştesi ve yeğeni gelmişti yemeğe.
Ömer, gergince oturuyordu. Ağzını bıçak açmıyordu, yemeğine odaklanmıştı yalnızca. Hem babasıyla olan konuşmasından, hem de son tartışmamızdan dolayı olduğunu biliyordum.
Böyle zamanlarda korkutucu görünüyordu, benim için değil ama yeğeni bile onun gerginliğinden etkilenip uslu uslu yemeğini yiyor, göz ucuyla dayısına bakıyordu.
"Oğlum, Akif'in kaynanası çok tatlı bir kadın değil miydi ya?" dedi annesi gülerek, kaç gündür düğünden bahsediyorlardı bıkmadan. Dedikoduda anne kızın üstüne yoktu.
Ömer cevap vermedi, annesi kızı bir şeyler söylerken yeniden seslendi. Ömer kafasını kaldırıp baktığında sorusunu tekrarladı.
"Akif'in kaynanası diyorum, çok tatlıydı sevdim."
"İyi anne, ne güzel." dedi Ömer sertçe 'bundan bana ne' dermiş gibi.
Annesi anında bozuldu, yüzü asıldı. Ne olursa olsun bir anneydi o da, beni hiç sevmese de oğlu tarafından kalbi kırılınca üzülüyordum.
Alttan Ömer'in bacağını hafifçe sıkınca bakışlarını bana çevirdi. Dişlerimi sıkarak ona baktım, birkaç saniye yüzüme bakıp sıkıntılı bir nefes alıp önüne döndü. Çatalını satala bastırırken geriye yaslandı.
"Anne," dedi üzgünce yemeğine dönen kadına, annesi kafasını kaldırıp oğluna baktı. "Bir tabak daha pilav verir misin?"
Annesi anında gülümsedi ve masadan destek alarak yaşlanmaya yüz tutmuş vücudunu biraz zorlanarak da olsa kaldırdı. Evet, gönlünü almıştı.
Ömer'in bu küçük isteği bile hiç Ömer'lik bir davranış olmadığı için insanları mutlu ediyor, değerli hissettiriyordu. Başkasının annesi olsa, daha çok bozulabilirdi bu tavıra ama onun annesi biliyordu oğlunu. Böyle zamanlarda yabancı gibi durmuyordu muhtemelen, beş yaşındaki oğlunu karşısında.
"Tamam oğlum." dedi annesi, önündeki tabağı aldı ve mutfağa gitti.
Ömer gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı, gerginliği onu da rahatsız ediyordu demek ki.
"Yarın yanıma gel Ömer," dedi birden büyük ülkücü Bey, Ömer anında yeşillerini açıp babasına baktı.
Afallamış gibiydi, büyük ülkücü bey ise ona kısaca bakıp yemeğine yemeğine devam etti.
"Tamam..." dedi Ömer, sonunda istediği oluyordu. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı, hin bir gülümsemeydi.
Ben de rahatlamıştım, bir şeyler yoluna giriyordu sonunda.