Uykulu halimle normalinde gürültünün çok olduğu salona girdiğimde açık televizyondan gelen ses, eski saatin çıkardığı sese karışmıştı.
Ayaklarım çıplaktı, üzerimde Ömer'in üniversiteden kalan gri eşofmanı ve beyaz tişörtü vardı. Vücuduma soğuk vurduğunda ürperdim, doğalgazı mı kapatmışlardı?
"Ömer..." diye seslendim, sesim çatallaşmıştı. Fazla uyumuş olmalıydım, eski ama güzel duran koltuklara ilerledim. Etrafıma bakındım, neden kimse yoktu?
"TSK'nın gizli yürüttüğü Yakınca Operasyonundan son dakika bilgisi ile karşınızdayım," tanıdık, aklımdan çıkmayan ses ile irkildim. Bakışlarım televizyona döndü, ekrandaki haber spikeri vücudumun kasılmasına sebep oldu.
"Operasyonda on iki askerimiz şehit olmuştur."
Yumruklarımı sıktım.
"Şehitlerimizin ismi sırasıyla şöyle," dediğinde yutkundum, devam etti. "Ramazan Özbek, Çağdaş Türk."
"Ömer Özçelik."
Dudaklarımı birbirine bastırdım, ağzımdan acı dolu bir inleme yükseldi. Kulağıma gelmedi, sadece bağırmaya çalıştım. Vücudum zangır zangır titriyordu, tüm kanım çekilmişti.
Ömer demek istiyordum, dudaklarım iğne iplikle dikilmişti sanki aralayamıyordum. Bacaklarım beni taşıyamazken, dizlerimin üzerine çöktüm.
Öleceğimi hissediyordum, boğazımı biri sıkıyordu.
"Ömer..." diye fısıldadım bu sefer, sesimi duyuyordum. "Ömer..."
Gözlerimi hızla açtım, karanlıktaydım. Hızlı nefesler alıp verirken vücudumu kaldırdım, üzerimdeki yorganı çektim.
Etrafıma bakındım, rüya görmüştüm. Her gece gördüğüm kabuslardan biriydi, bunu uyandığım zaman fark ediyordum. Hızla yanımdaki bedene döndüm. Pencereden gelen ışığın ve gözlerimin karanlığına alışmasının etkisiyle Ömer'i gördüm.
Uyuyordu, huzurlu bir şekilde.
Yutkunup üzerine eğildim, elimi kalbinin üzerine koydum. Atışını tenimde hissettiğimde rahatlamış bir nefes verdim dışarı. Gözlerimi kapattım, nefesimi düzene sokmaya çalıştım.
Yaşıyordu Erdal, sakin ol.
Yaşıyor.
Kalbinin atışlarını saymaya başladım.
Ölmediğini öğrendiğimden beridir, her yaşadığını anlamak için elini kalbine koyduğumda ki saydığım sayı kaçtı?
Sekiz bin üç yüz dört.
Sekiz bin üç yüz beş.
Nefes alışverişlerim düzene girene dek elim kalbinin üzerinde öylece bekledim, saniyeler sonra dayanamayarak ona daha çok yaklaştım. Yeşil gözlerini görmeden, nefes aldığına inanamayacaktım.
Tek kişilik yatakta tamamen ona çevirdim bedenimi, kaybetme korkusuyla iri vücudunu sıkıca sardım. Bir elimi yeni tıraş olmuş yanağına koydum, dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Sıkıca öpüp geri çekildim.
Defalarca aynı işlemi yaptım, dudakları ıslandığında ağladığımı yeni fark ediyordum. Sarıldığım beden hafifçe kıpırdandı, ardından gözlerini açtı. Karanlıkta bile benim için parıldayan yeşilleri gördüğümde derin bir nefes aldım.
Sekiz bin üç yüz yirmi.
"Sarı bebeğim?" dedi uykulu, boğuk sesiyle. Kafasını çevirip yüzüme bakmaya çalıştı ama izin vermeden bir kez daha öptüm dudağından.