Bundan sonraki bölümleri Erdal anlatıyor...
Erdal'dan;
Kapı kapandığı andan itibaren ev sessizliğe gömülmüştü, açık olan televizyonun sesi bile kulağıma gelmiyordu.
Ömer'i zırhlı araca bindirdiklerini pencereden izlemiştim, iri cüssesi ve uzun boyuyla belki de yıllardır komutanlık yaptığı askerlerin yönlendirmesiyle araca binmişti. Zırhlı araç gözden kaybolana kadar boş bakışlarla izlemiştim.
Tamamen gittiklerinde ise yüzümü buruşturup içeri döndüm, kalbim büyük bir hızla atıyordu. Ellerim titriyordu, nefesim kesiliyordu. Aynı onun öldüğünü ilk öğrendiğimde intihar etmeye kalkışırken yaşadığım hislerden biriydi.
Kendimi sakinleştirmeye çalıştım, yürürken bile sarsak adımlar atıyordum. Mutfağa gittiğimde masada duran, az önceki yemeğe ait izleri gördüğümde daha fazla dayanamayarak sakinleşmek için su içmeyi bile reddedip çıktım hızla.
Koltuğa geçip bir sigara yaktım, sakinleşmem için suya ihtiyacım yoktu. Bir yıldır yaşadığım anılar beynime dolarken yavaş yavaş nefesim düzene binmişti.
Onu ihbar ederken de bunları düşünmüştüm.
Vatan, devlet sırlarına ihanetin cezasının müebbet hapis olduğunu bilerek aramıştım komutanlığı, hiç duraksamadan ihbar etmiştim.
O alışverişten elleri poşetlerle dolu geldiğinde kapıyı açtığımda yüzüme bakıp özlemle ve yaptıklarına yakışmayacak kadar masum bir gülüşle yüzüme baktığında ise ilk pişmanlığımı yaşamıştım. Geri dönüşü olmadığını biliyordum, ihbarımı inceleyip birkaç saat içinde geleceklerini biliyordum. Yüzüne bakmamaya çalıştım, pişman olmamak için.
Dakikalar geçtikçe ise, zaten hasret kaldığım bu yüzünü bir daha göremeyeceğimi bilerek onun haberi olmadan dakikalarca yüzüne bakıp onunla vedalaşmıştım. Bir veda yaşıyorduk ama onun haberi yoktu, o yeniden başladığımızı düşünüyordu.
Ömer'in benden daha zeki olduğunu uzun yıllardır kabul etmiştim, en azından benim aklım onun kadar bu işlere çalışmıyordu. Kendimi her defasında belli ederdim, o farkına varırdı ama bu sefer fark etmemişti. Çünkü böyle bir şey yapacağımı tahmin etmiyordu.
Ona deli gibi aşıkken, aşk bile ona hissettiğim şeylerin yanında sönük kalırken ben de böyle bir şey yapacağımı düşünmüyordum.
Birbirimize hep kendimiz üzerinden zarar vermiştik, ya o beni kendinden mahrum bırakmıştı ya da ben onu. Birbirimizi özlemle sınamıştık, bazen de sevginin yanındaki nefretle.
İlk defa birimizden biri, direkt olarak karşı tarafa zarar vermişti.
Ömer için bu yaptığım ölümden daha beterdi. Askerliğini elinden almıştım.
Özgürlüğünü elinden almıştım.
Sigaram bitip bir diğerini yaktığımda evden çıkmam gerektiğini biliyordum ama çıkamıyordum, onun kokusuna yeni kavuşmuşken vedalaşmak zor geliyordu.
Zil çaldığında kaşlarım çatıldı.
Yoksa yine hayal mi görüyordum? İhbar etmemiş miydim onu?
Ömer mi gelmişti?
Vücudum kasılırken ayağa kalktım, yine nefesim hızlanmıştı. Kapıya varana dek mevsimler geçmişti, vücudum sıcakla yanarken kapıyı açtığım an başımdan aşağı soğuk sular aktarılmış, vücudum titremişti.
"Erdal?" Akif kapıyı açtığım an yüzüme baktığında kaşları çatıldı ve endişeyle adımı söyledi.
Birkaç saniye yüzüne boş boş baktım, yutkunup yüz ifademi düzelttim ve arkamı döndüm. Hâlâ sesleniyordu, cevap vermeden eski yerime döndüm. Sigaramı içmeye devam ettim.