Sıcak su insanın üzerindeki tüm ağırlığı alıyordu, vücudum rahatlıyor yeni doğmuş bir bebek gibi hissediyordum. Keşke düşüncelerimi de rahatlatsaydı bu sıcak su ama oraya hiçbir şey işlemiyordu.
Banyodan çıkarken etrafta herhangi bir şey bırakmamaya, temiz bırakmaya özen göstererek bir kez daha bakındım. Duş almak on dakikaydı ama sırf kaynana bozuntusu laf etmesin diye etrafı temiz bırakıp çıkmak yirmi dakikamı alıyordu.
Bazen Ömer gelip temizliyordu arkamdan ama şimdi akşam saatleri olduğu için ikimizin banyo önü fısıldaşmasını kimse duymasın diye kendim halletmek istemiştim.
Banyodan çıkarken etrafıma bakındım, ışıklar kapanmış sadece salondaki gece lambasının ışığı etrafı aydınlatıyordu. Hiçbir ses seda yoktu, bizim odamızdan kısık sesli bir telefondan geldiği belli olan konuşma sesleri geliyordu.
Giyinik üstüm, ıslak saçlarımla beraber sessiz olmaya çalışarak odaya girdim, ışık yanmıyordu. Ömer yatakta uzanmış haber izliyordu, bu saatte haberleri nereden bulduğunu düşünmeyecektim. Normalde erkekler maç izlerdi benimki acaba Türkiye'de bugün ne olmuş diye kaçırdığı olaylara bakıyordu. Özellikle askeriye ve siyasi haberlere.
Devlet Bahçeli'nin sesini duyunca yüzüm buruştu. Kapıyı kapattım, telefonu kafasından çekip bana baktı. Gözlerim karanlığa alıştığı an yeşil gözlerini görebildim.
"Ömer, bu sıcak suyun ayarlarına baksana yarın. İstediğim kadar sıcak akmıyor." dedim masaya ilerlerken. Telefonumu elime alıp ekranı açtım.
"Bakarım bebeğim de, o sıcaklık yeterli bence. Fazlasında baygınlık geçirirsin."
Ekrana bakıp Erzincanlı ve Sivaslının ayda yılda bir attığı mesajlara göz gezdirdim. İkisi de ben kendimi uzaklaştırdığım için aylarca peşimden koşup , en sonunda kendi hayat koşturmalarına geri dönmüştü. Yine de arada sırada ben cevap vermesem de yazıyorlardı, şimdi biraz daha normale dönmüşken onları özlediğimi hissediyordum. Bu yüzden mesajlarına günler sonra cevap vermek yerine hemen cevap verip telefonu yeniden masaya koydum.
Mesaja cevap verirken Ömer'in ne dediğini tam anlayamamıştım ama önemli bir şey olmamalı ki yeniden kafasını telefona çevirmişti. Bu sefer farklı bir haberin sesi geldiğinde ona yanaştım ve yatağa ilerledim.
Ömer'in lisedeki yatağı olduğu için tek kişilik bir yatakta bir haftadır uykumuzu gram almadan uyuyorduk. Yer yatağı yapmak istesem de evlerinde döşek bulunmadığı ve götümüz doğacağı için bu yatağa mahsur kalmıştık.
Koskoca komutan, babasını dolandırmak için bu yatakta uyumayı bile kabullenmişti. Tamam o kadar dar değildi, tek kişilik olmasına rağmen iki tane normal insan sığabilirdi ama o iri bedeniyle bende uzunca boyumla biraz sıkışıyor gibi oluyorduk.
Yorganı açıp içine girdiğimde gözünü ekrandan ayırmadan biraz kenarı kaydı, ardından kolunu omzuma atıp kokumu içine çekerek yanağımdan öpüp kendini geri çekti.
"Yarın iş aramaya gideceğim." dedim, evde durmak can sıkıcı bir hale gelmişti.
"Tamam, beraber bakarız." dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.
"Sende mi çalışacaksın?" diye sordum, onu başka bir meslek yaparken hayal edemiyordum.
"Duruma göre evet, zaten uzun soluklu iş bulamayacağız ikimiz de. Bir ay kadar evde boş oturmaktansa, çalışmak daha iyidir." diye sakince cevap verdi.
Ben para için çalışmak istiyordum adam evde canı sıkılmasın diye. Tabi asgari ücret onun için bir para değildi.
"Senin maaşın ne kadardı? Askeriyede?" diye belirttim. Merak etmiştim, daha önce hiç sorgulamamıştım bile.