Üniformamı çıkarırken içimde büyük bir huzursuzluk vardı, uzun zamandır böyle hissetmiyordum hem de her şey rutin halindeyken ama Erdal'ın vaziyetini gördüğüm andan itibaren ne işimde huzurum vardı ne de onun kapısının önüne gidip yüzünü gördükten sonra rahatlayabiliyordum.
Meryem, nasıl yaptıysa onu ikna etmişti. Hırkamın kendisinin başka erkek arkadaşına ait olduğunu, kendisini yolda baygın halde bulup evine getirdiğini söylemişti ve sarı bebeğim sorgulamayı bırakmıştı. Sanki hayatla olan tüm bağını kesmiş, bir katilin yanında da olsa sessizce oturup ölümünü beklerdi.
İlk defa gördüğü kadının evinde kalmayı kabul etmişti, aslında zaten bunu istiyordum ama daha çok direneceğini düşünmüştüm. Bu kadar kolay kabul etmesi canımı sıkmıştı.
Telefonun çaldığında çıkardığım pantolonu kenara bırakıp yanda yanıp sönen telefonu elime aldım ve ekranda yazan isime kısaca bakıp cevapladım.
"Söyle Akif."
"Nerdesin? Gelecek misin mekana?" dediğinde koyu yeşil kargo pantolonumu giyerken kaşlarım çatıldı.
"Erdal'a gitmiyor muyuz?"
"Eve görünmeden nasıl gireceksin amına koyayım?"
"Lan sen demedin mi kahvaltıya gidecekler, izlemeye gelecek misin diye?" pantolonun düğmesini kapatıp telefonu diğer elime aldım.
"Ne kahvaltısı?" anlamayarak sorduğunda iyice sinirlendim.
"Akif kafa mı buluyorsun benimle? Meryem solcuyu kahvaltıya götürecek dedin dün."
Birkaç saniye sessizlik oluştu, ardından "haaa" diye bir nida yükseldi ağzından.
"Yok, gitmiyorlar sarı çıkmak istememiş."
Yalan söylüyordu, kahvaltı meselesini bile hatırlamıyordu.
İçimdeki huzursuzluk büyürken bir an nefesim kesilmiş gibi hissettim, şu dünyada bir saniye bile düşünmeden canımı teslim edeceğim kişiye karşı kuşku oluşmuştu içimde.
"Mekanda mısın?" sesim ifadesiz çıkmıştı.
"Evet." dedi Akif, o görmese de kafamı salladım.
"Geliyorum."
Telefonu kapatıp kenara koydum, gözüm pencereden dışarı kaymış önümdeki yeşil manzarayı boş gözlerle izlemeye dalmıştım. Kafamdaki kötü düşünceleri toplayıp bir odaya kapatmış ve kapıyı kilitleyip çıkmıştım saniyeler içinde. Düşünceler cana gelmiş kapıyı zorluyordu, o kapıyı ben açmayacaktım. Kendileri kapattığım kapıyı kırıp çıkacak güçte olmayana dek.
Üzerimi giyinip evimden çıktım, kapının önünde duran arabama ilerledim. Arabayı görünce aklıma Erdal'ın ev sahibi geldi, hıncımı ondan çıkarmıştım. Evin girerken onu yakalayıp, yüzümü görmesine izin vermeden belki de hayatında yemediği kadar dayak atmıştım. İşimi ve kendimi büyük bir tehlikeye atmıştım ama neyse ki Akif bu konuyu da halletmişti.
Benim yerime geçen seferki çocuğu ortaya atmıştı, onun isteğiyle.
Belki de huzursuzluğum bundan dolayıydı, profesyonel duruşumu gittikçe kaybediyordum.
Arabayı çalıştırıp Akif'in mekanına sürdüm. Yolda giderken sarının ne yaptığını düşünmeden edemiyordum, o eve bir güvenlik kamerası mı taksaydım acaba?
Onlarca plan yapıp, düşüncelere dalmışken bir saat kadar sonra mekana geldim. Arabadan inerken etrafı süzdüm, belime dokunup silahımı kontrol edip kapıyı kapatıp kapalı kapıya doğru yürüdüm.
Arkadaşımın yanına gidiyormuş gibi değilde, düşmanın tuzağına gidiyormuş gibi hissediyordum. Yumruklarımı sıktım, hayattaki en güvendiğim insan için böyle düşünmek yalnızca sinirlendiriyordu.
Büyük kapıya varıp, demir kapıyı ittim. Kapı hafif bir gürültüyle açıldığında göz ucuyla içeri baktım, Akif koltukta oturmuş sol bacağını sağ diz kapağının üzerine koymuş ayağını titretirken kafasını koltuğun yaslanma yerine koymuştu. Gözleri kapalıydı.
Kimse yoktu.
İçeri girip yavaşça yanına yürüdüm, gözlerini açıp kafasını kaldırmadan bana baktı. Bakışlarımı yüzünden ayırmıyordum, içimdeki huzursuzluğun aksine rahat bir tavırla büyük adımlarla yanına vardım. Kafasını kaldırmıştı ama oturuşunu bozmamıştı.
"Hoş geldin." dediğinde kafamı salladım ve yan taraftaki koltuğa oturdum. İyice yayıldım.
"Hoş buldum."
"İşin erken bitiyor galiba?" diye sorduğunda bakışlarımı ona çevirdim.
"Sayılır." pek bilgi vermek istemedim o an. "Erdal nerede?"
"Dışarı çıkmış." dediğinde oturduğum yerde hafifçe doğruldum.
"Niye haber vermiyorsun? Nereye gitmiş?"
"Birini gönderdim peşinden, ilk başta atmden para çekmiş sonra da içmeye gitmiş. Sabah sabah."
Beni görmek istiyordu.
"Gidecek mi yeniden Meryem'in evine?" dediğimde bilmiyorum anlamında dudağını büktü.
"İnşallah gider."
"Peşindeki adam güvenilir mi?"
"Benim öğrencilerimden biri, daha doğrusu artık çalışanım. Güvenilirdir merak etme."
Artık sana bile güvenemiyordum Akif, sana bile.
Mekanda biraz oturduk, çay yapıp getirdiğinde sadece annemler hakkında konuşmuştuk. Akif sürekli bana onları hatırlatıyordu.
Akşam olduğunda, Meryem'den mesaj gelmişti Akif'e.
Erdal gitmişti yeniden oraya.
Bu habere Akif bile şaşırmıştı, solcunun oraya yeniden gitmesini beklemiyordu.
Aynı şekilde bende.