Haftanın bir günü izin hakkım vardı, bunu cumartesi günü kullanmayı seçmiştim. O günler kafe çok kalabalık oluyordu ve kafa dinlemeye gittiğim yer zindan oluyordu bana.
Ömer bugün tatil günüm olduğunu bildiği için dışarı çıkmamış, kahvaltımızı ettikten sonra evde durmamak için arabayı alıp lisedeyken arkadaşları ile beraber gittiği tepeye götürmüştü beni. Daha öncesinde hiç buraya gelmemiştim ama geldiğim ilk andan beri tanıdıklık hissiyle huzur bulmuştum.
Ömer'in benden önceki hayatına, lise anılarına bile izimi bıraktığımı düşünüyordum.
Bankta oturmuş sigaramı içerken sessiz sakin bu köşenin tadını çıkardım, biraz sonra Ömer elinde iki tane şerbetli tatlıyla geri geldi. Lise döneminden beri tanıdığı sokakta tatlı satan amcadan almıştı.
"Sarı," dedi koca esmer elinde duran tatlılara bakarken, beyaz bir kese kağıdıyla sarılmıştı üstü. "Hiç bekletmeden sıcak sıcak ye."
Yanıma oturduğunda en büyük olanını bana uzattı, ikiletmeden boşta duran elimle tatlıyı aldım ve anında bacağımı iki yana açıp sırtımı biraz aşağı doğru eğdim. Şerbeti damlayacak gibi duruyordu.
O da aynı benim gibi yaptı, direkt bir ısırık aldığında bende bitmek üzere olan sigaramdan bir duman çekip kenara fırlattım. Ömer tatlıyı çiğnerken göz ucuyla bir bana bir de yerdeki sigaraya baktı.
"Giderken alacağım." dediğimde bir şey demedi, çevre dostu Ömer.
Tatlıdan büyük bir parça ısırırken şerbeti damladığında istemsizce bacağımı biraz daha açıp yere daha çok eğildim. Ağzıma bulaşan şerbeti kese kağıdıyla silerken tatlıyı çiğnemeye başladım. Harbiden güzeldi.
"Güzelmiş lan." dedim elime damlayan kısıma dilimi sürerken.
"Lisede sürekli yerdim bunu, bir ara her gün yiyince tiksindim bıraktım. Yıllar sonra ilk defa yiyorum." dediğinde dirseklerimi dizimin üzerine koyup kafamı ona çevirdim.
"Bir şeyi çok yiyince tiksiniyor musun?" diye sorduğumda kafasını salladı, yeşil gözlerini önündeki manzara dikmişken.
"Niye sürekli aynı bokları yiyorsun lan o zaman?" dediğimde dudaklarının kenarı kıvrıldı.
"İşten tam olarak saat kaçta çıkıyorsun?" dedi az önceki konuyu umursamadan, birkaç saniye tip tip bakıp önüme döndüm.
"Değişiyor ama normalde saat sekizde." dedim sadece, Ömer gittiğim yeri sonunda bir iş olarak kabul etmişti.
"Tamam bundan sonra arabayla alırım seni çıkış saatinde." dedi sadece, tatlıdan bir parça daha ısırdım.
"Niye? Kendim gelebilirim."
"Biliyorum ama ben almak istiyorum, yolda falan o orospu çocuğuna denk gelirsin diye." dediğinde bakışlarımı yeniden ona çevirdim.
"Kime?"
"Miraç'a" dedi direkt olarak. Bu kadar açık konuşmasına şaşırdığım için birkaç saniye afallayarak suratına baktım. Anlamış mıydı?
"Neden?" belki anlamamıştır diye lafin üstüne düştüm.
"Sana olan bakışları, imaları hoşuma gitmiyor. Onu öldürmeden şu askerliğe dönmek için kendime iki hafta mühlet koydum. İki hafta içinde babamı ikna edebilirsem ettim, olmazsa da siktir olup gideceğiz."
İki hafta onun kafasındaki plana göre çok az bir süreydi, bu sürede babasını ikna edebileceğini düşünmüyordum.
"İki hafta çok az bir süre?" dedim
Miraç'ın bana olan imalarını ona da inkar etmeyecektim, etsem bu ancak onu sinirlendirirdi."Miraç'ın sana olan imalarının farkındasın yani?" dedi sırtını dikleştirip gözlerini bana dikerek, sorduğum soruya yanıt vermemişti.
"O niyetle mi yapıyor gevşek biri mi bilmiyorum ama evet." tatlıdan son ısırığı alıp yeniden kese kağıdıyla ağzımı sildim ve kağıdı buruşturup bende sırtımı dikleştirdim.
Kafasını salladı uzun uzun, paketinden bir sigara çıkardı ve yaktı.
"Ömer, bana herhangi bir saçma davranışında sana söylemeden onun belasını sikeceğimi biliyorsun. Zaten başka biri olsa bunu çoktan yapardım ama eniştenin kardeşi, ailen ile aran zaten bozuktu. Bir kez daha benim yüzümden karşı karşıya kalma istedim." diye açıkladım farklı bir şey düşünmesin diye.
"İşte bu yüzden kendime iki hafta süre veriyorum." dedi sigarasını içmeye devam ederken. "İki hafta onu öldürmeden bu ortamda kalabilirim, sanırım."
Mecazi anlamda öldürmekten bahsediyordu.
"Silahımı eve getirmiyorum bu yüzden."
Mecazi anlamda bahsetmiyormuş.
"Saçmalama Ömer." dediğimde sinirli bir şekilde güldü.
"Saçmalama mı? Solcu sana o anlamda bakan biri bizimle her gece oturup yemek yiyecek, orospu çocuğu gibi utanmadan benim yüzüme de bakacak. Benim olana sulanmamış gibi, utanmazca..." dedi her kelimesinde sinirleniyordu. "Ben de onu öldürmeden bırakacağım öyle mi?"
Şaşkınlıkla suratına bakıyordum.
"Gençliğime acımam, özgürlüğüme acımam. Hatta sana bile acımam." dedi sertçe.
Ağzımı açamadım. O kadar sinirli duruyordu ki.
Dediği şey vücudumun kasılmasına sebep oldu.
"İşten çıkmadan önce beni ara." dedi önceki konuya dönerken. Birkaç saniye boş boş suratına bakıp geriye yaslandım.
"O mekana gelip gidiyor Miraç." dedim, normalde saklasam da olurdu ama bu laflarından sonra ufak bir şeyi bile saklamamam gerekiyordu.
Bakışları anında bana döndü, kaşları havalandı. Sinirlendi.
"Kaç kere geldi? Seninle konuştu mu?" sanki dediğimde şeye göre cinnet geçirecekti.
"İki kere gördüm, birinde konuştu ama diğerinde sadece selam verdi." dediğimde kafasında tarttı söylediklerimi, ardından bir küfür mırıldandı içinden.
"Tamam, bir daha o işe gitmiyorsun." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Abartma." dediğimde bana öyle bir bakışı vardı ki korktum.
Bu Ömer gerçekten deli olabilir miydi?
"Sana başka bir iş bulacağım ama lütfen sarı bebeğim, bir daha o iş yerine gitme." diye beni ürkütmeden sakince anlatmaya çalıştı.
Sadece kafamı salladım, şimdi ne dersem ona ters gelecekti. Sustum yalnızca.
Aynı şeyleri ona yaşatmamak için.
***
Devam ediyoruz...