Geceleri şehirde dolaşmak kimileri için tehlikeli olsa da, benim için en güvenilir zamanlardan biriydi.
Tanıdığım birine yakalanma sıkıntısı yoktu, görünen bir hayalet için mükemmel zamandı geceleri. Yaşayan bir ölü için.
Akif'in mekanından beraber çıkmıştık, kararlaştırmadan hemde. Nereye gideceğimizi bilmeden onun arabasına binmiş, varacağımız yolda konuşmasını beklemiştim. Beni ilk gördüğünde heyecanla, mutlulukla yüzü aydınlanan adam şimdi gerçeğe dönmüştü.
Bana karşı yüreğinde öfke ve kırgınlık taşıdığını anlayabiliyordum.
Deniz kenarına geleli yarım saat olmuştu, ikimizin elinde de bira vardı. Kaç tane sigara bitirmiştik bilmiyordum ama Akif gözleri uzaklara dalmış düşünüyor tek kelime etmiyordu.
Birasını bitirip yere koymak için belini büktü, geri dikleştiğinde yüzünde bir gülümseme vardı. Güzel bir gülümseme değildi bu.
"Merak ettim de," dedi sigarasını dudaklarının arasına götürüp, bakışlarını dakikalar sonra ilk defa bana çevirdi. "Bu tesadüf olmasaydı, senin yaşadığını ne zaman öğrenecektim? Ya da öğrenebilecek miydim?"
Yüz ifadem hiç değişmedi, suratına bakarken sakince sigaramı içmeye devam ettim.
"Hiçbir zaman." dedim hiç düşünmeden, daha fazla güldü bunu söyleyince.
"Hiçbir zaman..." diye tekrarladı önüne dönerken. "Keşke senin kadar duygusuz olabilseydim şu hayatta."
"Duygusuz olmadığımı biliyorsun Akif, sadece görevim için kendimi, yaşamımı feda ettim."
"Sadece sen feda etmedin. Annen, ablan, baban ve kimsesiz kalan Erdal'da feda etti." suçlar gibi konuşup bana döndü, içinde birçok fırtınalar kopuyordu.
Cevap vermedim, verirsem daha kötü olacağını biliyordum. İçindeki zehri atmasını bekledim.
"Onların ne kadar üzüldüğünden bahsetmeyeceğim çünkü üzülmek...." küçümser gibi güldü. "Üzülmek kavramı onların yaşadıklarına, bizim yaşadıklarımıza hakaret olur."
Vücudunu tamamen bana çevirdi.
"Baban bir kez kalp krizi geçirdi, acına dayanamayıp. Kimsenin haberi olmadı, ne kadar gizliden gizliye izlesen de senin de haberin olmamıştır." yerimden rahatsızca kıpırdandım, olmamıştı. "Belki senin için en az üzülen kişinin baban olduğunu düşünüyorsundur, erkekle ilişkiye girdiğin için seni reddetmelerinden falan bu kanıya varmışsındır. Ha ben de öyle sanıyordum ama değildi, adamın ömründen ömür gitti."
Sigaranın sıcaklığı elimi yaktı ama öylece durdum sadece, yüzümde hiçbir ifadenin olmadığına emindim ama üzerime büyük bir ağırlık çökmüştü.
"Annenin gözünde yaş dinmiyor, ablan desen her gün fotoğraflarına bakıp sinir krizi geçiriyor."
Sigara elimden düştü, bakışlarımı denize çevirdim.
"Erdal..." deyip sustu, onun ismini duyduğum an canım daha çok yandı. "Sen ona bir ömür borçlusun Ömer."
Biliyordum.
"Normalde böyle görevleri kimsesi olmayan, evli olmayan askerler kabul ederdi. Zaten devlette arkasında üzülecek insan bırakmamaya özen gösterirdi. Merak ediyorum da Ömer, sen bu görevi nasıl kabul ettin?"
"Görev görevdir Akif, verilen emiri reddedemezdim."
"Yalan söylüyorsun." dedi yalnızca, beni iyi tanıyordu.
Sessizlik oluştu.
"Sadece sana şunu söyleyeceğim, Erdal'ın karşısına asla çıkma." dediğinde kafamı hızla ona çevirdim. Erdal'ın da haberi olsun demesini beklerken bu söylediği telaşlandırmıştı.
Tam tersini söyleyip içimdeki kargaşaya destek çıkması gerekiyordu.
"Neden?" diye sordum, kesinlikle 'çıkmam' demediğim için güldü yeniden.
"Seni öldürür." dediğinde kaşlarım çatıldı. "Mecazi anlamda değil, gerçekten öldürür."
"Öldüğüm için bu kadar ağlarken mi?"
"Evet, tam da bu yüzden."
Sıkıntıyla nefes aldım, bakışlarımı yeniden denize çevirdim.
"Uzun süredir sesini duymadım, yüzünü görüyorum ama dokunamıyorum."
"Ölüler dokunamaz." dediğinde ona aldırmadım, devam ettim.
"Öyle çok seviyorum ki, keşke gerçekten ölseydim diyorum."
"Ölüler sevemez de Ömer." dedi dalga geçtiğinde öfkeyle ona döndüm.
"Ölüsünü de dirisini de sikerim, yeter."
"Tamam tamam," dedi gülerek, sonunda eski haline dönmüştü. Kafasını iki yana sallayıp denize yaklaştı. "Bundan sonraki planın nedir?"
"İşim dışında farklı bir planım yok."
Telefonunu çıkardı, ekranda bir şeyler yaptı yeniden cebine koydu.
"İyi."
"Dönelim artık, yarın işim var." dediğimde kafasını salladı. Bana hiç bakmadan sürücü koltuğuna ilerledi ve arabaya bindi.
Ben de peşinden arabaya binip, kendi kaldığım yerin uzağında beni bırakmasını söyledim. Tabi Akif bunu bilmiyordu.