Komutanın yanından ayrılırken yüzümdeki ifadesizliği korumaya çalıştım, arabaya yürürken az önce konuştuklarımızı düşündüm.
Birkaç haftaya göreve gidecektim, Suriye'nin doğusunda tehlikeli bir bölgeydi. Benimle beraber üç askerim daha gelecekti, gizli bir görevdi. Normalinde göreve giderken bu derece sıkıntıya düşmezdim ama şimdi korkuyordum.
Ya orada şehit olursam? Erdal'ı son bir kez görmeden hem de.
Şehit olmak çocukluğumdan beri en çok istediğim şeydi, birkaç gün öncesine kadar hâlâ büyük bir tutku ve inançla istiyordum. Nasıl olsa bir kere ölmüştüm sevenlerimin gözünde, bir daha ölsem sıkıntı olmazdı.
Ondan ayrı yaşadığım günler bana yeterince haram olmuştu zaten.
Ailem her şekilde kendilerine sahip çıkabilirlerdi, kalplerinde dinmeyen bir acı bırakacağımı biliyordum ama bir zaman sonra vatan sağolsun deyip hayatlarına devam edeceklerdi. Henüz acısı tazeydi. Ama solcunun benden sonra ne yapacağını bilmiyordum. Şimdi de 'benden sonra'ki zaman dilimindeydi ama ruhum bedenimden ayrıldığında her şey daha farklı olacaktı.
Benden sonra yaşamasını isterdim ama bu şekilde değil.
Artık kafayı yemek üzereyken kendimi yeniden Akif'in mekanına attım. Arabayı park edip düşünceli düşünceli büyük kapıya ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde etrafta kimsenin olmadığını gördüm.
Kapıyı kapattım, koltukların olduğu yere hızla ilerledim ama oturmaktan vazgeçip volta atmaya başladım. Elimi enseme götürüp ovdum, nefesim kesiliyordu sanki.
Her şey birbirine girmişti.
Cebimdeki paketten bir sigara çıkarıp dudaklarımın arasına iliştirdim, çakmağı çıkarıp sinirle yakmaya çalıştığımda ateş çıkmadıkça daha fazla öfkelendim. Bir kaç kere deneyip küçük kıvılcımın çıktığını görünce bir küfür mırıldanıp çakmağı duvara fırlatmak için havaya kaldırdım.
Tam fırlatacakken gözlerimi kapattım, elim havada öylece dururken derin derin nefesler alıyordum, göğsüm inip kalkıyordu.
Sakinleşmem gerekiyordu.
Elimi indirip sigaramı düzelttim, gözlerimi açıp derin nefesler alarak çakmağı çaktığımda büyük bir ateş çıkmıştı. Sigaramın ucunu tutuşturup içime derin nefes çektim. Çakmağı cebime koydum.
Sigarayı iki parmağımın arasına alıp bu sefer daha sakin adımlarla yürümeye devam ettim. Vücudumdaki bu gerginliği, huzursuzluğu atmazsam çok yanlış işler yapacağımı biliyordum. Şu yaşıma kadar sakinliğim ve duygusuz görünüşümle tüm tehlikeleri bertaraf edebilen biriydim. Solcuyla tanışana kadar.
Onun sayesinde hiç tatmadığım duyguları, acıları yaşamıştım. Üniversiteden beri başıma bela olmuştu, o zamanlar onu bir kenarda öldürmenin peşindeyken şimdi ölmemesi için savaş veriyordum.
Bazen de ikimizin ölmesini diliyordum.
Kapı açıldığında bakışlarımı oraya yönelttim, Akif'in yüzünde hafif bir endişe vardı. Gizlemeye çalışıyordu ama onu çok iyi tanıdığım için direkt anlamıştım. Vücudumu tamamen ona çevirdim.
"Noldu?" diye sordum çatık kaşlarımla.
"Erdal," dediğinde istemsizce nefesimi tuttum. "Delirmiş yine, içip eve geldiğinde uyumuş. Sabah kalkıp yeniden içki almaya gitmiş ama içtikçe daha kötü olmuş. Gelmiyor falan diye ağlıyormuş, ortalığı dağıtmış. Meryem bile korkuyor, psikolojisi bitmiş halde ne yapacağımı bilmiyorum dedi."
Tuttuğum nefesimi acıyla geri verdim, gözlerimi kapattım.
Sarhoş olsa bile artık görmüyordu hayalimi, tek tutunduğu şey hayalimdi şimdi o da elinden kayıp gitmişti.
"Ömer, hiç normal değil Erdal. Bu şekilde onu kimse yanında tutamaz, bir hastaneye yatması gerekiyor." dediğinde gözlerimi öfkeyle açıp ona baktım.
"Ne diyorsun lan sen? Deli mi benim sevgilim?" öfkeyle konuştuğumda sinirle güldü.
"İkiniz de delisiniz, hadi onun delirmesine hak veriyorum ama senin psikolojin daha tehlikeli."
Yanan sigara elimi yakarken öfkeyle fırlattım ve gözlerimi Akif'den ayırmadan üzerine yürüdüm. Yanına geldiğim an yakasından tutup kendime çektim.
"Düzgün konuş Akif." dediğimde o da sinirlendi.
"Askerlerin, komutanların psikolojisinin iyi olmadığını bilirdim babam da bir asker olduğu için. Ama bu derece manyak olduğunu ilk defa sende görüyorum. Zamanında o çocuğa yaptığın şeyleri aşktandır, takıntıdandır diyerek çok fazla sorgulamadım sana engel olmaya çalıştım ama seninki ne aşk ne takıntı. İkinizin arasında bu ilişki artık bambaşka bir seviye."
Sinirle elimi yakasından itip bir adım geriledi, her ne olursa olsun bana elini kaldıramıyordu. Kendine engel oluyordu ama dili bıçaktan bile keskindi.
"Ben de ilişki yaşadım, benim de gözüm döndü. Bilirim ilişki mevzularını, her normal insanın yaşadığı şeyler bunlar. Siz normal değilsiniz."
"Kes sesini Akif." dedim ona zarar vermemek için sinirle arkamı dönüp volta atmaya başlarken. Yoksa elimde kalacaktı.
"Aileni bile yok sayıyorsun lan, aklında sadece Erdal var. Bu farklı boyut abi, sana anlatamıyorum ama bu farklı boyut. Sizin kafanız yerinde değil, çok tehlikeli bir ilişki yaşıyorsunuz. Artık kendinize değil, etrafınızdaki insanlara da zarar vereceksiniz."
Saçmalıklarını dinlemeyip şimdi ne yapacağımı düşünürken telefonu çaldı, anında ondan tarafa döndüm. Bakışlarını benden çekmeden telefonu açıp kulağına götürdü. Çok öfkeli duruyordu.
"Efendim?" birkaç saniye dinledi, öfkesi yerini büyük bir endişeye bıraktı. "Ne? Tamam... Tamam...."
Telefonu kapatmadan bakışlarını yeniden bana çevirdi, kafamı iki yana salladım noldu anlamında.
"Erdal, bu işi bitireceğim onun yanına gideceğim diyerek evden çıkmış gitmiş. Kafası yerinde değilmiş..." dedi ve susup zor bela söyledi beni delirtecek şeyi.
"İntihar edecekmiş."