Bölüm 1: Beklenmeyen Gerçek
“Duru hocam!” Başım ağrıyordu, seslendiklerini biliyordum ama cevap veremiyordum. Ağrı çok güçlüydü, nefes almamı zorlaştırıyordu.
“Hocam! İyi misiniz?” Denge de duramadım. Duvara yaslandım, gözlerim kararıyordu, kulaklarım çınlıyordu. Nefes al, Duru, nefes al.
“Hocam!” Gözlerim kapanıyor. Karanlık bir boşluk. Yere düştüğümü hissettim.
“Duru! Sedye getirin! Hocan bayıldı! Sedye getir!” bilincim kapanıyor. Tek hissettiğim birinin beni kucağına alması. “SEDYE!” Bilincim kapanırken bildiğim tek bir şey vardı. O da kollarının arasında olduğum adam dışında kimsenin bana yardım etmemesiydi.
🩺
Gözlerimi açtığımda karşılaştığım hastanenin beyaz tavanı oldu.
“Duru, kendini nasıl hissediyorsun?” Duyduğum sesle oraya baktığımda karşımda Furkan ve yanında ise asistan doktoru vardı. Başım hafif de olsa ağrıyordu, zaten bu aralar sık yaşadığım bir durumdu.
“Emin değilim, biraz başım ağrıyor o kadar.” Anlayışla başını salladı.
Kendini hazır hissettiğinde konuşalım.” Bunu tedirginlikle söylemesi gülümsememe sebep oldu. Yetersiz besleniyor ve uyuyordum büyük ihtimalle bu yüzden bayılmıştım. Baş ağrısını ise kafein bağımlılığıma bağlıyordum. Başımla onayladım. Seruma baktığımda bitmek üzere olduğunu fark ettim, birazdan kalkardım.
🩺
Serumum bitmiş, Furkan’ın odasına gelmiştim. Beyin cerrahisiyle neden konuşmam gerektiğini hiç bilmiyordum. Furkan karşımda lafa nasıl gireceğini düşünüyordu.
“Furkan yeter. Direkt anlat işte, sen niye anlatıyorsan. Alt tarafı besin yetersizliği.” diyerek söylendim.
“Duru” derin bir nefes aldı. “Bunu nasıl açıklayacağım emin değilim.” yutkundu. Tamam, yeter! Oturduğum sandalyeden kalktım ve elindeki test sonuçlarını ondan aldım. 8 yıllık meslektaşımın benden ne sakladığını merak etmiştim. Ben Duru Soykan’dım, bir test sonucundan mı korkacaktım!
Sonuçları incelemeye başladım. Besin yetersizliği-geç. Kansızlık-geç. Zaman durdu, tepki veremedim. N-ne? Malign tümör mü? Kötü huylu beyin tümörü mü? Ellerim titriyordu, nasıl olabilir ki? Sanki sonsuz bir boşluğa düşmüştüm.
“Duru.” Furkan’a döndüğümde gözlerindeki hüznü gördüm.
“Furkan bu, bu ne demek?” Sesim titriyordu, kontrolümü sağlayamıyordum.
“Duru oturur musun?” Zaten gücüm yoktu, karşı çıkmadan oturdum. Açıklama bekliyordum.
“Ameliyatla alınabilecek bir konumda, gençsin yapabilirsin. Sağlıklı beslenip ilaç kullanırsan hazır hale gelirsin. Duru sonrası zaten kolay ameliyat olursun, biraz hastanede kalırsın.”
“Ameliyat şart mı?” Ben ne yapacaktım? Ne saçmalıyordum ki! Beyin tümörüm varmış, inanamıyordum.
“Boyutuna bakılırsa, evet.” Anlatmaya devam etti ama anlamadım. Çünkü biliyordum bu ameliyat çok riskliydi. Ben ölmek isteyen biri değildim, daha 28 yaşında yeni uzman doktor olmuş, eğitim görevlisiydim. Hem hayat kurtaracak hem de doktorlar yetiştirecektim. Hayat niye bu kadar zordu ki? Neden mutlu olamıyorduk ki?
Korkuyordum, deli gibi. Ya o ameliyattan sağ çıkamazsam. Benim cenazemi yapabilecek bir ailem olur muydu ki? Furkan yanıma gelip elime bir kağıt bıraktı, ilaçlar için olan reçeteydi. Bir ölüden farksız şekilde çıktım o odadan, ne kadar yürüdüm bilmiyordum ama kendimi hastanenin bahçesinde buldum. Banka oturup ağlamaya başladım.
Ölümden kurtulmuşken yine yakama yapışmasına ağladım. Ağlamam şiddetlendi. Çalan telefonumla kendimi susturmaya çalıştım, ailem olabilecek tek kişi arıyordu. Boğazımı temizleyip telefonu açtım. Saat daha gece 12’ydi. Sakin ol, Duru, belli etme her zamanki gibi.
“Duru neredesin sen? Nöbetin falanda yok, gelsene eve.”
“Geliyorum, Alev. Acil işim çıktı.” Güldüğünü işittim. Derin bir nefes aldım.
“Sözde film gecesi yapacaktık. Neyse sen iyisin ya sıkıntı yok, hızlı ol.” Gözümden sessiz bir yaş daha aktı. İyi değildim.
“Tamam.” Telefonu kapattım. Güçlü ol, Duru. Gözyaşlarımı sildim, üstümü düzelttim ve hastaneye geri girdim. Odamdan eşyalarımı alıp dışarı çıktım. Taksi beklemeye başladım, çağırmamıştım ama burada hep boş bir taksi olurdu. Zaten gücüm yoktu, bide bunla uğraşamazdım. Önümde duran arabayla güvenlik yanıma geldi.
“Duru Hanım, bu araç sizi eve bırakacak.”
“Neden?” Kaşlarım kalkmıştı, ne alaka yani? Allah’ım bu kulunu niye böyle sınıyorsun ki?
“Efendim, hastanemizin sahibi Ata Bey bugün bayıldığınızı görmüş, bu araçla gitmenizi istiyor.” Bir Ata Bey’imiz eksik zaten. Ona ne ki!?
“Manyak mısınız kardeşim? Saçmalığa bak!” diyip cevap vermesine izin vermeden durdurduğum ilk taksiye bindim. Tüm saçmalıklarda beni bulur zaten. Adresi verip arkama yaslandım.
🩺
Eve gelmiş, duş almıştım. Yatağımda yatıp tavanı inceliyordum. En son saymayı bıraktığımda bir saat olmuştu, tavanı izleyeli. Yataktan kalkıp telefonumu elime aldım saat sabah dörttü. Yaklaşık 2 saati sayamamıştım. İnanmayarak ışıkları açıp tekrar test sonuçlarımı inceledim. Sonuç yine aynıydı. Lanet olsun!
Odamdan çıkıp Alev’in yanına gittim ve uzandım, alışıktı zaten onunla uyumama birkaç şey mırıldanıp tekrar derin uykuya daldı. Biri yanımda olunca uyurdum bu yüzden gözlerimin kapanmasına karşı gelmedim.
🩺
3 saatlik uykuyla idare ediyordum ama zaten alışıktım. Alev ile kahvaltı yapıyorduk. O da kardeşinin mezuniyeti için izin alıp Ankara’ya gitmiş, dün dönmüştü. İyi ki de öyle olmuştu, ya o verseydi bana bu kötü haberi. Kendisi de beyin cerrahıydı malum.
Daha fazla bekleyemeyerek ismimi gizlediğim test sonuçlarımı ona uzattım. Objektif şekilde incelesin istiyordum. Kaşlarını kaldırıp bana baktı.
“Şu hastaya baksana Alev.” Yani bana. Kağıdı elimden aldı, bir yandan inceliyor bir yandan da söyleniyordu.
“Bu yüzden geç kaldın dün dimi. Yine alanın olmayan hastalarla ilgilendin. Sana kaç kez dedim Duru senin alanın olmayan hastalarla ilgilenme diye.”
“STOP!” Önce nefes alsa da konuşsa tamam diyeceğimde onu da yapmıyor ki. “Sen düşüncelerini söyle. Gerisini boş ver.” Başını olumsuz anlamda salladı. Sinirle nefes verdi.
“Tümör ancak ameliyatla alınabilir çünkü fazlasıyla büyük ama.”
“Ama?” Tereddüt ile sorduğum soru birazdan beni öldürecekti galiba.
“Yetersiz beslenme, kansızlık. Bunlar tedavi edilmeli. Yoksa ameliyat daha da riskli olur, vücut çok sağlıksız durumda.” Hay benim sağlığıma ama ya!
“Ameliyat riski?” Sesimin titremesini zar zor kontrol etmiştim. Yutkundu, yutkunma Alev! Sen yutkunduğunda bu kötüye işaret oluyor.
“Şu an ki durumuyla ameliyat edilirse ölüme koşmuş olur. Ama sağlıklı bir birey olabilirse- kısa zamana içinde- %50’ ye inebilir emin değilim. Her türlü çok riskli çünkü tümör büyük.” Sanki nefesim kesildi. İhtimaller uçtu gitti. Olmaz dedim, olamaz. Yeniden olmaz. Gözümden bir yaş düştü, engel olmadım, olamadım.
Bir ağırlık var oldu üstümde. Bir gözyaşı daha. Sesiz bir hıçkırık. Başını kaldırmadan devam etti. “Kim ki bu hasta? Hastaneye gidince bir bakayım.” Bu sefer hıçkırığımı susturamadım, başını kaldırıp bana baktı. “Yine hasta ile bağ mı kurdun?” Yanıma geldi, ağlamama dayanamazdı.
“O hasta var ya-” sesim titriyordu.
“Evet?” Bir yandan saçımı okşayıp beni sakinleştirmeye çalışıyordu.
“O” Lanet olsun ama niye söyleyemiyorum ki. Devamını bekledi. “Benim.” Saçlarımdaki eli durdu, konuşmadı, gözleri donuklaştı. Dememeliydin, gerizekalı! Kıza inme indi. Ağlamayı bırakıp ona baktım.
“Alev?” ses yok “Alev, iyi misin?” ses yok “ALEV!” İrkilerek kendine geldi.
“Kim dedin sen, galiba ben yanlış duydum.” Kekeliyordu. Çünkü doğru duyduğunu biliyordu.
“Benim, dün öğrendim.” Kız yine dondu ya! Başını sağa sola salladı.
“Sen- ne?” Gözünden bir yaş düştü. “Sen.” Acıyla gülümsedim.
“Ölcem di mi?” Güldüm, mutluktan uzak şekilde. Ölecektim sonuçta. Beni kendine çekip sarıldı.
“Deme öyle! İyileştireceğim ben seni, sus!” Birbirimize sarılıp ağladık çünkü o ölmemi istemiyordu.
Ama ben kendimi umutsuz hissediyordum. Bir insan için en değerli hazineydi umut ama ben umutsuz hissediyordum, sanki içimden söküp almışlar savaşma isteğimi. Belki de kaybetmekten korkuyordum, bu savaşı ve kaybetmek istemiyordum. Daha da sıkı sarıldım, yarını yokmuşçasına, olmayabilircesine. Tek ailem kollarımdaydı, belki de ölüm için en güzel andı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLA
Bí ẩn / Giật gânÖlmek istediğimde bana izin vermediler. Şimdi ise ölmemi istiyorlar. Ama benim varis olduğumu unutuyorlar. . . Kanlı bir ailenin varisi olduğunuzu düşünün. Öldünüz ama aslında yaşıyorsunuz. Ölmenizi istiyorlar, öldüreceksiniz. . Aslında ajan olan...