Kanlı Tiyatro

142 20 1
                                    

Helloooo, naber?

Bölümü geç attım kusura bakmayın lütfen.

İyi okumalar...

Yaşam tesadüflerle doluydu. Önceden planlanmış senaryonun bahanesiydi, tesadüfler. Ölümlerle, yaralarla, insanlarla, katillerle karşılaşırdık. Her insan katilmiş oysaki. Tiyatro kanlıysa katil diyebilir miydik oyunculara? Tüm suç yazılan senaryoda mıydı? Tesadüf sonu ölüm olan kaderlerin birleşmesiydi belki de.
Kendi yazdığım tiyatro oyununda rolümü artık bilmiyordum. İpleri kimin eline vermiştim? Oynuyordum, yazıyordum. Oynadığımı yazıyor, yazdığımı oynayamıyordum. Bu artık senaryosu olmayan bir tiyatroydu. Tek bildiğim ise kanın akacağıydı.

Yazılmayan senaryo karşıma kahve gözlü bir kadını çıkarmıştı. Birkaç saat önce gözlerimde gördüğü duygularla hayatını bana özet geçen kadın. Kanlı tiyatromda yer edinmişti. Bu beni korkutuyordu. Ya o da kurbanı olursa, bu tiyatronun? Bakabilir miyim kadından çalınmış sarılara? Kanlı ellerimle sarılabilir miyim ona? Sarı gözler bana nefretle bakarsa?

Korkuyordum, kaybetmekten. Sözleriyle zihnime yerleşen kadın artık kaybetmekten korktuğum insanların arasındaydı. Bu tehlikeliydi. Gözlerimin bile kaçamadığı biri vardı karşımda peki av mı olacaktı avcı mı?
“Merhaba, küçük kaktüs.” dedi kadın güler yüzle. Gülüşünü beğenmemiştim. Oğlunu papatyasına kaktüs demişti. Ata'nın kasıldığını hissediyordum. Belimdeki eli kontrolsüzce bedenimi parmakları arasında eziyordu.

“Merhaba. Ben Duru.” elimi uzattım sıkması için ancak o görme değeri bile göstermemişti. Elimi sinirle yumruk yaparak indirdim. Bu ailenin sorunu neydi? Baba olan kişi çatık kaşlarıyla sürekli beni inceliyor, kadın ise sabahkinin aksine bana nefretle bakıyor.

“Anne!” diyerek uyardı onu Ata. Belimdeki eli baskı yapmayı bırakmıştı ancak hala gergindi. Beni koltuğa ilerletmesiyle oturdum, oturduk. Kadın Ata’yı umursamayarak omuz silkti ve Mert’in başına geçti tekrar.

Tamam. Böyle bir tanışma beklemiyordum ancak neden bu kadar nefret dolu olduklarını da anlayamıyordum. Bülent Bey’in konuşmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım.

“Demek Soykan’sın.” dedi iğrenerek. Ata ile tanıştığım ilk zamanlar geldi aklıma, Soykanlarla ailesinin iyi anlaşamadığını söylemişti.

“Evet, Bülent Bey.” sinirleniyordum ve bu olmamalıydı. Demir'in saydırarak içeri girmesi bakışlar ona dönse de benim odak noktam kadındı. Ona baktığımı bildiği halde dönmüyordu. Konuşmaları duymadım, zaten benimle de konuşmuyorlardı.

“İyi geceler” diyerek ayağa kalkan Bülent Bey ile bizde kalktık. Bize bakmadan yanımızdan geçerken duyacağını bilerek mırıldandım. Daha fazla dayanamamıştım.

“Yalnız bir Soykan olmam beni güçsüz yapmaz, Bülent Bey. Ancak bir soyadına düşman olmak sizi güçsüz yapar.” rahat bir şekilde söylediklerime karşın olduğu yerde durmuş ancak bana bakmamıştı.
“Güç nedir ki Mila?” adımı tanımadığım bir adamdan duymak beni şaşırtsa da rahatlığımı bozmadım.

MİLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin