Bazen Umut Gereklidir

551 37 4
                                    

         Bölüm 2: Bazen Umut Gereklidir

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

         Bölüm 2: Bazen Umut Gereklidir

Hayat insanı en beklenmedik anlarda sınardı, biliyordum. Yani öğrenmiştim, öğrenmeye mecbur bırakılmıştım. Hiç beklemediğim bir anda beyin tümörüm olduğunu öğrenmiştim. İçimde zerre savaşma isteği yoktu aslında. İçimden bir ses yaşayabildiğin kadar yaşa sonrasını siktir et diyordu ama korkuyordum ölümden, sonsuz uykudan, istemiyordum. Belki de beni korkutan ölüm değildi, bilmiyordum.

“Duru Hocam.” düşüncelerimi bölen öğrencim Mert’e baktım.

“Efendim Mert?” Söyleyeceği şeyden ya da tepkimden korkuyordu, ee tabi bazen korkunç bir hoca olduğumu bende kabul ediyordum.

“Şey...”

“Ney?..” Diyerek tekrarladım onu.

“Şey..” Ya sabır.

“Ney?”

“Hocam.” Yutkundu ve yine sustu.

“Söylesene artık MERT!” Bağrışımla irkildi. Niye kimse bana tek seferde bir şeyi anlatamıyordu arkadaş?

“Hocam Ata Bey.” Başlayacağım Ata Bey’inize ama. Nedir 3 gündür çektiğim ya!?

“NE İSTİYO YİNE!” Bağırışımla yüzünü buruşturdu.

“Hocam kızmayın ya”

“Söylesene artık Mert.” Dedim dişlerimin arasından. Bir Ata eksikti zaten.

“Sizi odasına çağırıyor. Yine.” dedi oflarcasına.

“Tamam.” Sanki bunu bekliyormuş gibi gözden kayboldu. Yani şuara da hastam randevusunu iptal etti diye 15 dakika erken eve gideceğim adamın yaptığına bak! Kaç gündür uğraşıyor benimle! Üstümü düzeltip odadan çıktım asansöre binme gereği duymadan merdivenlerden yukarı çıktım.

Odasının önüne geldiğimde kapıyı çaldım, ses gelmeyince içeri girdim ve yine adam beni çağırıp hastaneden çıkmıştı. Sebep? Yok. Yüzümü iki avcumun arasına alıp derin bir nefes aldım. Sakin ol, Duru, sakin. Ne var yani adam senin 3 gündür hastalarını başka doktorlara gönderip, seni çağırdıktan sonra gözden kaybolduysa(!). Hayır, bir de beni kovmamış. Ne yaptım ki sınanıyorum? Sinirle odadan çıktım ve Alev’in odasına doğru yola koyuldum. Asansöre binip 3. kata bastım.

“Sinirli misiniz?” duyduğum sesle yanımda duran adama baktım. Kim olduğuna bakmaksızın cevap verdim.

“Hayır.” Yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim ve tekrar önüme döndüm.

“Papatya çayının iyi geldiğini duymuştum, yani sinire.” Ne saçmalıyorsun arkadaşım sinirli değilim dedim ya!

“Sinirli değilim.” Dedim dişlerimi sıkarak. Kıkırdadı.

“Evet, değilsiniz.” dedi göz devirerek. Başımı onaylamaz şekilde sallayıp açılan kapıyla asansörden indim. Adamın arkamdan seslenişiyle durdum.

“Sonra görüşürüz, Duru Soykan!” Şaşkınlıkla ona döndüğümde çoktan asansörün kapısı kapanmıştı. O beni tanıyordu ama o kimdi? Belki de eski hastalarımdandır diyerek umursamadım. Alevin odasına girdiğimde belgelerle boğuştuğunu görmek gülümsememi sağlamıştı. Gülümseyerek yanına gittiğimde kafasını kaldırıp bana baktı ve yorgun bir gülümsemeyle belgeleri kaldırdı.

“Artık eve gidelim.” sesim heyecanlı çıkmıştı.

“Tamam.” kısa cevap verdiğine göre yorulmuştu. Ben ona göre daha iyiydim çünkü sadece bir ameliyatım vardı. Çantasını da alınca odasından çıktık. Ben her gerekli şeyi buradaki odamda da bulundurduğum için çok gerekmedikçe çanta taşımıyordum. Huyumu bildiğim içinde olabilirdi aslında, bir insan çantasını hep bir yerlerde nasıl unuturdu ki? Unutuyordum. Asansörün önüne geldiğimizde çalan telefonumla durdum. Mert arıyordu. Canım öğrencim(!) bir kerede hayrına ara be çocuk. Aramayı onayladım.

“Hocam?”

“Söyle Mert.”

“Acil bir ameliyata girmeniz gerek.” Duyduğum cümleyle anında dikleştim.

“Durum?”

“Kurşunla yaralanma, göğsün sağ üst köşesinde. İlk yardım yapılmış.-”

“Geliyorum.”

“Ameliyathane 3” telefonu kapatıp merdivenlerden üçer üçer inmeye başladım.

🩺

Yaklaşık 12 saatlik ameliyat bitmişti. Ameliyathaneden çıktığımda 20’lerinin sonunda gözüken adama gerekli açıklamayı yaptıktan sonra kendimi odamdaki koltuğa bıraktım.

🩺

Tüm gecem hastayı kontrol etmekle geçmişti. Yarım saatlik uykunun sonucunda kalkıp tuvalete gidip elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Çalışma masama geçtiğimde masanın üstünde bulduğum notla kaşlarım çattı.

“KORUMAMI KURTARDIĞIN İÇİN TEŞEKKÜRLER.
                                                              - ATA ARSLAN”

Dün ki ameliyatın rapor edilmemesinin sebebi öğrenilmiş oldu.

🩺


Öğle yemeği yiyorduk, Alev ile. Ben hala yorgundum ama hanımefendinin yüzünden gülümseme eksik olmuyordu, yine bir şeyler oluyordu.

“Alev! Anlatsana artık.” dedim, dayanamayarak. Yükselmiş sesimi umursamadan gülümsemeye devam ederek boğazını temizledi.

“Sana gülüyorum, ne olabilir ki?” dedi, kahkaha atarak. Ben yine ne yaptım arkadaş?

“Yine ne yapmışım ben? Hı? Yine kim, ne dedikodu yaptı hakkımda?” Sinirlenmiştim. Yani kim 2 ay önce geldiği hastanede her gün hakkında yeni dedikodu duyar ki!? Halime dahada güldü.

“Kızım Ata Bey’e karşı çıkmışsın ya. O da seninle uğraşıyormuş.” Hay sizin Ata Bey’inizi ama!

“Ne zaman çıkmışım?” Ben niye böyle bir şey hatırlamıyom? Kıkırdadı, göz devirdim.

“Sana araba falan ayarlamış ama sen saçmalık diyip gitmişsin.” Ağzım şaşkınlıkla açıldı. Ben 3 gündür bunları sadece bir araba yüzünden mi yaşıyorum? “Adamın karizmasını çizmişsin resmen Duru.” Kahkaha attı. Hay ben karizmasını! Zor bela yemeye çalıştığım yemeği ve gülmeye devam eden Alev’i arkamda bırakıp kafeteryada bırakarak asansöre ilerledim.

Asansörün kapısı açıktı ama kimse binmeyerek orada duruyordu. Onları geçip bindim, herkes şaşkınlıkla bana bakarken katımın düğmesine basıp kapının kapanmasını sağladım.

“Hala sinirlisiniz anlaşılan.” gelen sese döndüm yanımda yine o adam vardı.

“Değilim, beyefendi.” Diyerek yine önüme döndüm.

“Ben hala papatya çayını tavsiye ediyorum.” oflayarak yine ona döndüm.

“Bakın, kimsiniz bilmiyorum ama papatyadan da sizden de şimdiden soğudum. O yüzden lütfen benimle konuşmayın.” tekrar önüme döndüm. O ise gülmeye hatta kahkaha atmaya başladı. Açılan kapıyla asansörden indim. Asansörün önünde bekleyenlerin binmemesini tuhaf karşılasam da odama doğru ilerledim. O ise yine arkamdan seslendi yine ve ben yine verdiği cevapla durdum.


“Yakında ikisini de seveceksin, Doktor Duru Soykan. Söz veriyorum.” sesi neşeli çıkmıştı galiba hala gülüyordu. Ona döndüğümde yine asansör kapısını çoktan kapanmış halde buldum. Bu adam kimdi bilmiyordum ama bunun daha başlangıç olduğunu hissediyordum.

“Hocam!” Mert’in seslenmesiyle kendime geldim. Yanıma gelen kıvırcık kahve saçlı, kahverengi gözlü hafif çilleri olan uzun boylu öğrencim. Umarım güzel bir haberle gelmişti yanıma.

“Efendim, Mert?”

“Kurşun yarası olan hasta, uyandı.” İşte güzel haber. 

“Gidelim o zaman” dedim, sevinçle. En mutlu olduğum haberlerden biri buydu galiba. Birlikte hastanın kaldığı odaya girdik. Hasta gayet iyi gözüküyordu. Yüzümde samimi bir gülümseme oluştu.

“Nasıl hissediyorsunuz?”

🩺

Tüm işimi bitirmiş doktorumun yani Furkan’ın yanına gelmiştim. O önündeki kağıtlarla uğraşırken bende onu inceledim. Sarı saçlı, yeşil gözlü, keskin yüz hatlarına sahip biriydi Furkan. Stajer öğrenci iken tanışmıştık onunla, mezun olduğumuzda ve başka yerlerde yaşamaya başlasak bile iletişimimiz kopmamıştı. 2 ay önce de ben burada çalışmaya başlamıştım zaten. Boğazını temizlemesiyle düşüncelerimden ayrıldım.

“Duru, her zaman bayılmayacaksın bazen konuşamayacak, göremeyeceksin, bacaklarını ve ellerini kontrol edemeyeceksin kısa sürede olsa da. Kusacaksın, başın ağrıyacak, bazı şeyleri hatırlamayacaksın.” Derin bir nefes aldı, sesi korkuyla bütünleşmişti. “Bunlar daha başlangıç. Bazen öyle canın acıyacak ki ölmek isteyeceksin, aldığın nefes sadece sana ölümü hatırlatacak. Bunlar basit şeyler değil, hiç olmadı.” O ihtimalleri anlatırken ben sadece ölümün kurtuluş ihtimaliyle savaşıyordum.

“Tedavi?” Sorarken ben bile kendimi zor duymuştum ama göğsümde oluşan yumru konuşmamı engelliyordu.



“Radyoterapi ile tümörü küçültmeye çalışalım ve sen o sırada sağlıklı bir birey olmaya çalış. Eğer istediğimiz oranda küçülürse kemoterapi ile devam ederiz. Ameliyat ihtimali ne kadar yüksek olursa olsun önce en zararsız yöntemleri deneyelim.”

“Teşekkür ederim, Furkan.” Konuşurken ağlamamaya çalışıyordum. Çok duygusal biri değildim aslında ama bu aralar çok ağlıyordum.

“Rica ederim, sen yeter ki iyi ol.” dedi, samimi bir gülüşle. Ve o tedavi sürecini anlatmaya devam etti.

🩺

Furkan ile tedavi hakkında konuşmuştuk, şimdi ise eve gidiyordum yani asansördeydim. Alev nöbeti olduğu için bu gece evde olmayacaktı. Duran asansörle hastanenin çıkışına ilerledim. Girişin önünde beni karşılayan güvenlik ile durdum.

“Duru Hanım.”

“Efendim?” dedim, kaşlarımı kaldırarak. Önümüzde duran siyah arabayı gösterdi.

“Ata Bey sizinle konuşmak istiyor, bu araç sizi onun yanına götürecek.” Bu sefer kaçamadan başımla onaylayarak arabaya bindim.

Öğrenelim bakalım Ata Bey’in derdini.

Merhabalar, umarım hikayeyi sevmişsinizdir.

Yorum yaparak düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

Seviliyorsunuz.

MİLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin