Hayatta her şeyin bir bedeli olurdu. Herkes yaşattığını yaşardı. Neydi o? Karma mıydı? Evet,evet karma. Yaşattığın bir olayı şu an kendin yaşıyorsan işte bu karmaydı.
İleride yaptığınız şeyden pişman olacaksan bu gün o şeyi yapmamalısınız. İlerde her şey için çok geç olabilirdi çünkü.
Evet Mert Günay bey diğer adıyla tecrübe beyler konuşuyor.
"Selam." demişti. Evet kabul ediyorum acayip karşılamıştım. Durdum ve cevap vermeden kızı inceledim. Sarı saçları beline kadar geliyordu. Boyu ortalama 1.80 falan olmalıydı. Yani özünden uzundu. Kısa süre gülümsemek gelse de içimden kendimi tuttum. Özünün gözlerinin aksine mavi gözleri vardı. Bir dakika, bir dakika! Aptal mert sen ne ara özünü başka bir kadınla karşılaştırır oldun. Kızı hemen incelemeyi bırakarak ellerimi cebime soktum ve hızlıca "Evliyim ve karım sizi bir metre bile yakınımda görse sizi yolabilir. İyiliğiniz için diyorum." dedim ve arkamı dönüp geliş yolumu yavaş tempoyla koşmaya başladım. Tabiki evliydim. Hımm sanırım tek sorun evli olduğum kişinin evli olduğumuzu bilmemesiydi. Şey biz sanırım birazcık benim kafamda özün ile evliyiz de.
Koşmaya devam ederken kadın bana yetişip benimle koşmaya başladı. Nefes nefese kalmıştı ve kolumu tutup durmamı sağladı. "Of bir durur musun ya?" dedi nefes nefese. Hayır ben diyorum seni yolacak bu diyor bir dur. Abi ben anlamadım. Derin bir nefes aldım ve "hanım efendi anlamadınız sanırım, karım-"cümlemin devamını getiremeden kadın beni susturarak " ya tamam kardeşim karın beni yolar anladık o kadarını,bir susta bende derdimi söyliyeyim yani." Peki kabul ediyorum ki bu kadından bunu beklemiyordum. Kadın derin nefes alıp cebinden bir telefon çıkardı. "Bunu düşürdün, telefon bu sonuçta en önemli şeylerden biri sana teslim etmek istedim düşürdüğünü görünce. Burda kaybettiğin hiç bir şeyi bulamazsın." dedi. Fakat söylediği son cümleyi biraz hüzünle söylediği gözümden kaçmadı. Fakat bunu es geçerek elindeki telefonu aldım. Telefon özünün telefonu idi. Evde bıraktığımı sanıyordum. Elimle ceplerimi kontrol ettim ve cebimde telefon olmadığını anladım. Ee peki benim eve bıraktığım telefon kimin telefonuydu. Hayır,hayır,hayır eve özünün telefonunu bırakmak yerine kendi telefonumu bırakmıştım. Gerçekten kafa kalmamıştı. Hızla ekranı açtım ve ekran panelindeki bildirimlere göz attım. Sametten beş arama bir mesaj , özünün halasından ise iki arama üç mesaj vardı. Hepsini eş geçtim ve telefonu cebime attım. Kadına bakıp "teşekkür ederim."dedim. Kadın yavaş tempoyla koşmaya başlarken yüksek sesle "Ben kaçar ,aman yoksa karın yolar falan, dikkat etmek lazım."dedi ve uzaklaşmaya başladı. Burda durmaya daha fazla anlam vermeyerek dönüş yoluna doğru koşmaya başladım.
Bir saat koşu ile sonunda kuzey'lerin evinin önüne geldim. Kapıyı çaldım ve beni karşılayan şüheda oldu. Gülümseyerek beni içeriye aldı. Kaşlarımı çatarak "Bir hoşgeldin yok mu ya?"dedim. Şüheda ban döndü ve "Biz bey efendiyi kaç saattir merak edip arıyoruz fakat bir bakıyoruz ki bey efendimiz telefonunu evde bırakmış. Nasıl merak ettim biliyormusun sen?"dedi azarlarcasına. Gülerek ellerimi havaya teslim olurcasına kaldırdım ve "özür dilerim anne ya. Olmaz bir daha."dedim. Sahi anne demişken annem ne yapıyordu acaba? Onu özlemiştim. Hemde çok özlemiştim. Londra'ya dönmeden önce kesinlikle annemin de yanına uğramam gerekiyordu. Şüheda "of şebek çocuk. Sen anca dalga geç zaten."dedi ve duraksadı "Özünden haber alabildin mi?"dedi durgunca. Çekiniyor gibiydi. Yılların çekingenliği vardı üzerinde. Benim yüzümden onların araları bozulmuştu. Moodum anında düşerken hayır anlamında kafamı salladım "Duş alıp yanlarına gideceğim."dedim. Şüheda başını sallayıp mutfağa girdi.
Hızlı bir duşun ardından hızla üzerime rahat bir şeyler geçirdim ve bu sefer telefonumu da alarak özününün yanına gittim. Kapıyı çaldığımda kapıya Samet çıktı. Arkamı kontrol etti ve istemsizce bende arkamı kontrol ettim fakat kimse yoktu. Samet "Özün nerde?"diye sordu. Kaşlarımı çatarak "Ne bileyim ben en son sizin yanınızda idi daha da görmedim zaten."dedim. Samet hemen kapının yanındaki dolaptan ayakkabısını çıkardı ve ayağına giyerken claraya seslendi. "Clara özün Mert'in yanında değilmiş. Haydi hazırlan özünü bulmaya gidiyoruz."dedi. Kafam karışmıştı "Bir dakika, bir dakika ya özün şimdi kayıp mı? Oğlum en son sizin yanınızda idi. Koca kıza sahip çıkamadınmı lan!?"diye bağırdım. Samet ayakkabısını giyip doğruldu. "Ne bileyim oğlum ben. En son mezarlık ziyaretinden sonra eve geldik ve yattı uyudu sabah odasını kontrol ettiğimizde yatağında yoktu. Bizde senin yanındadır diye düşündük."dedi ve üzerime gelerek ekledi "bak oğlum bir daha bana o sesini yükseltirsen arada özün var falan demem sesini keserim ona göre."dedi ve clara kapıya çıkıp yanımıza geldi "hop beyler ne bağırıyorsunuz birbirinize. Ayrıca ben sizi anlamıyorum unuttunuz mu?"dedi. Tabi ya, az önce Samet ona Türkçe seslen miş idi. Samet derin bir nefesi vererek ingilizce çevirme yaptı ve clara hızlıca ceketini ve ayakkabısını giyip gelince evden özünü bulmak için ayrıldık. Geçmiş yıllara döndüm ve özünü nerede bulabileceğimi düşünmeye çalıştım. Mezarlığa sametler gideceği için bende eski okulumuza doğru yürüdüm. Okulun etrafında değildi. Sahile indim ve sahilde de yoktu. Hayır yer yarıldı yerin içinde girdi sanki koca kız. Aklıma gelen son yere doğru adımlamaya başladım.
Biraz sonra o her şeyin bittiği parka geldiğimde adımlarım durdu. Evet o park,o lanetli park, bir zamanlar onu burada terk ettiğim park,her şeyin yıkıldığı park.
Buradaydı. O bankta gözü yere dalmış kafası eğik oturuyordu. Yanına yavaşça adımlamaya başladım. Yanına vardığında aramızda birkaç adım vardı. Kafasını kaldırmadı "Geldin."dedi tok sesiyle "geldim."dedim. Kafasını kaldırdı ve arkasına yaslanıp kollarını birbirine bağladı. "Bende kafamı dinliyordum.Sende mi kafanı dinlemeye geldin?"dedi. Kaşlarımı çattım ve "burada mi kafanı dinliyorsun özün?"dedim. Umursamazca gülümsedi ve ayağa kalkıp karşıma dikildi. Neredeyse fısıldayarak "Rahatsız mı oldun Mert Günay?"dedi. Başımı salladım "hayır ama burası-" "Evet burası Mert Günay devam et. Neresi burası? Bir Genç kızın hayallerini,umutlarını yıktığın, yaktığın, toz bulutuna çevirdiğin yer değilmi? Ha Mert Günay cevap versene?"Histerik bir gülüş attı. Gözlerine bakamıyordum. Kafamı eğdim. Acımadı, tıpkı benim zamanında ona acımadığım gibi. Devam etti, sesini yükseltti. "Sahi mert Günay sende o zaman şuan benim eğlendiğim gibi eğlenmiş miydin? Cevap ver mert Günay, cevap ver!?" Kafamı kaldırdım zorlukla gözlerine baktım hiçbir duygu yoktu. Kafamı hayır anlamında salladım "iyi değilsin sen şu anda özün. Hiç iyi değilsin hemde. Anlıyorum seni ama şuan sırası değil emin ol."dedim ona doğru bir adım atarak. Benden uzaklaştı "sen hiç bir şeyi anlamazsın mert Günay. Anlamadın da zaten. Anlasaydın bu halde olmazdık şu anda emin ol. Sen hep bu yüzden kaybettin mert Günay. Anlamadın. Kimseyi, hiç bir şeyi anlamadın Mert Günay. Yazık sana. Yazık seninle kaybettigim onca zamana." Sustu, yanımdan geçerken "yazık."dedi tükürürcesine.
Ve gitti. Tıpkı benim ona bu parkta bu yerde arkamı dönüp siktir olup gittiğim gibi o da bana arkasını dönüp gitti. O gittikten sonra, çevrede, bu ilçede, bu ilde, bu ülkede belki bir şeyler olmadı ama benim içimde çok şeyler oldu.
🍁🍁🍁🍁🍁
Beğenip, yorum yapmayı unutmayın. Şimdiden çok teşekkürler.🌺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zorba Aşk
RomanceZorbalıkla başlayan kötü bir başlangıç onları birbirlerine bağlayacak. Hayat onları ayırırken zaman tekrardan onları bir araya getirecek Peki bu savaşın sonunda hayat mı kazanacak yoksa zaman mı? 🍁Bizim aşkımız zorba aşktı. O siyah ise ben beyazdım...