Deniz kenarı

7.9K 410 29
                                    

Aşağıdan gelen gürültüyle gözlerim yavaş yavaş aralanırken bir yandan da olan biteni kavramaya çalışıyordum. Yattığım yerden doğrulup telefondan saatin kaç olduğuna baktığımda kaşlarım iyice çatılmaya başlamıştı.

"Sabahın dokuzunda neyin gürültüsü bu ya"

Yataktan merakıma yenilip çıktığımda üstümü bile değiştirmeden aşağıya inmek üzere kapıya yöneldim. Her bir adımımda sesler yükselirken tartışan erkek seslerinden abimlerin geldiğini anlamak pek de zor değildi. Anlaşılan onlar da benim varlığımdan çok mutlu olmuşlardı...

Salonun kapısına bir iki adım kala içeriye girip girmekte tereddüt yaşarken içeriden gelen sesleri artık net bir şekilde duyabiliyordum.

"Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz baba? Nasıl tanımadığınız bir kızı alıp da kardeşlerimin yaşadığı eve sokabilirsiniz" Son derece gür sese sahip olan adam babama bağırdığında içim acımıştı. Her ne olursa olsun benim yüzümden onların tartışmasını istemiyordum.

"Kuzey bağırıp durma çiçek uyanacak"

"Ya delireceğim ya siz kafayı mı yediniz? Ben neden kardeşlerimi alıp defolup gittim bu evden!? neler yaşadığımızı bu kadar çabuk mu unuttunuz"

"Annem yapma böyle çiçek çok iyi bir kız. Biraz tanımaya çalışsanız siz de anlayacaksınız zaten"

Başka birisinin sesi duyulduğunda içimden keşke hiç uyanmasaydım da bu cümleleri duymasaydım diyordum.

"Hayatınız boyunca ilk defa gördüğünüz bir kızı nasıl çocuğunuz olarak kabul edebilirsiniz ki?"

Edemezler miydi ki? Ben hiçbir şey yapmamıştım onlara...

"Sizi bilmiyorum ama benim yeni bir kardeşe ihtiyacım yok. Benim kardeşlerim bana yeter"

Ağzımdan kaçan hıçkırıkla sesler kesilirken yakalanmanın ve üzüntünün verdiği sinirle salona girdim.

Bir yandan hıçkırarak ağlıyor bir yandan da konuşmaya çalışıyordum. Çağlarla oldukça benzememizden olacak ki bütün bakışlar yavaşça şaşkınlığa dönerken konuşmaya başladım.

"Benim de size ihtiyacım yok ki zaten" Ellerimle yüzümü silerken aklıma suratımdaki morlukları kapatmadığım gelirken anlık olarak her şeyi koyvermiştim.

"Siz kendinizi ne zannediyorsunuz ki? Ben sanki size çok meraklıyım"

Ağlamamı durduramadığım için içimden kendime söverken bir yandan da götümü sıkıyordum.

"Neslihan hanım ve selim bey getirdi beni buraya? Sanki ben yalvardım gelmek için"

Herkes beni incelerken bazılarının suratından şaşkınlık diğerlerinden de sinir akıyordu.

"Zaten çok az kaldı yakında 18 oluyorum. Ama madem beni bu kadar çok istemiyorsunuz ben de giderim o zaman"

Kimsenin cevap vermesine izin vermeden çıkışa doğru yöneldiğimde birkaç kişi arkamdan geliyordu. Ama o kadar çok ağlamaya başlamıştım ki ne birisini işitiyor ne de birisini duyuyordum.

Üstüme portmantoda asılı ceketimi geçirip ayağımdaki ev terlikleriyle dışarıya attım kendimi. Kimsenin suratına bile bakmadan koşarak uzaklaştığımda arkamda bir küçük kıyamet bırakmıştım.

Hayatı boyunca çok fazla gezen birisi olmamıştım. Evden okula okuldan işe işten eve geçerdi benim döngüm. Bu yüzden nereye gideceğimi bilemeyip ayaklarımın beni istediği yere götürmesine izin vermiştim.

Kaç saat yürüdüm, ne kadar gittim hiç bilmesem de sonunda bir sahil kenarına geldiğimde bankların tekine oturdum.

Oturduğumda ancak gözüme çarpan ayıcıklı pijamalarımla bozulan sinirim iyice bozulmuş deli gibi gülmeye başlamıştım. Etraftan geçen insanlar ilk giyinişime bakıp daha sonrasında gülmeme bakınca benim deli olduğumu düşünüp bana şifa diliyorlardı.

Her zaman olduğu gibi yine yavaş yavaş kahkahalarım ağlamaya dönerken bir yandan da kendi kendime homurdanmaya başlamıştım.

"Bak sen şuna ya beni istemiyormuş götüm"

"Hayır sanki ben size çok meraklıyım"

"Tamam ben de istiyorum aile olalım falan ama istemiyorsanız olmayız ya"

"Benim çilem neymiş arkadaş"

"AY BİR DE DEMEZ Mİ KARDEŞLERİMİN KALDIĞI EVE GETİRMİŞSİNİZ DİYE SANKİ BEN ŞAM BABASIYIM!"

Bağıra bağıra kendi kendime konuşurken yan tarafımdaki bankta oturan kadın çocuğunun elinden tutup kaldırdı ver uzaklaşmaya başladılar.

"AMAN AMAN GÖTÜR ÇOCUĞUNU MAZALLAH BEN ŞİMDİ ONA ZARAR FALAN VERİRİM"

Bacaklarımı kendime çekip kafamı bacaklarıma gömdüm orada ne kadar oturdum bilmesem de karnımın guruldama sesine artık dayanamıyordum.

Yavaş yavaş hava kararırken yanıma hiç para almamış olmama kızdım. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde etrafıma bakınırken gördüğüm simitçiyle şansımı denemeye karar verdim.

Sonuçta bütün sosyal deneylerde simit veriyorlardı bana da verirlerdi herhalde...

Yavaşça yanına yaklaşığımda ilk başta beni süzdü. Tamam çok normal bir kıyafet yoktu üstümde kabul ama bu kadar bakmanın da bir manası var mıydı be abicim?

"Abi kusura bakma rahatsız ediyorum ama. Yanıma para almayı unutmuşum da sen bana şimdilik bir simit versen ben sana sonra gelip getirsem parasını olmaz mı?"

"Satmıyorum kardeşim"

"Niye abi"

"Satmıyorum diyorum"

"Niye abi sivil polis misin?"

"Ne? Veresiye simit satmıyorum diyorum kardeşim parasını getir öyle al"

"YA SANKİ SENİN YANIK SİMİTLERİNE KALDIK AL BAŞINA ÇAL"

Sinirli bir şekilde adamın yanında uzaklaşırken delirmek üzereydim.

"Aile bağları bitmiş"

"esnaflık bitmiş"

"Ya esnaflığı bırak insanlık bitmiş insanlık"

Kendi kendime söylenirken gördüğüm fırınla gülümsedim. Bu sefer olacaktı.

İçeriye adımımı atarken buruma çarpan sıcak ekmek kokusuyla gülümsedim. Hayatımdaki en güzel koku bu koku olabilirdi.

"Merhaba"

Yaşlı bir amcanın bana dönmesiyle gülümsedim. Ekmeği kapmalıydım.

"Merhaba küçük hanım"

"Şey.. acaba sizde askıda ekmek var mı?"

Adam üstümü başımı süzerken bir anda babacan tavrıyla gülümsediğinde ben de ona karşılık verdim. Ekmeği kapmıştım.

"Var tabi var da söyle bakalım senin annen baban nerede?"

"Amca benim annem de babam da ben küçükken vefat etti"

Her ne kadar bu tonton amcaya yalan söylediğim için üzülsem de daha fazla kurcalamaması için yalan söylemem şarttı.

Anladığını belli eder şekilde kafasını salladığında yeniden buruk bir gülümseme bıraktım.

"Kaç tane ekmek istersiniz küçük hanım"

"bir"

"Yani bir tane yeterli. Teşekkür ederim."

Adam poşeti bana uzattığında gülümseyerek aldım ve dışarıya çıktım. Bugünü kurtarmıştım en azından. Artık böyle böyle ülkedeki tüm fırınları gezer obez olurdum.

Saatler önce kalktığım banka yeniden oturduğumda hava oldukça kararmış, tek tük insanlar kalmıştı. Onlar da pek güvenilir gözükmüyordu.

Ekmeği poşetinden çıkartıp yarıya böldüm. Geri kalanını poşete geri koyup diğerini yemeye başladım. Hava oldukça soğumuş ellerim ayaklarım buz kesmişti.

Olup bitenleri düşünürken bir yandan ağlıyor bir yandan da kuru ekmeği yemeye çalışıyordum. En trajikomik olanı ise ekmek yüzünden boğulsam içecek bir damla su bulamazdım. Kimsenin yanına sığamazdım. Yine kendi başıma kalmıştım.

ÇiçekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin