Merhaba...
Yeni bölümle karşınızdayım.
Keyifli okumalar dilerim.
***
Kerem ile Zehra'nın basit yakınlaşması bile düşüncelerimi darmadağın etmeye yetmişti.
Fakat anlamlandıramadığım pek çok şeyi de beraberinde getirmişti. Şu an hissettiğim duygular bana yabancıydı. Şu an içinde bulunduğum durum gibi...
Düşüncelerimde boğulmak üzereyken beni kurtaran şey bileğimi saran ellerdi. Daha ne olduğunu anlamadan aynı eller, sıkıca tuttuğum bıçağı elimden sertçe çekti. Kim olduğunu anlamak için sağ tarafıma döndüğümde Kerem'in şaşkın ve bir o kadar da endişeli ifadesiyle karşılaştım. Doğrudan elime bakıyordu.
"Aysu! Elin kanıyor!" Bıçağı kenara koydu ve iki eliyle sol elimi tuttu.
Bakışlarım, sol elimle buluştuğunda parmağımı kestiğimi fark ettim. Çok derin durmuyordu fakat kanamaya devam ediyordu.
Elimi avuçlarının arasına aldı. Kanı durdurmak amacıyla elime bir bez sardı. Kerem'in bakışları elimden ayrıldı ve nihayet gözlerimi buldu. Kaşlarını çattı. Göz pınarlarımda biriken yaşlar, ifadesine yeni bir boyut kazandırmıştı. Bir elini yavaşça yanağıma götürdü, başparmağıyla gözyaşlarımı sildi. Yumuşacık bir sesle "Çok acıyor mu?" diye sordu.
Farkında olmadan hem elimi kesmiştim hem de gözyaşlarım benden izinsiz, birer birer terk etmişti gözlerimi. Gerçekten, delirmiş olmalıydım.
Gözlerimden firar eden bir damla daha, yanaklarımdan süzülürken Kerem'in bakışları gözyaşımı takip etti. Bir kez daha müdahale edeceği sırada buna izin vermedim. "Abartılacak bir şey yok, basit bir kesik işte."
Bir başkası olsa belki bu hareketimle benden uzaklaşabilirdi ama o böyle yapmadı. "Ağlıyorsun ama..."
"Soğan doğramıştım az önce. Gözlerim yaşardı."
Aksi gibi bakışları kesme tahtasının üzerindeki marullara ulaştı. "Benim bildiğim soğan, böyle bir şey değildi ama."
Ona açıklama yapacak değildim. Yanından ayrılmak için ayaklandım.
Tolga, Kerem'i iterek yanıma geldi. Beni kendine doğru çekti. "Hadi gel, yara bandı yapıştıralım."
Ona engel olmadım. Mutfaktan ayrılıp onun odasına gittik. Beni yatağına oturttu ve ebeveyn banyosundaki dolaptan yara bandı getirdi.
Bu sırada Ceyda da yatak odasının kapısında belirdi. "İyi misin Aysu? Canın çok acıyor mu? Neden dikkat etmedin?"
Bıkkınlıkla göz devirmemek için kendimi tuttum. "Alt tarafı basit bir kesik, abartıyorsunuz."
Bu konudan uzaklaşmak için gözlerimi duvardaki fotoğraflarda gezdirdim. Tolga'nın ailesiyle olan bir fotoğrafı, beraber çekindiğimiz pek çok fotoğraf ve diğer fotoğrafları... Tolga fotoğraf çekinmeyi çok severdi. Anı biriktirmenin harika bir şey olduğunu söyleyip dururdu.
Bakışlarımı takip eden Ceyda da fotoğrafları gördü. "Bunlar çok güzel. Ya baksana Tolga... Fotoğraf çekmeyi çok seviyorsun sanırım, albümün falan yok mu? Çocukluğunu merak ettim."
Başımı olumlu anlamda salladım. "Evet, fotoğraf çekmeyi çok seviyorsun onlara da göstermelisin."
Tolga gülümsedi. Yaramı temizleyip yara bandını yapıştırdıktan sonra ayağa kalktı ve köşede duran dolabın çekmecelerini birer birer açtı. Onlarca albüm vardı. Hepsini çıkarıp yatağına koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AN (TAMAMLANDI)
Romance23 Mayıs 2000. Doğumum benim kıyametimdi. Çok sevdiğim o doğum günlerim, şimdi bana cehennemdi. Kendimin en büyük düşmanı yine bendim. Ben, kendimi bir cehenneme hapsetmiştim. Bir mum, iki mum, üç mum... Bir yalan uydurdum. İki ceset buldum. Bir mum...