Merhaba...
Nasılsınız?
Birkaç gün aradan sonra tekrar buradayım.
İçinizden geçen herhangi bir şeyi buraya bırakabilirsiniz.
Keyifli okumalar dilerim...
***
Hayattaki amacımız sorulduğunda cevabım her zaman şu şekilde olmuştu: Ben bu dünyaya bir iz bırakmaya geldim.
Toydum, masumdum, daha bu dünyayı tanımıyordum.
Dünyada bir iz bırakmak isterken bu dünyanın beni yaralayacağını tahmin edememiştim.
Hazırlıksız yakalanmıştım. Bu dünya bende bir emare bırakmıştı. Hem de büyük bir emare...
Emare kocamandı, acım derindi.
Şimdi ise bilinmeyenlerle dolu bu yolculuğumda kendime zaman tanıyordum. Duygu ve düşüncelerimle baş edebilmek için...
Biraz zamana ihtiyacım vardı, her şeyin üstesinden gelebilmek için... Hep halletmiştim, yine hallederdim. Sadece biraz zaman...
Biraz zaman... Gerçekten her şeye yetebilir miydi? Biraz daha zaman geçince içimdeki bu boşluk dolabilir miydi?
Kırgındım, kızgındım, kinliydim...
Zihnimin bana sunduğu o anılardan sonra bile hala umarsızca Tolga'nın bu olayla bir ilgisinin olmamasını diliyordum.
Ne yazık ki, benim dileklerim hiçbir zaman kabul olmamıştı.
Evet, zihnim bana o bilekliğin nereden tanıdık geldiğini anımsatmıştı. Kerem'in bana hediye ettiği bilekliğin üzerinde parmaklarım gezinirken bir ışık zihnimde dalgalanmıştı.
Annemin dizlerine uzanmıştım, oldukça küçüktüm. Annem, işaret parmağını bileğindeki bilekliğin üzerinde gezdiriyordu. İlgimi çekmişti, biraz daha yaklaşınca bilekliğin üzerindeki zarif melek figürünü gördüm. "Ne kadar da güzel anneciğim. Tıpkı senin gibi..."
Elimi hafifçe uzatıp ben de annem gibi işaret parmağımla figüre yavaşça dokundum.
Derin bir iç çekti. "Baban çok zevkli öyle değil mi? Biliyor musun tatlım, bana aldığı ilk hediye bu bileklikti."
Bu hatıra zihnimde canlanırken gözlerimden firar eden damlalara engel olamamıştım. Kerem'in hediyesi elimden kayıp giderken hızla ayağa fırlamıştım ki Kerem çevik bir hamleyle beni kendine çevirmişti. "Ne oldu Aysu, nereye gidiyorsun?"
Bedenimi güçlü kollarından kurtarmaya çalıştım. "Kerem... Gitmem gerek, bırak beni."
Oldukça şaşırmıştı, olanlara anlam veremiyordu. Sıkıntılı bir nefes verirken elini ensesine götürmüştü. "Tamam, ben götüreyim seni."
Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildikten sonra başımla onu onayladım. Masadaki eşyalarımızı toparlayıp yere düşen kutuyu hızlı bir biçimde aldıktan sonra arabasına doğru ilerledik.
Koltuğa oturduktan sonra Kerem'e adresi söyledim, başımı cama yaslayıp gözyaşlarımı Kerem'den saklamaya çalıştım. Bir yanım ona yaşadıklarımı anlatmak isterken, diğer yarım bu konuda hala korkaktı.
Sanki biri bilirse, acım mümkünmüş gibi daha da çoğalacaktı.
Sessiz bir yolculuğun sonunda her şeyin başladığı o eve varmıştık. Ellerim titrerken kapıyı güçlükle açabildim. Titreyen dizlerim hedefime ulaşmam konusunda hiç yardımcı olmuyordu. Gözlerimi kaçırdım ve Kerem'e baktım, sessiz kalması işime geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AN (TAMAMLANDI)
Romance23 Mayıs 2000. Doğumum benim kıyametimdi. Çok sevdiğim o doğum günlerim, şimdi bana cehennemdi. Kendimin en büyük düşmanı yine bendim. Ben, kendimi bir cehenneme hapsetmiştim. Bir mum, iki mum, üç mum... Bir yalan uydurdum. İki ceset buldum. Bir mum...