İlerleyen zamanlarda onun hakkında bilgi edinmek bir yana sanki gittikçe daha da yabancılaşıyordu. Yanına sürüklenip durduğu adam bir sır küpüydü âdeta. Günler geçtikçe hafızası ve insansı yönlerini kaybetmeye devam ediyordu. Kendisini bekleyen sonu düşündükçe çaresizliği yüzünden bunun bir an önce gerçekleşmesini istemeye başlamıştı. Bilinen bir sonu beklemek hiç şüphesiz çok daha acı vericiydi...
Tek katlı küçük bir dağ evinin etrafı yeşilliklerle gizlenmişti. Biraz önce dinen yağmur yüzünden yaprakların üzerindeki küçük su damlacıkları hâlâ varlıklarını koruyordu. Genç kızın bakışları pencerenin önünden geçerek kapıyı açan kişiye takıldığında,üzerindeki battaniyeyi hızla sıyırarak kahve bardağını masanın üzerine bıraktı ve ayağa kalktı.
"Senin burada ne işin var?" Diye sordu şaşkınlıkla. Deniz elindeki şemsiyeyi bir kenara bıraktıktan sonra siyah postallarıyla, attığı her adımda ahşaptan çıkan gürültüye aldırmadan mutfağa geçti.
"Burası ikimizin de evi unuttun mu?" Onun bu rahatlığı karşısında iyice öfkelenen genç kız gözlerini kısarak mırıldandı.
"Bir evin olduğunu hatırladığına sevindim. Bunca zaman neredeydin? Neden hiç haber vermedin bana günlerdir? Kafayı yemek üzereyim! İsimlerden başka hiçbir şey hatırlamıyorum. Deniz sanki..." demişti ki sözleri hızla kesildi.
"Demek doğruymuş..." Diye mırıldandı kendi kendine. Hafızasını kaybettiğine kanaat getirmiş olmasaydı genç kızın çıkışına karşılık verebilirdi. Küçücük bir çocukken arkasına bile bakmadan Deniz'i terk eden oydu! Geçmişine dair en ufak bit şey bilmeden yaşamıştı bu zamana dek. Onun bildiği tüm doğruları yıkan ise birkaç yıl önce karşısına çıkan ablası olmuştu. Önceleri onu bulduğu için sevinse de Çağan'a karşı beslediği nefreti öğrendiği an bunu durdurmak için elinden geleni yaptı. Ona yeri geldiğinde abilik yeri geldiğinde babalık yapan adamı korumak istiyordu. Diğer yandan hafızasını ve insansı yönlerini kaybetmeye başlayan kıza ne olduğu merak etmiyor değildi.
"Ne doğruymuş? Neler oluyor?"
Deniz sessizce karşısındaki kadını inceledi. Ona tekrar geçmişi hatırlatmaya hiç niyeti yoktu. Hem bu intikam duygusuyla yaşamaktan yorulmuştu. Yıllardır onu vazgeçirmeye çalışmak tek amacı olmuştu. Sonunda... sonunda her şeyi unutmuştu.
"Senin hatırlanacak bir geçmişin yok. Küçüklüğünden beri bu kulübeden çıkıp insan içine karışmadın bile. Bu yüzden sadece isimleri biliyorsun."
"Deniz sen ne dediğinin farkında mısın? Ne demek tüm hayatını bu kulübede geçirdin! Bu olamaz! Biri bana bir şey yaptı diyorum!"
Genç çocuk buzdolabının kapağını açarak içerisindeki bomboş görüntüye göz atmakla yetinmişti. Umursamaz görünmeye çalışsa da kıracağı ufak bir pot en başa dönmelerine sebep olabilirdi.
"Daha mantıklı bir açıklaman varsa seni dinliyorum. Gizli varis.
"Bana şöyle seslenme!"
"Bir adın var mı yani?" Dediği an bakışlarını genç kıza çevirmişti. Kendisine sorulan soruyla gözlerindeki duygu yoğunluğu Deniz'i şimdiden pişman etmişti.
"Bak... Özür..."
"Dileme, haklısın." Dedi ve arkasını dönerek biraz önceki yerine doğru yöneldi. Pencerenin önündeki yatağına oturduğu an battaniyesini üzerine çekmeyi ihmal etmemişti. Gözleri tekrar yavaş yavaş kararan havaya döndü, yatağın ucuna çöken ağırlıkla Deniz'e bakmamak için elinden geleni yapıyordu.
"İnan bana seni buradan çıkarmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Buraya her geldiğimde bana geçmişi soruyorsun... İnsanların seni görmemesi umrumda değil. Gel benimle, ne pahasına olursa olsun bu laneti üzerinden kaldırmanın bir yolunu bulacağım." Diye fısıldadı güven veren bir tonda.
"Beni senden başka kimse göremiyor. Ne zaman nasıl bir şekilde öleceğimi ben bile bilemezken nasıl insanların içine karışırım? Kim olduğumu öğrenmem gerekiyor. Bir gün görünmez olarak yaşamak çok normal gelirken ertesi gün neden görünmezliğe mahkum edildiğimi unutuyorum! Anlamıyor musun Deniz? Elimde neler varsa hepsini birer birer kaybediyorum. Hem..." Genç kızın aklına gelenlerle susması bir olmuştu. Deniz bi anda duraksayan kıza merakla baktı.
"Hem?"
Endişe ve korkuyla ellerini birbirine kenetlerken, nasıl söyleyeceğini bilemez bir şekilde ciddiyetle konuşmaya devam etti.
"Son birkaç gecedir uyuduğum yerde uyanmıyorum. Bu nasıl oluyor bilmiyorum ama her sabah kendimi o adamın yanında buluyorum." Dediğinde Deniz'in şaşkın bakışlarını gördü. Bu durumu uzun zamandır yaşadığını söyleseydi büyük bir kıyamet kopabilirdi. Bu yüzden bilerek yalan söylemeyi tercih etmişti.
"Kimin? Hangi adamdan bahsediyorsun sen?"
"Çağan diye bir adam, Çağan Ak. Onu tanıyor musun?"
Biraz önce durmuş yağmura rağmen şiddetle gürleyen gökyüzü olacakların habercisiymiş gibi ikinci kez tekrar gürledi. Deniz neredeyse ağzı açık kalmış bir şekilde, genç kızın son kurduğu cümleyi idrak etmekle meşguldü. Bu... Bu nasıl olurdu!
"Sen ne söylediğinin farkında mısın? Kendi iraden dışında nasıl başka birinin yanına gidebilirsin!" Öfkeyle bağırdığının farkında bile değildi.
"Kahretsin! Bilmiyorum Deniz! Söylediğim gibi kendimi her sabah o adamın evinde uyanırken buluyorum. Endişelenme hem beni göremiyor bile. Sen o adamı araştırabilir misin benim için? Ne kadar düşünürsem düşüneyim bu olanlar için bir açıklama bulamıyorum. Kafayı yemek üzereyim."
Genç çocuk tek kelime etmeden başını sallayarak onaylamıştı. Yine tek kelime etmeden kapıya doğru yürüyerek aniden durdu. Son kez dönüp geride bıraktığı kadına baktıktan sonra hızla ayrıldı oradan. İyice kararan havayla birlikte yorgun başını yastığa yaslarken hâlâ yaşadıklarını düşünüyordu. Deniz kendisinden bir şeyler saklıyordu bunu anlamıştı. Ne yapıp edip o adamın gerçekte kim olduğunu öğrenmeliydi.
O sırada hissettiği korkuyla sıkışan göğsünü sıvazladı Deniz. Çocukken onu evlat edinen Çağan'a çık şey borçluydu. Yıllarca sahip çıktığı yetmezmiş gibi tıpkı bir babanın şefkatiyle büyütmüştü. Canını kimsenin yakmasına izin vermezdi. Bu kişi ablası dahi olsa buna müsaade etmezdi.
&
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varis
Teen Fiction"Kimsin sen? Neden kendimi hep senin yanına sürüklenirken buluyorum?" NOT: Bu kurgu Demren kitabının Çağtu'ya uyarlanmış halidir.