Tuana

285 29 49
                                    

Nefes alamadığını hissettiği o kısa sürede göz kapaklarını aralamak zorunda kalmıştı. Bulunduğu yer  karanlık ve boğucu olduğu kadar aynı zamanda havasızdı. Ellerinin oturduğu sandalyenin arkasında bağlı olduğunu anlaması çok uzun sürmemişti. Öne eğdiği kafasını kaldırarak yüzüne düşmüş saç tutamlarını geriye ittirmeye çalıştı. Ne zamandır baygındı veya buraya nasıl gelmişti hiçbir fikri yoktu. Tek bildiği babası yapılanları öğrendiği an Çağan'ı mahvedecekti!

''Kimse yok mu?'' diye bağırdı güçlükle toparladığı sesiyle. Ancak bir süre sonra cevap alamadığı gibi en ufak tepkide duyamamıştı. Burada biraz daha kalmaya devam ederse hiç hoş şeyler olmayacaktı. Kapalı alan fobisi olmamasına rağmen o kadar ürkütücü duruyordu ki. Dipsiz bir karanlık ve koca boşluktan başka ona eşlik eden bir şey yoktu şu odada. Boğazını temizleyerek eskisinden daha güçlü bir sesle bağırmaya çalıştı.

''Kimse yok mu? Açın şu ışıkları! Size söylüyorum!''

Sesi yankılanarak kendi kulaklarını dolduruyordu. Böyle olmayacaktı, onu burada tutanlar her kimse laftan anlamadıkları kesindi. O halde onların anlayacağı türden konuşmaktan başka çaresi yoktu.

''Korkaklar! Gücünüz savunmasız bir kadına mı yetiyor!'' dedi öfkeyle. Bu cümleyle birlikte aniden aydınlanan oda genç kadının gözlerini kamaştırmıştı. Dikkatini çeken ilk şey bakışlarının takıldığı bir adam siluetiydi. Gözünü tam açacağı sırada kapatmak zorunda kalmasının sebebi elbette gözlerine bağlanan kalın bir bez parçasıydı. Kalp atışları hızlanmıştı, konuşmaya çalıştı ancak kelimeleri boğazına takılı kalmıştı. Aklından bin bir türlü kötü düşünce geçerken kulağının hemen dibinde hissettiği nefesle titredi.

''Savunmasız olduğunu sanmıyorum.''

''Sen... Sende kimsin?'' diye sordu korkuyla.

Genç adam biraz ötede duran eski demirden bir sandalyeyi yere sürterek Leya'nın tam önüne çekti. Sandalyeye düz oturmak yerine ters oturmayı seçmişti. Uzun bacakları iki yöne açılırken kollarını sandalyenin üst kısmına dayadı ve dikkatle karşısındaki kadını süzmeye başladı. Yıllardır beklediği kişi şimdi tam önünde duruyordu ve onun yapması gereken tek şey bir adım uzaklığında duran bu kızı doğduğuna pişman etmekti.

''Sorgulamaya devam edersen merakın seni erken ölüme götürecek.'' dediği sırada Leya çırpınmaya başladı. Aklına bundan başka yapacak bir şey gelmemişti. Korkuyla çığlığı basarken dudaklarına kapanan sert ellerin baskısı yüzünden susmak zorunda kaldı. Biraz önce kulağının dibinde hissettiği nefes şimdi tam yüzünün dibindeydi. Yutkunarak gözyaşlarını engellemek için kafasını yukarıya kaldırdı. Adam onun sakinleşmesinin ardından elini yavaşça çekerek gözlerinin üzerinde olan bezin kenarına dokundu. Kahrolası bu kadın keşke böylesine güzel olmasaydı. Neyse ki güzelliği bile iğrenç karakterini örtemiyordu. Pisliğin teki bir adamın kızı ne kadar iyi yetişebilirdi ki? Gözlerini biraz önce dokunduğu dudaklardan zorlukla ayırarak başının arkasında bağlanmış olan bezin düğüm kısmını tuttu.

''Gözlerini açacağım ama ben izin verene kadar yüzüme bakmayacaksın. Eğer bakarsan baban için kazılan mezarın yanına bir yenisini eklemek zorunda kalacağım.''

Leya korkudan deli gibi titrerken kalp atış seslerini duyabiliyordu. Nefesini tutmuş bir şekilde gözlerinin açılmasını bekledi. Bez yüzünden kayarken o gözlerini yumdu. Bu adamın yüzünü görmese bile ses tonundan söylediği her şeyi kolaylıkla yapabilen biri olduğunu anlamıştı. En son Çağan'ın telefonda söylediği o isim yankılandı beyninde. Yağız, genç kızın kapalı olan gözlerine alayla bakarak gülümsedi. En azından söz dinlemeyi bilen biriydi. Farkında olmadan büyük avucu Leya'nın çenesini kavrarken başını yavaşça yukarı kaldırdı. Leya kapalı gözlerinin arasından kayıp giden gözyaşına engel olamazken yüzüne iyice yaklaşan adamdan habersizdi.

VarisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin