2 Ay Sonra
Yemek masasında herkes öylece tabağını irdelemekten başka bir şey yapmıyordu. Defne bıkkınlıkla şişirdiği yanaklarından nefesini dışarıya vererek abisine baktı.
''Sayenizde olan iştahım da kaçtı. Abi daha nereye kadar susacaksın?'' diye sorduğunda Yağız elindeki çatalı sertçe masaya bırakıp keskin bakışlarını abisine çevirmişti.
''Ne duymak istiyorsun?''
Defne güç almak istercesine diğer abisi Esat'a baktı ama genç çocuğun hiç öyle bir niyeti olmadığı tavırlarından anlaşılıyordu. Bu işte tek başınaydı. Yağız abisinden, çekinse de merakına yenik düştü.
''Neredeyse aylardır evimizde zorla tutuyorsun o kadını. Odasından çıkamayan bir yabancıyla aynı evin içinde yaşıyoruz. Onun kim olduğunu bilmediğimiz gibi yanına girmeme dahi izin vermiyorsun. Resmen hapis hayatı yaşıyor! Ailesi kim bilir ne kadar endi-''
''Onun bir ailesi yok.'' dedi tek seferde. Defne'nin sözlerinin yarıda kalması abisinin ani girişimi mi yoksa görüş alanına giren genç kadın mı bilinmezdi.
''Sen öldürdüğün için bir ailem yok.'' dediği an umursamaz tavrıyla dikkat çeken Esat başını hızla kaldırıp sesin geldiği yöne çevirmişti. Yağız ise hemen arkasında duyduğu tanıdık sesle duruşundan ödün vermedi. Leya, yıkık dökük bir şekilde öylece ona sırtı dönük adama bakıyordu. Defne ayaklanarak ona yardım etmek istedi, nitekim genç kadın hasta gibi duruyordu. Her an yeri boylayacakmış gibi bir hali vardı.
''Otur Defne.''
''Ama abi...''
''Otur dedim.'' diye ikaz etti öfkeyle.
Genç kız çaresizce tekrar yerine otururken Esat kimsenin beklemeyeceği bir şey yaparak sandalyesinden kalktı ve gelip oturması için Leya'ya işaret yaptı. Onun bu tavrına şaşıran sadece Defne değil aynı zamanda Yağız olmuştu. Genç kadın kendisine yer veren çocuğa acı dolu bir bakış attı.
''Bir katille asla aynı masaya oturmam.''
Defne şaşkınlıkla ağzını aralarken ikisinin arasında ne geçtiğini deli gibi merak ediyordu. Yağız masadan öyle bir kalktı ki beraberinde oturduğu sandalye yere devrilmişti. Yankılanan gürültü nefeslerin tutulmasına sebep olurken Leya olduğu yerden kıpırdamadı bile. Genç adam arkasını döner dönmez karşılaştığı gözlerde saf bir nefret gördü... Bu duygu... Oldukça tanıdıktı. Tıpkı çocuğunu aldırmayı teklif ettiği günkü kadar nefret doluydu.
''Konumuz bir katilse, senden başlayabiliriz Leya Hanım. Ne de olsa bu konuda beni misliyle geçen sensin!'' diye kükrediğinde genç kadın gururla başını havaya kaldırdı. Titreyen dudaklarına aldırış etmeden birkaç adımda Yağız'ın hemen önünde durdu.
''Bana bak! Unuttuğum geçmişime hesap sorma hakkını kim veriyor sana? Her dediğine inanacağımı da nereden çıkardın? Gözlerimin önünde babamı öldürdün sen! Sakın! Duydun mu beni? Sakın beni hatırlamadığım şeylerle yargılamaya kalkışma! Seni bilmem ama ben asla kendi çocuğunu isteyerek öldürecek kadar insanlıktan çıkmadım.''
''Demek hatırlamadığın geçmişin. Öyle mi? Gel ben sana hatırlatayım. Bakalım bir daha unutabilecek misin?'' dediği an genç kadının kolunu tutarak sürüklemeye başladı. Zaten halsiz olan bedeni buna direniş gösteremez durumdaydı. Defne ve Esat öne atılırken genç adamın gözü kimseyi görmüyor gibiydi.
''Abi dur! Lütfen dur!''
''Abi sakin ol.'' diye araya girdi Esat. Ancak ikisinin de itirazları havada asılı kaldı. Yağız evin kapısını sertçe açıp beraberinde Leya'yı çıkardığında kapının önünde duran korumadan anahtarları aldı. Dakikalar içinde kendisini arabada bulan genç kadın yaşadıkları yüzünden artık bayılmak üzereydi. Günlerdir doğru düzgün yemek yemediği gibi uyumamıştı da. İyice direncini kaybetmişti. Yağız arabayı çalıştırdığında bağımsızca kapanan göz kapakları yorgunluğunu dindirmeyecek gibiydi.
Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu. Tek bildiği sert bir rüzgarın acımasızca yüzüne çarpıp tüm bedenini uyuşturuyor olmasıydı. Yavaşça araladığı gözleri önce arabanın içinde gezindi. Kendi kapısı açıktı. Neredeydi? O katil onu nereye getirmişti! Hızla arabadan indiğinde, gördüğü yerle gözleri inanamaz bir şekilde sonuna kadar açıldı. Biraz ilerisinde Yağız bir mezarın başında öylece dikilmişti. Korkarak ona doğru yürümeye başladı. Korktuğu tam olarak neydi bilmiyordu, tek bildiği o ruhsuz adamın nasıl kıpırdamadan öyle durabildiğiydi. Ona iyice yaklaştıktan sonra varlığını belli etmek istercesine öne doğru ilerledi.
''Buraya nede-''
Kelimelerin boğazına dizilme sebebi elbette ki karanlık geceye inat mezar taşında parıldayan o isimdi. Tam önünde durdukları bir bebek mezarıydı. Korkuyla geri adım attı. Uzaklaşmak isteyeceği sırada Yağız yine kolundan yakalamıştı onu. Gözleri öylesine öfke dolu bakıyordu ki. Kendi gözlerinin hangi ara dolduğunu hatırlamıyordu.
''Bırak... Yalvarırım bırak.'' dedi çaresizce.
''Şimdi inanıyor musun?'' diye üsteledi genç adam.
''Neden kaçıyorsun? Burada onunla yıllardır yüzleşen benim, sen neden kaçıyorsun! Bari burada terk etme onu! Ne yaptı? Sana ne yaptı da istemedin onu!'' diye bağırdığında sesi gecenin sakinliğini yakıp kül etmişti. Leya ardı ardına akan göz yaşlarıyla mezara bakmamaya kararlıydı. Korkuyla Yağız'ın göğsüne başını gömdü. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu şimdi.
''Lütfen... Lütfen. Bunu yapmış olamam! Kendi çocuğumu öldürmüş olamam! Böyle biri değilim... Ben kötü biri değilim. Lütfen inan bana...''
Yağız kendisine sarılmış narin bedene öylece baktı. Eli havada asılı kalmıştı. Kalbi ona sarılıp teselli etmesi konusunda uyarılar verirken gururu, geçmişini acımasızca gözlerinin önünden film şeridi gibi geçiriyordu.
''Yoruldum Leya. Sana ulaşamamaktan, geçmişi unutamamaktan yoruldum. Seni bu hale getirdiğim için mutlu muyum sanıyorsun? Yaşayamıyorum! Hatırlamadığın geçmişin yüzünden her gün burada kucağıma bile alamadığım kızımla teselli buluyorum.'' dedi acıyla. Genç kadın, sesli bir iç çekip başını yavaşça kaldırarak Yağız'ın gözlerinin içine baktı. Bu adam gözlerinin önünde acımadan babasını öldürmüştü... Bunu yapmıştı ama... Neden içindeki o his bir şeylerin doğru olmadığı konusunda diretiyordu! Olabilir miydi? Kızının ölmesinde üvey babasının gerçekten de bir parmağı olabilir miydi? Oysa ona ne iyi davranırdı. Annesinin ölümünden sonra üzerine daha bir düşer olmuştu. Babası suçsuz olabilirdi! Evet, normal zamanda hiç düşünmeden bu ihtimali hemen kalkanı olarak kullanabilirdi ama gözleri yavaşça yan tarafında duran mezara ilişti. Aynı hızla bakışlarını geri kaçırdığında Yağız'a inanmak zorunda kalmıştı.
''Bana, ne yapacaksın?'' dedi korkuyla. Islak gözleri genç adamın gözleriyle buluştuğunda hâlâ ona olan yakınlığını sürdürüyordu. Yağız kollarının arasında titreyen bedeni zorlukla da olsa kendinden uzaklaştırdı.
''Anılarını geri kazanmanın bir yolu var. Eğer kızımı sen öldürdüysen cezan hayatın boyunca bu yaşamak olacak.'' dedi buz gibi bir sesle. Leya'nın tüm kanı aniden çekilmişti.
''Suçun yoksa...''
''Özgürlüğünü sana geri vereceğim. Bir daha asla yüzümü görmezsin.''
Genç kadın duyduklarıyla irkilirken Yağız şimdiden Çağan'ı nasıl ikna edeceğini düşünüyordu. O gizli varis ne pahasına olursa olsun gücünü kullanarak geçmişi ortaya çıkarmalıydı. Ancak genç adamın hesaba katmadığı tek bir şey vardı. Leya'nın geçmişi sadece Tuana'nın üzerine deprem etkisiyle yıkılmayacaktı...
Tam arkasını dönüp gideceği sırada elini ürkekçe tutan Leya'ya bakmak zorunda kaldı. Hâlâ bir çocuk gibi titriyordu. İradesine yenik düşerek küçük eli kendi iri avuçlarına hapsetti. Bunun ardından iyice tüm direncini yitiren genç kadın Yağız'ın kollarına yığılıp kaldı. Ani refleksle kucakladığı bedeni bu hale kendisinin getirdiğinin farkındaydı. Gözleri kapalı bir şekilde kısık sesle nefes alan bu kadına tek yalan söylemişti.
Eğer suçu yoksa onu hayatından kolay kolay çıkarmayacağını çok iyi biliyordu.&
Marabaaa! Nasılsınız acabasıı??
Bu acabası kelimesine bi tane kurgudan alıştım kopamıyorum QĞWĞASLASQLWĞQAŞSĞQWBölüm hakkındaki düşünceleriniz efenim??
Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın. Yıldızlar kadar öpücük!
![](https://img.wattpad.com/cover/346336663-288-k651128.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Varis
Teen Fiction"Kimsin sen? Neden kendimi hep senin yanına sürüklenirken buluyorum?" NOT: Bu kurgu Demren kitabının Çağtu'ya uyarlanmış halidir.