'İLK'

3K 117 6
                                    

Cansu'nun ağzından

Savaş Emre'ye yumruk atmıştı. Ben daha bunun şokunu atlatmaya çalışırken Savaş kolumdan tuttu ve beni çekti. Dışarı doğru sürüklediğinde kolumu acıtmıştı. "Savaş bırak, kolumu acıtıyorsun." Dediğimde elini biraz gevşetse de sıkmaya ve sürüklemeye devam etti. Sonunda dışarı çıktığımızda beni duvara yasladı ve iki kolunu kafamın yanlarına koyarak beni hapsetti. "Ne halt ettiğini sanıyorsun sen? Ne yapıyorsun? Beni kıskandırmaya mı çalışıyorsun?" diye bağırdığında bir şey söylemedim. Tabi ki de "Evet." gibi bir cevap vermedim. Her ne kadar doğru olsa bile bunu ona söyleyemezdim. Bu nedenle inkâr ederek bağırmaya başladım. "Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Seni sevmiyorum diyorsun, sonra Emre'ye yumruk atıyorsun? Beni sevmediğini düşünüyorsun ama beni kıskanıyorsun!? Yeter artık. Bana seni sevmiyorum, bunu kafana sok, demiştin ya hani, bence artık bir şeyleri kafasına sokması gereken kişi sensin. Kabullen artık. Birini ya seviyorsundur, ya da sevmiyorsundur. Benimle böyle oynayamazsın." Sesim sonlara doğru alçalmıştı. Derin bir nefes aldım. Gözlerini benden ayırmıyordu. Gözlerinden ne düşündüğünü anlamak neredeyse imkânsızdı. Ya gerçekten duygusuz biriydi ya da duygularını çok iyi saklıyordu. Çok güçlüydü. Ama bağırarak söylediklerim üzerine afallamıştı. Ben de bundan yararlanarak kollarından kurtuldum ve şansıma bir taksi bulup atladım.



Güneş'in Ağzından

Yüzüme yansıyan güneş ışınlarıyla gözlerimi açtım. Yatağımın yanındaki telefonuma uzandığımda bir yeni mesaj olduğunu gördüm. Kimden: Bora, Bugün buluşabilir miyiz? Konuşmaya ihtiyacım var." Emin olamasam da buluşmaya karar verdim. Kime: Bora, Yarım saat sonra sahilde buluşalım." Hızlıca hazırlanıp evden çıktım. Bir taksiye atlayarak pencereden dışarıyı izlemeye başladım. Hava her an yağmur yağacak gibiydi. Sahile vardığımızda taksimetredeki parayı ödeyerek taksiden indim. Saate baktığımda henüz erkendi, ben de kendim biraz yürümeye karar verdim. Deniz tüm maviliğiyle karşımda duruyordu. Huzur veriyordu. Biraz yürüdüğümde, kendimle baş başa kalmayı ne kadar özlediğimi fark ettim. Kaan'ı seviyordum, ama insanın yalnız kalması gereken zamanlar vardı. Düşünmesi gereken zamanlar.  Ben bu zamanları yaratmayı unutmuştum. Kafamı kaldırarak gökyüzüne baktım. Kendimi, o sırada geçen bir kuşun yerine koydum. Uçmak hep merak ettiğim bir histi.  En başta özgür hissettiriyor olmalıydı. Kuşları izlerken bu sene hayatımın nasıl değiştiğini düşündüm. Eski Güneş değildim artık, uzaklaşmıştım. Ama uzaklaşarak kendime mi yaklaşmıştım, yoksa kendimi mi unutmuştum? Bu, üzerinde düşünmem gereken bir soruydu. Ben düşüncelerime dalmış, gökyüzünü seyrederken, omzuma dokunan elle bunlardan sıyrılmış ve gerçek hayata dönmüştüm. Arkamı döndüğümde beklediğim gibi karşımda Bora'yı buldum. Bir süredir görüşmüyorduk. "Selam." dediğinde, tanışmamızın da böyle olduğunu hatırlayarak gülümsedim. "Selam." dedim. "Biraz yürüyelim mi?" dediğinde başımı aşağı doğru salladım ve yürümeye başladık. "Nasıl gidiyor, neler yaptın?" diye sorduğunda sadece gülümsedim. Birçok olay yaşamıştım ama bugün ben anlatmayı değil de dinlemeyi istiyordum. "Sen nasılsın? Seni dinlemek istiyorum. Bir şey mi oldu?" dediğimde yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. "Geçmişte kötü şeyler yaptım, bunun sonuçlarını da gördüm. Ama geçmiş bir türlü peşimi bırakmıyor. Geceleri uyuyamıyorum. Unutmak zor, ama hatırlamak çok kolay. Unutamıyorum." dedi. Daha fazlasını anlatamayacağını ve benim de sorgulamamı istemediğini yüzünden okuyabiliyordum. Bu nedenle üstüne gitmedim. Ne yaşamış olursa olsun, her insan ikinci bir şansı hak ederdi. Bunu Kaan'la görmüştüm aslında. Onu hatırlamak bile içimin ısınmasına ve güzel hislerin kalbime hücum etmesine yeterli oldu. Bora da geçmişte kötü şeyler yaşamıştı. Onu çok fazla tanımamama rağmen iyi bir kalbi vardı. Görebiliyordum. İncitmiş, incinmişti. "Sen kötü biri değilsin, Bora. İyi bir kalbin var, bunu görebiliyorum. Geçmiş, geçmiştir. Hatırlamak doğal, ama kendine bir şans ver. Çünkü herkes affedilmeyi hak eder. Kendini affet." Bunu söylemiştim çünkü aslında kendi kendini affetmediğini anlayabiliyordum.

Yarım saat boyunca konuşmaya devam ettik. Daha iyi hissediyordu, gülümsüyordu. Ona iyi gelebildiğim için mutluydum. İnsanları mutlu etmek, çok başka bir histi.

Ayrıldığımızda, eve yürüyerek dönmeye karar verdim. Yolu yarıladığımda, telefonumun çalmasıyla durdum ve arayanı gördüm. "Kaan" arıyordu. Telefonu açtığımda o güzel sesini duydum. Bir insanın sesinin telefondan bile bu kadar güzel gelmesi mümkün müydü? Nerde olduğumu öğrendikten sonra burada beklememi, geleceğini söyledi. Dediğini yaparak bulduğum bir banka oturdum ve onu beklemeye başladım.

 

Kaan'ın arabası göründüğünde ayağa kalktım ve yola doğru yaklaştım. Yavaşlayarak durduğunda arabaya bindim. Kaan yaklaşarak beni öptü ve "Özlemişim." diye mırıldanarak önüne döndü. Gülümsediğimde o da gülümsedi ve arabayı sürmeye başladı. "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda "Seni evime götürüyorum." cevabını verdi. Evine mi götürüyordu? Yalnız mı yaşıyordu? Nerede yaşıyordu? Bunun gibi birçok soru beynimi işgal ederken Kaan bunları anlamış gibi "Yani yalnız kalmak istediğim zamanlar gittiğim eve götürüyorum seni. Kafamı dinleyebileceğim." dedi. Kaç tane evi vardı? Sorusu kafamı meşgul ederken aynı zamanda evde konuşmam gereken başka biri olmadığı için sevinmiştim. Zoraki sohbetleri sevmez, gerilirdim. Ayrıca Kaan'ın yaşadığı yeri görmek güzel olacaktı.



Kısa bir yolculuğun ardından durmuştuk. Kaan park ettikten sonra arabadan indik. Arabanın kapısını kapatarak geldiğimiz yere bakmaya başladım. Bir apartmana gelmiştik. Oldukça modern bir apartmandı. İçeri girdik ve asansöre binerek yukarı çıktık. 10.kata geldiğimizde asansör durdu ve Kaan'ın dairesinin önüne doğru ilerledik. Heyecanlıydım. Meraklıydım. Kaan kapıyı açtı ve içeri geçti. Ben de içeri geçtiğimde karşılaştığım evi seyrediyordum. Salona geldiğimizde içeriye bir göz attım. Siyah beyaz renklerinin hâkim olduğu salon maviyle de renklendirilmişti. Modern ve kendine has bir havası vardı. Burayı çok beğenmiştim. Ama hala odasını görmek istiyordum. Kaan bunu anlamış olacak ki bana evi gezdirmeye başladı. Sonunda odasına geldiğimizde kapıyı açarak içeri girdim. Duvarlarının geneli beyaz, bir bölümü koyu griydi. Siyah karyolalı bir yatak, koyu gri renginde bir kanepe vardı. Beyaz bir masanın üzerinde bilgisayarı, pencerenin kenarında da gitarı duruyordu. Ama odası hakkında en çok dikkatimi çeken şey, yatağının üzerinde geniş pencere olmuştu. Bir an, o pencereden bakmanın geceleri nasıl bir his olacağını düşündüm. Yatağa uzandığında yıldızları görebileceğin bir yer... Çok güzeldi, kelimelerle ifade edilemezdi. "Bu eve getirdiğim ilk kızsın." Dediğinde ona doğru döndüm ve gülümsedim. O an sadece içimden geldiği için Kaan'a yaklaştım ve ona sımsıkı sarıldım.


"Sonuncu olmayı planlıyorum."






Sen BENİMSİN.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin