Bu barın siyahlığına yakışmayan saf kız, olacakları tahmin edememişti. Masum bir "Selam"ın ona nelere mal olacağını bilmiyordu. Karşısında bir çift yeşil gözün derinliklerindeki karanlığı görememişti. Fark etmemişti ama asıl karanlık şimdi başlıyordu.
- - - -
"Ben Bora" derken elini uzatmıştı. Ben de uzatıp elini sıktım ve "Güneş" dedim. "Senin gibi bir kızın böyle bir barda ne işi var?" dedi gülerek. Haklıydı. Ama benim gibi derken ne kastettiğini anlayamadığımdan "Benim gibi?" diye sordum. O da "Buraya gelecek biri gibi durmuyorsun. Ne biliyim, fazla masum." Güldüm. "Haklısın aslında ben bile burada ne işim olduğunu bilmiyorum." dedim iç geçirerek. Zaten Kaan'ın geleceği yoktu. "Çok dertli duruyorsun dediğinde gülümsedim ama bu çok yapay bir gülümsemeydi. Bir süre konuştuktan sonra eve gitmeye karar verdim. "Yanlış anlama ama istiyorsan seni bırakabilirim, bu saatte taksi arama." Dediğinde "Gerek yok, yine de sağol." Diyerek kapıya doğru ilerledim. Normalde bir yabancıyla böyle sohbet bile etmezdim ama yaşadığım üzüntüyle konuşmuştum. Ama eve bırakmasına tabiki izin vermeyecektim. İyi niyetli gözüküyordu ama risk almaya da gerek yoktu. Tam kapıdan çıkacağım sırada biriyle çarpışmanın etkisiyle yere düştüm. Kafamı kaldırdığımda Kaan'ı gördüm ve öylece kalakaldım. Kalkmaya bile gücüm kalmamıştı. Kaan'ın elini uzatıp beni kaldırmasını beklerken Kaan'ın beni umursamayıp yanımdan geçip gitmesi ve onun yerine başka birinin yanıma gelip elini uzatmasıyla hayal kırıklığıyla beraber bir şaşkınlık hissettim. Bana uzatılan elin sahibine baktığımda Bora'yı gördüm. Elini tutup kalktığımda "İyi misin?" diye sordu. Cevap vermek yerine kafamı sallayarak bardan kendimi dışarı attım ve bir taksiye atlayıp eve gittim.
Ertesi gün okulda ruh gibi dolaşmıştım. Dersi dinliyor gibi görünüyordum ama kafamdaki düşünceler her şeye engel oluyordu. Sadece oturup boş gözlerle tahtaya bakıyordum. Sonunda okul bittiğinde eve gitmek üzere çıkışa gittiğimde Bora'yı görmemle şaşırdım. Ama şu anda canım kimseyle uğraşmak istemiyordu. Bu nedenle gözlerimi kaçırarak yürümeye devam ettim. Ama Bora yanıma gelip "Naber?" dediğinde durmak zorunda kalmıştım. "Burada napıyorsun?" diye kabaca bir cevap verdiğimde bir an afallamıştı ama sonra sorumu yanıtladı. "Ya sonradan fark etim ki telefon numaranı almayı unutmuşum, dün konuşurken de burada okuduğunu söylemiştin." Dediğinde göz devirme isteğimi bastırarak ona doğru bakmaya devam ettim. Bir şey söylemeden. Çünkü telefon numaramı vermek gibi bir amacım yoktu. Bora'nın omzunun arkasından gördüğüm bir çift sinirle bakan göz beni delip geçiyordu. Sinirlenmiş miydi? Kaan, dün beni umursamadan geçip gitmişti. Dün gece beni bırakıp gittiğinde tüm umudumun kaybolacağını düşünüyordum ama hala içimde beni yakıp bitiren bir umut vardı. Ta ki şu dakikaya kadar. Kaan gözlerini benden ayırıp ona doğru yaklaşan kıza döndü. Kız da ona yaklaşıp Kaan'ı dudaklarından öptü. O an kalbime bir bıçak saplanmış gibi hissediyordum. İşte tüm umudum, şimdi tükenmişti. Bana söylediği "Seni seviyorum, prensesim." Lafını ezip geçmişti. Hem bana birkaç gün önce beni sevdiğini söyleyip şimdi nasıl kendini başka bir kızın kollarında bulabiliyordu? Bu kadar kolay mıydı beni unutmak? Demek ki onun için gerçekten bir anlam ifade etmiyormuşum. Buna inanmıyordum. Daha doğrusu inanmak istemiyordum. Kendime "Bu sefer son. Son kez." Diyerek Kaan'ın yanına doğru yürümeye başladım. Derin nefesler alıyordum. Gururumu Kaan için bir kez daha hiçe sayarak yanına vardığımda "Konuşmamız lazım." Diyebildim güçlükle. Sesimin güçlü çıkmasına özen gösteriyordum. İlk başta yine umursamasa da bu sefer "Kaan." Dediğimde ilerlemeye başladı. Ben de peşinden gidiyordum. Yeterince uzaklaştıktan sonra durduk ve "Evet, ne var?" dediğinde kendime konuşmak için güç toplamaya çalışıyordum. Sözleri bir araya getirdiğimde konuşmaya başladım. "Bana söylediğin sözler. Hastane odasındayken ben uykuya dalmadan önce duyduğum şeyler... Gerçek değil miydi? Beni sevmiyor musun artık? Unuttun mu beni? Bu kadar kolay mıydı senin için vazgeçmek? Her şeyi bitirmek?" Sustuğumda nefes nefese kalmıştım. Kaan bana yaklaştı. Nefesini yüzüme üfleyerek konuşuyordu. "Son kez söylüyorum, Güneş. Uzak dur benden." Dediğinde gözlerim dolmaya başlamıştı. "Lanet olsun, Kaan. Bunu bana yapamazsın. En azından tek bir cevap ver. Bence bu cevabı hak ediyorum. "Beni korumak için mi benden ayrıldın? Çünkü eğer böyleyse ben kendimi koruyabilirim Kaan ve en azından bir umudum olur. Senin için. Bizim için. Ama eğer beni artık sevmiyorsan, unuttuysan veya umrunda değilsem veya belki de hiç sevmediysen, umudumu kaybedeceğim Kaan. Belki de kendimi kaybedeceğim. Ama bunu bilmeye ihtiyacım var." Dediğimde ben de ona yaklaşmıştım. Artık aramızda çok az bir mesafe vardı. Her zamanki ifadesiz yüzünde bir anlık bir duygu, belki de bir pişmanlık görür gibi oldum ama hemen kendini toparladı ve duygusuz haline geri döndü. Nefesi dudaklarıma değiyordu. Bir süre düşündükten sonra cevap verdi.
"Sevmiyorum. Hiç sevmedim."
İşte beni yakıp kül eden cevap buydu.
Merhabalarr, biliyorum bu bölüm biraz gecikti. Ama okullar başladığı için bölümler eskisi kadar sık gelmeyecek. Ama yine de elimden geldiği kadar hızlı olmaya çalışacağım. Lütfen vote ve yorumları arttıralım. Şimdi, size bir sorum var. Fikirlerinizi almak istiyorum.
Sizce Kaan Güneş'i dediği gibi gerçekten de hiç sevmedi mi?
![](https://img.wattpad.com/cover/20591683-288-k649321.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen BENİMSİN.
Teen Fiction+Benimle olmasan bile hep benim olacaksın. -Ben hep senin olacağım. Çünkü ben sensiz kendim olamam. Adım Güneş. Lise 3’e başlayacağım. Şimdiye kadar İzmir’de yaşıyorduk. Fakat bu sene babamın tayini dolayısıyla İstanbul’a taşınıyoruz. Açıkçası çok d...