Günler, haftalar sonra ilk kez evime gelmiştim ama bana mutlu musun diye sorarsanız; hayır. Berk'in gidişinden sonra asla kendime gelemedim ve o olayın üzerinden iki hafta geçmişti.
"Nisa, boş durma kızım, git bulaşıkları yıka, makineye diz. Bir şey yap, boş durma!" annemin sesini duyar duymaz oturduğum yerde sıçradım.
"Anne çamaşırları daha yeni astım. Biraz dinlensem olur mu?" diye sorduğumda mutfaktan sesi geldi.
"Madem bir evin olduğunu hatırlayıp geldin o zaman bu evdeki işleride sen yapacaksın!" dediğinde sesli bir şekilde ofladım. Adım sesleri yaklaştı ve kapının ardındaki annemi gördüm, işaret parmağını bana sallıyordu.
"Sakın bir daha oflama, bana!" diye gürlediğinde olduğum yere iyice sindim. Aklıma bir soru gelmesiyle, birden bire aklımdaki soruyu sordum.
"Öğretmenim, seni çağırdığında neden gelmedin?" diye sordum o günü hatırlayarak.
"Kocaman kız oldun, ben, seni küçücük çocuk gibi götürüp geri mi getireyim? El insaf!" diye hayıflanmaya başladı bu seferde.
"Keşke iyi bir anne olsaydın..." dediğimde boşuna demiştim çünkü artık iyi olsa bile eski yaralarım kapanmayacaktı.
"Sende keşke iyi bir evlat olsaydın." dediğinde, eliyle odanın içerisini gösterdi.
"Bak! Kim seviyor seni, Nisa? Hangi hayal âleminde yaşıyorsun kızım, sen?" dediğinde ise gözlerimin dolduğunu hissettim.
Annem, sağ elini havaya kaldırıp saymaya başladı. "Baban seni sevmiyor ki sevseydi zaten gitmezdi." dediğinde fazla acımasızdı. "Beni sorsan ben sadece işlerimi gördüğün hâlde seni seviyorum onun dışında ise benim için hiçbir şey ifade etmiyorsun." dediğinde, derin bir nefes aldım. Sanki aldığım nefes, ciğerlerime inmiyordu.
"Bir haftadır komadaydım, anne!" dedim, sesime uyarıcı bir tını takınarak. Annem gözlerimin içine baktı baktı ve sonunda, gözlerindeki o acıma duygusunu gördüm. Konuyu değiştirmek için sözü devraldı.
"Şu seni çok seven delikanlı varya, o geldi mi?" diye sorduğunda afalladım.
"Neden bahsediyorsun, anne?" diye sorduğumda ofladı.
"Sen, komadayken odanın başından ayrılmayan delikanlıdan bahsediyorum." dediğinde tekrardan afalladım.
"Görünüşünden bahsset biraz." dediğimde, sağ elini çenesine koyarak düşünüyormuş gibi yaptı.
"Ela gözleri vardı..." dediğinde, o ânı tekrardan yaşıyor gibiydi. "Gözleri ağlamaktan kızarmış olmalıydı çünkü gözünün her bir kısmı kızarmıştı." dediğinde, sanki anlatmak istemiyor ama buna mecburmuş gibi anlatmaya devam ediyordu. "Dağınık kahverengi saçları vardı. Beni, fark etmedi ama ben, onu uzaktan izledim. Her gün hastanedeydi." dediğinde, jetonum yeni düşmüştü.
"Sen, beni görmek için her gün hastaneye mi geldin?" dediğimde başını salladı.
"Ama o çocuk yüzünden bir türlü odaya girip sana içimi dökemedim." dediğinde ise gülümsedim.
"Bak, buradayım anne! Tam karşındayım." dediğimde, tek kaşını hafifçe havaya kaldırdı.
"Bu ne demek oluyor yani?" diye sorduğunda ise kıkırdadım.
"Yani bu demek oluyor ki, ne derdin varsa bana anlatabilirsin." dediğimde ise başını iki yana salladı.
"Sana anlatamam." dediğinde ise tek kaşını havaya kaldırma sırası bendeydi.
"Nedenmiş o?" diye sordum bu seferde.
"Anneler, çocuklarının tavsiyelerini dinlemezler." dediğinde omuz silktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavanta
Teen FictionOkulun zorba kızlarından biri olarak tanınan ve aynı zamanda da kendi grubun lideri olan Nisa'yı arkadaşları zaman içerisinde satarlar. Arkadaşları, her ne kadar Nisa 'yı sevmeselerde Ece ve Nisa arasındaki savaşta Nisa'yı desteklerler. Nisa, gün g...