2. Bölüm - Cam Parçası -

50 7 3
                                    

İntikam almak. Evet iki kelimeden oluşur. Hani bir klişe söz vardır ya; söylemek kolaydır. İşte o misali. Herkes intikam almak ister; ama herkes intikam alamaz. Ama ben almak istiyordum çünkü bu sefer canım çok fazla yandı. Ben canım yandığı zaman ağlamam. İntikam almak için fırsat kollarım. Şimdi bunu sizlerle daha detaylı bir şekilde tartışabilirdim ama malum okuldayız. Ve bilin bakalım kimin önünde yere düştüm?

"Kızlar, alın götürün şunu! Bundan sonra bu grubun lideri benim." Ece 'ye öyle bir baktım ki. O an sinirle ne yapacağımı bilemedim ve elinden tutup onu aşağıya doğru çok güçlü bir şekilde çektim.

Yere yapışan Ece 'nin acı dolu nidaları geldi. " Sen bana bunu nasıl yaparsın?" Ece ile birbirimize bakıyorduk. Bir kaç saniye birbirimize baktıktan sonra konuşmayı devraldım.

" Bu daha başlangıçtı. Bu daha ne ki? Bence sen dua et; Allah seni benden korusun yoksa seni elimden kimse alamaz." Ece şoke olmuş bir vaziyette bana bakıyordu. Sonra dönüp arkadaşlarına baktı. " Hemen şimdi!" dedi yüksek sesle.

İlayda bana doğru yaklaşıyordu, tam kolumdan tutacağı sırada yüzüne bir tane yumruk geçirdim. Geriye doğru sendeledi ve düştü. Üç saniye belki geçti belki geçmedi bu seferde Meryem üzerime doğru yürümeye başladı.

Tam onunda yüzüne bir tane yumruk geçirecektim ki cam bir şeyle arkadamdan kafama vurdular. O an, yumruğum havada asılı kaldı. Hareket ettiremedim. Olduğum yere çivilenmiştim sanki ama çok geçmedi yere düştüm. Bir süre sonrada gözlerim kapandı.

Ece 'nin bu seferde sevinç nidaları kulaklarıma geliyordu. Ama hiçbir şekilde gözlerimi açamıyordum. Ben intikam almak istiyordum ya peki ben bu şekilde nasıl intikam alacaktım?

Gözlerimi araladığımda kapkaranlık bir sınıfın içindeydim. En kötüsü ise tek başımaydım. Hayır hayır tek başıma değildim; tam karşımda birisi daha oturuyordu.

"Uyandın sonunda. Hiç uyanmayacaksın sanmıştım bir ara." Bu ses hiç yabancı değildi. Karşımdaki çocuk bana doğru yaklaştı yaklaştı ve en sonunda elini uzattı. Kim olduğunu bilmiyordum, bildiğim tek bir şey vardı o da bu sesin yabancı olmadığıydı.

" Kimsin sen?" sesim çok kısık çıkmıştı. Ben hayatım boyunca hiçbir zaman kimseden korkmamış bir kız olarak yetişmiştim. Ama bu kadarı bana çok ağır gelmişti. Sanırım bu sefer cidden korkmam gerekiyordu veya gerekmiyordu bilmiyorum.

Karşı taraftan bir kahkaha sesi kulaklarıma ulaştı. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Ben bu gülüşü tanıyordum. "İçinden devamlı kendine sorular sorduğunu biliyorum. Şimdi bütün bu soruları boşver. Bu odada sadece ama sadece ikimiz varız korkmana gerek yok. Şimdi elimi tut ve ayağa kalk yoksa bunu bir daha tekrar etmeyeceğim ve odadan çıkıp gideceğim. Sen bu hâlde tek başına odadan çıkamayacağını bildiğim için sana yardım etmek istiyorum. Şimdi uzattığım elimi tut ve ayağa kalk."

Bana uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım ama o da neydi? Elimden sıvı bir şey akmaya başlamıştı. Bu sıvı şey kan olmalıydı. Işıklar açıldı ve karşımda Miraç duruyordu. Ve her zamanki gibi o nefret dolu bakışları.

Onun elinden elimi çektim ve evet tahmin ettiğim gibi o bahsettiğim sıvı şey kandı. Miraç 'ın eline baktığımda cam parçası vardı. Yutkundum ama acı bir şekilde. " Benden o kadar mı çok nefret ediyorsun?" diye sordum.

Başını gülerek olumsuz anlamda iki yana salladı. "Senden o kadar çok nefret ediyorum ki bunu sana asla tarif edemem. Zaten sende bunu bilemezsin." Bakışlarında alay vardı. Ve bu canımı daha da çok yakıyordu.

Zor zamanlar için cebimde sakladığım içi boş silahı çıkardım. " Madem bana bir savaş teklif ettin, o zaman yarışı ikimizden birisi hakkıyla kazansın. Ama merak etme kazan taraf ben olacağım."

Bir kahkaha patlattı. "Bunu sen mi diyorsun? Güldürme beni Nisa." Sesinde öfkeden çok alay vardı. Bu çocuk benimle alay mı ediyordu? O zaman bende ona istediği cevabı vermeyecektim.

Yanına yaklaştım, yaklaştım ve sol elimle suratına bir tane yumruk indirdim. Acıyla inledi ve geriye doğru sendeledi. " Sen n'aptığını zannediyorsun gerizekalı!" Eliyle sağ yanağını tuttu ve ovuşturmaya başladı.

" Silahın boş olduğunu biliyordun ama benim boş olmadığımı unutmuşsun demek ki. Bende hatırlatmak istedim." Tam yanından ayrılırken şu sözüde söylemeyi unutmadım. Arkamda kalan adama döndüm ve baktım. Ardından şu sözler ağzımdan çıktı. "Bu sadece bir uyarıydı."

Sonra önüme döndüm ve ardıma bakmadan kapıyı sert bir şekilde kapattım. Sonra bütün gücümle koşmaya başladım. Ben koşarken arkamdan bir çift ayak sesleride gelmeye başlamıştı.

Kim olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Arkama bakmadan koşmaya devam ettim. En son nefes nefese kaldım ve ellerimi dizlerimin üzerine koydum.

Arkamdaki adam bana yetişti ve önüme geçti. " Sen Ay'sın ama Güneş gibi parlıyorsun." dedi. Ellerimi dizlerimden çektim ve tam karşımdaki adama baktım.

" Bu ne demek oluyor şimdi?" dedim anlamaz gözlerimle karşımdaki bir çift göze bakarak. Yüzümü öyle detaylı inceliyordu ki sanki yüzümü aklına kazıyordu. Ve ben ona o kadar dikkatsiz bakıyordum ki 'şu çile bitsede gitsem.' misali.

"Bundan sonra senin adın Nisa değil." Anlamaz gözlerim ona bakmaya devam ederken kaşlarımın çatıldığını hissettim. "Bundan sonra senin adın 𝑳𝒖𝒏𝒂 dedi."

" Neden başka bir şey değilde Luna?" diye sordum. Cevap gecikmedi." Sen benim için ay gibisin ve diğerleri yıldızlar gibi. Yıldızlardan bir sürü vardır ama Ay bir tanedir." Dedi ve arkasına bakmadan yürümeye başladı.

Koridorun ortasında donuklaşmış gözlerimle onun gidişini seyrediyordum. Bundan 1 saat önce Miraç'ın bana çok etkileyici bir söz söyleyeceğini bana söyleselerdi kahkaha atarak gülerdim. Ama şimdi... Şimdi çok tuhaf hissediyorum. Doğru kişiyi bulmuşum gibi hissediyorum.

Etrafımdaki herkesin bana nasıl baktığını hissedebiliyordum. Görmüyordum ama hissedebiliyordum.

Aşk da böyle bir şey değil midir zaten? Göremezsin ama hissedersin.

𝑺𝒆𝒏 𝒌𝒐𝒄𝒂𝒎𝒂𝒏 çö𝒍𝒍𝒆𝒓𝒅𝒆 𝒃𝒊𝒓 𝒌𝒂𝒍𝒂𝒃𝒂𝒍ı𝒌 𝒈𝒊𝒃𝒊𝒔𝒊𝒏,
𝑲𝒐𝒄𝒂𝒎𝒂𝒏 𝒅𝒆𝒏𝒊𝒛𝒍𝒆𝒓𝒅𝒆 𝒆𝒏𝒅𝒆𝒓 𝒃𝒊𝒓 𝒃𝒂𝒍ı𝒌 𝒈𝒊𝒃𝒊𝒔𝒊𝒏.
𝑩𝒊𝒓 ı𝒔ı𝒕ı𝒓, 𝒃𝒊𝒓 üşü𝒕ü𝒓, 𝒃𝒊𝒓 𝒂ğ𝒍𝒂𝒕ı𝒓 𝒃𝒊𝒓 𝒈ü𝒍𝒅ü𝒓ü𝒓;
𝑺𝒆𝒏 𝒉𝒆𝒎 𝒃𝒊𝒓 𝒉𝒂𝒔𝒕𝒂𝒍ı𝒌 𝒉𝒆𝒎 𝒅𝒆 𝒔𝒂ğ𝒍ı𝒌 𝒈𝒊𝒃𝒊𝒔𝒊𝒏.

Özdemir Asaf

LavantaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin