22. Bölüm - Sensiz Yaşayamam -

4 1 0
                                    

Son 3 gün...

Hayatımın dönüm noktası tam olarak burasıydı aslında. Artık her şeyin farkındaydım fakat her şey için çok geçti. Kaybedilen veya kazanılan duygular vardı hep ama ben her zaman arafta kaldım.

"Bana küfür etmenden daha ağır bu söylediğin şey." dediğimdeyse gülümsedi.

"Dediğim gibi," derin bir nefes aldı. Belli ki temiz hava artık onada yaramıyordu. "Umarım güzel bir yaşantın olur bundan sonra, Lavantam." dediğinde ise anlam veremedim.

"Yani?" dediği şeyi anlayamamıştım.

"Ben artık hayatında olmayacağım, Lavantam." dünyam durdu. Dünya haraket etmeyi bıraktı. Güneş, Dünya'ya yaklaşarak, Dünya'yı eritmeye başladı.

"Ne demek 'artık hayatında olmayacağım.' ?" diye sordum.

"Duyduğun gibi." dedi ve her zamanki gibi gülümsemeye başladı.

"Bu kadar kolay gidemezsin!" dediğimde artık çok geç olduğunu biliyordum, dediğim şeylerin nafile kalacağını çok iyi biliyordum.

"O zaman," diyerek ellerini birleştirdi. "Bir oyun oynayalım." dediğinde olur dercesine başımı salladım.

"Ne oyunu peki?"

"Biliyorsun ki Miraç'ın da motosikleti var, benimde." dediğinde aşağı yukarı başımı salladım. "Miraç ve sen aynı motosiklete bineceksiniz. Ben ve Ece'de aynı motosiklete bineceğiz yani bir yarış yapacağız. Biraz zor yerlerden geçeceğiz ama Miraç ya da ben, motosikleti düzgün sürüp sevdiğimiz kadınlara zarar vermeden yarışı bitirirsek, bu sizi ne kadar çok sevdiğimizi gösterir. Ne dersin?" diye sorduğunda onu soluksuz bir şekilde dinlemiştim.

"Çok çılgınca!" dedim ama bu fikri sevmiştim. "Bana uyar!" dedim ve sevinçle ellerimi birbirine vurdum.

"O zaman bir gün sonra buluşalım, Lavantam." dediğinde başımı yeniden salladım.

"Miraç'a haber verelim mi?" dediğimde gülümsedi.

"O işi bana bırak!" dedi ve arkasını dönerek yürümeye başladı.

Anlamadığım bir şey vardı; sevdiği kızı düşürmeden götüren erkek, sevdiği kızı ne kadar çok sevdiğini belli ediyormuş. Peki ya Berk, Ece'ye aşık mıydı?

Berk, telefonunu cebinden çıkararak bir kaç numara tuşladı.

"Ezbere biliyor musun, numarasını?"

"Yok," dedi ve gözlerini devirdi. "Onun numarasını ezberleyecek kadar manyak değilim herhalde!" dediğinde kıkırdadım.

"Gel, seninle bir oyun daha oynayalım." dedi ve ellerini altta birleştirdi. Pürdikkat onu izlemeye ve dinlemeye başladım.

"Ne oyunu?" dediğimde gülümsedi.

"Son günlerimizi yaşıyor olabiliriz, Lavantam." şok olmuş gözlerle ona bakmaya başladım.

"Neden böyle bir şey dedin?"

"Sonuçta motosiklet ile yarış yapacağız, çok riskli." neden bahsettiğini şimdi anlamıştım.

"Kötü düşünme," diyerek başladım. "Belki düşündüğün gibi olmaz ve sonunda çok mutlu oluruz, eğlenerek ayrılırız birbirimizden." dediğinde yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.

"Ölümle ayrılmayalım da..." içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Dolmuş gözlerimle, Berk'e bakmaya başladım.

"Sensiz yaşayamam, adam!" dedim ama gözyaşlarım firar etmeye çoktan başlamıştı.

"Bensiz de yaşarsın, illa ki..." gülümsedim. Gülümsemek içimden gelmiyordu ama gülümsemek zorunda kaldım. Gülümseyerek her şeyin düzeleceğini düşünürdüm hep, ama hiçbir zaman düşündüğüm gibi olmadı.

Çocuklar, hep yanılırlardı değil mi? Ben büyüdüm, genç bir kız oldum fakat, dışarıdaki insanların gözünde hâlâ ve hâlâ yanılmaya devam ediyordum. Bu yüzden artık insanların ne düşündüğünü umursamıyorum ama bunu bana hayat, yaşayarak öğretti. İnsan, bir şeyleri yaşamadan doğruyu öğrenemezmiş.

"Sensiz yaşayamam ki..." onun gibi cevap verdim.

"Ben ölsem, sen ağlarsın ama sen ölsen, bende ölmüş olurum, kadın!" diyerek yüzüme doğru haykırdığında, iliklerime kadar irkildiğimi hissettim. Birisinin bana bağırmasına, hatta vurmasına alışkındım, peki ya neden hâlâ korkuyorum? Çocukluk travmalarım...

"Sen, benim için asla ölmezsin, Berk." dediğimde canını yaktığımı, gözlerinden okuyabiliyordum.

"Nedenmiş?" diyerek sordu acı bir biçimde. Ona şiddet uygulamadan, canını yaktığımı çok iyi biliyordum.

"Senin sevgilin, zaten var..." dediğimde, artık her şey için çok geç olduğunu anlamasını diledim.

"Her şey için çok geç değil!" dediğinde afalladım.

"Ne?"

"Belki farkında değilsin ama kendi kendine konuşuyordun, Lavantam." kendimi hızlıca silkeledim. Bir an önce kendime gelmem lazımdı.

"Kusura bakma." dedim ve utançla, bakışlarımı ondan çektim ve yere odaklandım. Bir süre sonra çenemde, bir el hissetmemle birlikte, bakışlarımı ona çevirdim.

"Ben, yerde değilim." dedi alay ederek. Gülmemek için kendini zor tuttuğu her hâlinden belliydi ama bir süreden sonra dayanamadı ve kahkaha atmaya başladı. Bunun nesi komikti anlamış değildim.

"Yerde olmadığını biliyorum."

"Sana istediğin şeyi vermeyeceğim." diyerek, tekrardan afallamamı sağladı.

"İstediğim şey neymiş?" diyerek sordum.

"Artık her şey için çok geç olduğunu anlamamı istiyorsun, Lavantam. Ama böyle bir şey asla olmayacak." dedi ve bana göz kırptı. Bu tip erkekler kendilerini havalı mı zannediyorlardı? Eğer öyleyse hiç şaşırmam. Fakat bilmeleri gereken bir şey var; asla havalı değillerdi ve olmayacaklardı da.

"O zaman, bir gün sonra tam burada buluşalım." dedim, konuyu dağıtmak amacıyla.

"Çok harika şeyler olacak, Lavantam." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Sabırsızlıkla bekliyor olacağım!"

"Bugün bekliyor olacaksın ama bir gün sonra, bire bir yaşıyor olacaksın, bu harika bir şey, Lavantam!" dedi ve heyecanla bana sarıldığında afalladım.

Ona bir süreliğine sarıldım ama sevgilisi olduğunu hatırladığımda ise onu hızla geriye iterek, bir kaç geri adım attım. Bakışları, geriye doğru attığım adımlarımdaydı. Üzüldüğü her hâlinden belliydi ama buna mecburdum, sonuçta onun bir sevgilisi vardı.

"Bir gün sonra görüşürüz!" dedim ve hızla arkamı dönerek oradan uzaklaştım.

İ𝗻𝘀𝗮𝗻ı𝗻 𝗯ü𝘆ü𝗱ü𝗸ç𝗲 𝗺𝗶 𝗮𝗿𝘁ı𝘆𝗼𝗿 𝗱𝗲𝗿𝘁𝗹𝗲𝗿𝗶?𝗬𝗼𝗸𝘀𝗮, 𝗶𝗻𝘀𝗮𝗻 𝗯ü𝘆ü𝗱ü𝗸ç𝗲 𝗺𝗶 𝗮𝗻𝗹ı𝘆𝗼𝗿 𝗴𝗲𝗿ç𝗲𝗸𝗹𝗲𝗿𝗶?

~ Ö𝘇𝗱𝗲𝗺𝗶𝗿 𝗔𝘀𝗮𝗳

LavantaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin