1. Bölüm - Okul Travmaları -

105 11 12
                                    

Evet, bugün günlerden yine okul ve yine eşek şakaları. Tabii ki de bu benim sıradan bir günüm. Altını çizerek söylüyorum çok sıradan bir günüm. Size kendimi tanıtmadığımı söylemeyin lütfen. Bunu atlamış olamam. Gerçi sizde beni tanımıyor olamazsınız. Eğer tanımıyorsanızda bu hikayeden sonra çok net tanıyacaksınız beni.

Benim adım Nisa. Okulun zorba kızı olarak tanınırım ama aslında hiç de öyle değilim. Sadece arkadaşlarıma şaka yapmayı çok seviyorum veya onları değişik bir şekilde karşılamayı.

Bugün sadece çok sıradan bir gün ile karşı karşıyasınız. O zaman başlayalım mı? Çok konuşmaya başladım sanırım. O zaman hikayeye haydi!

"Selam kızlar ben geldim!" Benim sınıfa giriş yaptığımı gören kızlar hemen yanıma toplandılar.

"Ay hoş geldin şekerim. Sen geldin neşemiz arttı bak." Tam çaprazımda bana pişmiş kelle gibi sırıtan Ece 'yi gördüm. Sahte gülücüklerimi ona yolladım.

"Sağ ol tatlım fakat ben her gün ,hiç devamsızlık yapmaksızın okula geliyorum zaten. Neden buna bu kadar çok sevindin ki?" Tabii kızda hazır cevap olduğu için cevap gecikmedi.

"Tatlım, ben senin her gün geldiğini biliyorum. Zaten gelmesek sen bizi diğer gün etkisiz hâle getirmiş olursun şekerim. Sadece seni güzel bir şekilde karşılamak istemiştim. Eğer ki seni rahatsız ettiysem kusura bakma lütfen. Söyle bir daha yapmam böyle bir şey."

"Zaten yapamayacaksın." Dikkatimi Ece'den ayırıp bütün kızlara göz ucuyla baktım.

"Kızlar sizde bilirsiniz ki bizim grubumuzun bir kuralı var. Ve bu kuralı uygulamayanlar cezaya mahkum tutulacaklardır. Unutmayın ki intikam soğuk yenen bir yemektir ama ben sıcak yemeyi severim."

Ece şok olmuş gözlerle bana bakıyordu. Ve hazır cevap lafı devraldı. " Şekerim, dur daha yeni geldin sınıfa. Bir soluklanıp nefes alsaydın. Dünde erkenden bir çok kişiyi cezaya mahkum ettin."

" Ece, eğer canına susamadıysan sus. Yoksa çok kötü canını okurum haberin olsun. Haddini aşma!"

Bunu kimse beklemiyordu. Herkes bunun üzerinde suspus olmuştu. " Evet, başka canına susayan var mı?"

Bunu dememle birlikte Ece direkt kapıdan dışarı çıktı. Onunla beraber Meryem'de çıkacaktı lakin ben durur muyum?

" Meryem, kapat kapıyı çabuk. Biz gidenin arkasından 'gitme' diye yalvarmayız unuttun mu yoksa? Ha eğer ki unuttum diyorsan kapı orada, durma!" Meryem bozulmuş bir şekilde bana baktı. Gözlerinden okuyabiliyordum bunu.

" Sencede biraz üstüne gitmedin mi Nisa?"

"Az bile yaptım." Dedim bir çırpıda. Sonra arkadaşlarıma döndüm ve " Evet arkadaşlar, bu konu hakkında Meryem dışında itirazı olan var mı? Merak ediyorum."

Meryem sanki dediklerime inanamıyormuşcasına beni izliyordu. Gerçi beni izlediğinden bile şüphe etmeye başlamıştım. Sanki karşısında uzaylı duruyormuş misali gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Gözleri "ciddi olamazsın Nisa." Diye haykırıyordu resmen.

" Ne oldu Meryem bozuldun kaldın sanki?" Gözlerime bir kaç saniye daha baktıktan sonra bana uzun süre baktığını fark etmiş olacak ki ' ben neredeyim' misali bakmaya başladı etrafa.

Sonra, bakışlarını bana çevirmeye tenezzül etmeden konuşmaya başladı.
"Haklısın. Özür dilerim. Ece'yi sana karşı savunmam tamamen benim hatamdı."

"Bundan sonra benden özür dilemeyeceksiniz! Özür dileme gereksinimi duyarsanızda özür dileyecek şeyler yapmamayı öğreneceksiniz." Kızlar beni pürdikkat dinliyorlardı. Hepsinin üzerinde teker teker gözlerimi gezdirdim. Ama bir yerde gözlerim takıldı. Hareket ettiremedim.

"Nisa!" Bana doğru kükreyerek gelen Miraç 'a bakıyordum. " Efendim, Miraç?" Demekle yetindim sadece.

" Kızım, sen canına mı susadın ha? Söylesene!" Diye bağırdı. Önümde duran kızları es geçerek direkt olarak karşıma geçti. Gözlerinde sadece bir duygu vardı; nefret. Benim gözlerim ona nasıl bakıyordu, dışarıya nasıl bir izlenim veriyordum? İşte o konu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim; Ece 'den çok pis intikam alacağımdı. Aksini iddia eden etmesindi çünkü blöf yapmıyordum ve gayet ciddiydim.

" Sana hesap vermek zorunda mıyım?" Dedim. Aşırı rahattım. Normalde bu kadar rahat olmamam lazımdı. " Kızım, bak beni sinirlendirme yoksa çok kötü olur!" Kolumdan tuttuğu gibi çekti. Sert bir tabirle " Düş önüme!" Dedi. Bende dediğini yaptım. Onun eline istediğini vermeyecektim. Diretmeyecektim de. Ne de olsa bana zarar veremezdi.

Miraç 'ı anlatmayı unuttum sanırım; tam 3 yıldır onu tanıyorum. Lise 4'e gidiyor. benden 4 yaş büyük fakat bir kaç kere sınıf tekrarı yaptığı için benden, sadece 1 sınıf üstte. O beni çok yakın arkadaşı olarak görüyor fakat ben ona karşı bir arkadaştan fazlasını hissediyorum. Onunla aslında kardeş gibiyizdir. Ama onun gözünde o şekilde sadece.

Beni sürükleyerek Ece'nin yanına getirdi. Miraç 'ın gözlerinin içine yalvararak bakıyordum artık bu işkence bitsin diye. Çünkü bende sıkılmıştım artık. Miraç bana hiç acıyarak bakmıyordu.

Beni kolumdan öyle bir itti ki; canımın yakmasına mı ağlamalıydım yoksa Ece'nin önüne düştüğüm için mi?

Hayat bir oyundu. Ve ben bu oyunla başa çıkmak için elimden ne geliyorsa yapacaktım. Zamanında, canımı yakanların bende zamanı gelince canlarını yakacaktım. Bu dünya böyle bir yerdi işte. İntikam soğuk yenen bir yemekti ama ben sıcak yemeyi tercih ederdim.

Ş𝐮 𝐤𝐚𝐡𝐩𝐞 𝐝ü𝐧𝐲𝐚𝐝𝐚 𝐲𝐨𝐫𝐮𝐥𝐝𝐮 𝐠ö𝐧ü𝐥
𝐘𝐚𝐥𝐚𝐧𝐥𝐚𝐫 𝐲ü𝐳ü𝐧𝐝𝐞𝐧 𝐤𝐨𝐫 𝐨𝐥𝐝𝐮 𝐠ö𝐧ü𝐥
𝐊ı𝐲𝐚𝐦𝐞𝐭 𝐤𝐨𝐩𝐭𝐮 𝐝𝐚 𝐬𝐨𝐫𝐮𝐥𝐝𝐮 𝐠ö𝐧ü𝐥
İ𝐧𝐭𝐢𝐤𝐚𝐦 𝐯𝐞 𝐧𝐞𝐟𝐫𝐞𝐭 𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐭𝐞𝐤 𝐡𝐢𝐬𝐬𝐢𝐦

𝐒𝐞𝐯𝐠𝐢𝐦𝐢 𝐮𝐧𝐮𝐭𝐮𝐩 𝐭𝐞𝐫𝐤 𝐞𝐭𝐭𝐢ğ𝐢𝐧 𝐚𝐧
𝐊𝐚𝐝𝐞𝐡𝐥𝐞𝐫 𝐛𝐨ş𝐚𝐥ı𝐩 𝐝𝐮𝐫𝐮𝐲𝐨𝐫 𝐳𝐚𝐦𝐚𝐧
𝐒𝐞𝐯𝐞𝐦𝐞𝐦 𝐤𝐢𝐦𝐬𝐞𝐲𝐢, 𝐬𝐞𝐯𝐞𝐦𝐞𝐦 𝐢𝐧𝐚𝐧
İ𝐧𝐭𝐢𝐤𝐚𝐦 𝐯𝐞 𝐧𝐞𝐟𝐫𝐞𝐭 𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐭𝐞𝐤 𝐡𝐢𝐬𝐬𝐢𝐦

𝐒𝐚𝐩𝐥𝐚𝐝ı𝐧 𝐡𝐚𝐧ç𝐞𝐫𝐢 𝐤𝐚𝐧ı𝐲𝐨𝐫 𝐠ö𝐧ü𝐥
𝐇𝐚𝐬𝐫𝐞𝐭 𝐚𝐭𝐞ş𝐢𝐧𝐝𝐞 𝐲𝐚𝐧ı𝐲𝐨𝐫 𝐠ö𝐧ü𝐥
𝐆ü𝐥𝐞𝐧 𝐠ö𝐳𝐥𝐞𝐫𝐢𝐦𝐢, 𝐚𝐫ı𝐲𝐨𝐫 𝐠ö𝐧ü𝐥
İ𝐧𝐭𝐢𝐤𝐚𝐦 𝐯𝐞 𝐧𝐞𝐟𝐫𝐞𝐭 𝐬𝐚𝐧𝐚 𝐭𝐞𝐤 𝐡𝐢𝐬𝐬𝐢𝐦

Fatih Demir

LavantaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin